Gıda israfı ve özellikle ekmek israfı günümüzün en büyük sorunlarından biri. Araştırmalar her yıl 500 binden fazla ekmeğin çöpe gittiğinin altını çiziyor. Peki ekmekle ilişkimiz hep böyle miydi yoksa kıtlık dönemlerinde ekmeğe bakışımız farklı mıydı? Bugün iki fiyatlı ekmek tarifesi ve 1940’lı yıllar var…
15 Kasım 1942 yılında ülkemizde iki fiyatlı ekmek satışına başlandı. Bu haber memurlarla halkın farklı fiyatlardan ekmek alacağının resmi olarak ilanıydı. 2. dünya savaşı boyunca hem savaşı sınırlarından uzak tutmak hem de olası bir savaş durumu için ülkeyi hazır hale getirmek temel meselelerin başında geliyordu. Tüm dünyada etkisini gösteren kıtlık ve yoksulluk ülkemizi de etkisi altına almış, temel gıda maddelerinden sayılan ekmeğin tüketiminde kısıtlamaya gidilmişti.
Birinci Dünya Savaşı süresince Osmanlı İmparatorluğu’nun savaşa hazır bir şekilde komuta altına aldığı toplam asker mevcudu, 2 milyon 873 bin dolayındaydı. Bu sayının ağırlıklı grubunu köylüler oluşturduğundan, seferberlