Unutulmaz Dizeleriyle Turgut Uyar/ Editör

22 Ağustos 1985’de aramızdan ayrılmıştı Turgut Uyar. Bir ağustos günü merhaba deyip yine bir ağustos günü elveda demişti yaşama. Türkiyem, Dünyanın En Güzel Arabistanı, Tütenler Islak, Divan gibi kitaplarında şiirlerini derleyen Uyar’ı vefatının 36. senesinde şiirleriyle anmak istedik. Sizin dilinizdeki unutulmaz Turgut Uyar dizesi hangisidir?

ÖLÜME DAİR KONUŞMALAR

..İşte günlerden bir gün Elâgözlüm,

Yeni bir başlangıçla bitecek ömrümüz.

Amenna ve Saddakna,

Bari hoşça geçse günümüz…

Hangisine tasa edeceğiz, şaştık.

“Ölüm derdi, kalım derdi” derken

Dimyata pirince giden misali,

Yolun ortasına ulaştık…

Ölüm bir hatıra gibidir insanda;

Kâh hatırlanır, kâh unutulur.

Fakat bir gün, bir gün nihayet

Gözle görülür elle tutulur…

Şimdi taştan çıkardığım ekmekle,

Çorba içmedeyiz sıcak sıcak.

Fakat yarın kim diyebilir ki Turgut,

Hatıra olmayacak?

Unutmak istiyorum zaman zaman,

Ne yapsam, ne etsem olmuyor,

Kabulleniyorum,

Kabulleniyorum da – gelgelelim –

İçim içimi yiyor…

Nasıl ki, unutamaz insan

Bir kez gerçekten sevdi mi…

Senin anlayacağın Elâ gözlüm şimdiden

Alıştırıyorum kendimi…

ACIYOR

Mutsuzluktan söz etmek istiyorum

Dikey ve yatay mutsuzluktan

Mükemmel mutsuzluğundan insansoyunun

sevgim acıyor

Biz giz dolu bir şey yaşadık

onlar da orada yaşadılar

Bir dağın çarpıklığını bir sevinç sanarak

En başta mutsuzluk elbet

Kasaba meyhanesi gibi

Kahkahası gün ışığına vurup da

ötede beride yansımayan

Yani birinin solgun bir gülden kaptığı frengi

Öbürünün bir kadından aldığı verem

Bütün iş hanlarının tarihçesi

Bütün söz vermelerin tarihçesi

sevgim acıyor

Yazık sevgime diyor birisi

Güzel gözlü bir çocuğun bile

O kadar korunmuş bir yazı yoktu

Ne denmelidir bilemiyorum

sevgim acıyor

Gemiler gene gelip gidiyor

Dağlar kararıp aydınlanacaklar

Ve o kadar

Tavrım bir şeyi bulup coşmaktır

Sonbahar geldi hüzün

Kış geldi kara hüzün

Ey en akıllı kişisi gündüzün

sevgim acıyor

Kimi sevsem

Kim beni sevse

Eylül toparlandı gitti işte

Ekim falan da gider bu gidişle

Tarihe gömülen koca koca atlar

Tarihe gömülür o kadar

GÖĞE BAKMA DURAĞI

İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım

Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
İnecek var deriz otobüs durur ineriz
Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya
Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
Herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
Herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Beni bırak göğe bakalım

Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belleyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat
Durma göğe bakalım

GEYİKLİ GECE

Halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortalıkta
Her şey naylondandı o kadar
Ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı
Ama geyikli geceyi bulmadan önce
Hepimiz çocuklar gibi korkuyorduk.

Geyikli geceyi hep bilmelisiniz
Yeşil ve yabani uzak ormanlarda
Güneşin asfalt sonlarında batmasıyla ağırdan
Hepimizi vakitten kurtaracak

Bir yandan toprağı sürdük
Bir yandan kaybolduk
Gladyatörlerden ve dişlilerden
Ve büyük şehirlerden
Gizleyerek yahut dövüşerek
Geyikli geceyi kurtardık

Evet kimsesizdik ama umudumuz vardı
Üç ev görsek bir şehir sanıyorduk
Üç güvercin görsek Meksika geliyordu aklımıza
Caddelerde gezmekten hoşlanıyorduk akşamları
Kadınların kocalarını aramasını seviyorduk
Sonra şarap içiyorduk kırmızı yahut beyaz
Bilir bilmez geyikli gece yüzünden

‘Geyikli gecenin arkası ağaç
Ayağının suya değdiği yerde bir gökyüzü
Çatal boynuzlarında soğuk ay ışığı’
İster istemez aşkları hatırlatır
Eskiden güzel kadınlar ve aşklar olmuş
Şimdi de var biliyorum
Bir seviniyorum düşündükçe bilseniz
Dağlarda geyikli gecelerin en güzeli…

Hiçbir şey umurumda değil diyorum
Aşktan ve umuttan başka
Bir anda üç kadeh ve üç yeni şarkı
Belleğimde tüylü tüylü geyikli gece duruyor.

Biliyorum gemiler götüremez
Neonlar teoriler ışıtamaz yanını yöresini
Örneğin manastırda oturur içerdik iki kişi
Ya da yatakta sevişirdik bir kadın bir erkek
Öpüşlerimiz gitgide ısınırdı
Koltuk altlarımız gitgide tatlı gelirdi
Geyikli gecenin karanlığında..

Aldatıldığımız önemli değildi yoksa
Herkesin unuttuğunu biz hatırlamasak
Gümüş semaverleri ve eski şeyleri
Salt yadsımak için sevmiyorduk
Kötüydük de ondan mı diyeceksiniz
Ne iyiydik ne kötüydük
Durumumuz başta ve sonda ayrı ayrıysa
Başta ve sonda ayrı olduğumuzdandı…

Ama ne varsa geyikli gecede idi
Bir bilseniz avuçlarınız terlerdi heyecandan
Bir bakıyorduk akşam oluyordu kaldırımlarda
Kesme avizelerde ve çıplak kadın omuzlarında
Büyük otellerin önünde garipsiyorduk
Çaresizliğimiz böylesine kolaydı işte
Hüznümüzü büyük şeylerden sanırsanız yanılırsınız
Örneğin üç bardak şarap içsek kurtulurduk
Yahut bir adam bıçaklasak
Yahut sokaklara tükürsek
Ama en iyisi çeker giderdik
Gider geyikli gecede uyurduk

‘Geyiğin gözleri pırıl pırıl gecede
İmdat ateşleri gibi ürkek telaşlı
Sultan hançerleri gibi ay ışığında
Bir yanında üstüste üstüste kayalar
Öbür yanında ben
Ama siz zavallısınız ben de zavallıyım
Domino taşları ve soğuk ikindiler
Çiçekli elbiseleriyle yabancı kalabalık
Gölgemiz tortop ayak ucumuzda
Sevinsek de sonunu biliyoruz
Borçları kefilleri bonoları unutuyorum
İkramiyeler bensiz çekiliyor dünyada
Daha ilk oturumda suçsuz çıkıyorum
Oturup esmer bir kadını kendim için yıkıyorum
İyice kurulamıyorum saçlarını
Bir bardak şarabı kendim için içiyorum
‘Halbuki geyikli gece ormanda
Keskin mavi ve hışırtılı
Geyikli geceye geçiyorum’

Uzanıp kendi yanaklarımdan öpüyorum.

HER ŞEYDEN BİRAZ KALIR

her şeyden biraz kalır

insan en çok sabahları arar sevdiği kadını

diyor birisi, katılıyorum o sabahlara

öğleler kaba yaşanır, kalındır

akşamüstleri ince hüzünlü

çiçekler alınıp verilebilir

sabahtır yalnızlık

nasıl sabah nasıl yalnızlık

ve şiirsel hiçbir yanı yok sanılır

var mıdır, vardır

vardır, ama çiçeklerle değil

kendi başına

zımpara taşı gibi acımasız

ne aklıma gelse bir bakıyorum unutmuşum

tren penceresinden bir tarla

eskiyip atılmış bir gömlek, hiç unutmam

hiç unutmam, hiç unutmam, hiç unutmam

diyor birisi yineliyorum

hiç unutmam, hiç unutmam, hiç unutmam, hiç unutmayın

insan nasıl direnir başka

hiç unutma

bir zamanlar kars’ta bir otel odasında

bir gezgin kokucunun bana verdiği

bir alüminyum şişeyi unutmuyorum

ölümü geciktirmek sonsuzluğu kısaltmaz

diyor birisi, evet ama

hayatı uzatır sanki

sanki ama ne adına

hayatın kendisi adına

sonsuz bir törenle susuyorum

sonsuz dirim için, o sonsuz adama

sonra duyguya, ele benzer şeyler giriyor hayatıma

el midir duygu mudur

evet bazı kişiler kararsız ama

benim seçmediğim sanılır hayatımda

el altından el ilanı dağıtıyor

birisi,almıyorum allah aşkına

alamam, neden alamam

biliyorum hiçbir şey yapamam tek başıma

biliyorum beni kendi başıma sanan birisi

durmadan hata yapıyor

serçeye, kumruya, öküze sormadan

insanın kendi seçtiği toprak

doğrusu, toprağın kendi seçtiği insan

dirimin geleceğini doğruluyor durmadan

-her şeyden biraz kalır-

diyor birileri, çoğulluk haklılıktır.

kavanozda biraz kahve,

kutuda biraz ekmek,

insanda biraz acı.

insanda biraz mutluluk

ama en geçerli söz

insan en çok sabahları arar sevdiği kadını

Türkiye’de ve dünyada…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: İçerikte Kopyalama Yasaktır. ©️ Bu yazının her türlü telif hakkı yazarın kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
  • No products in the cart.
Sohbeti aç
Canlı Destek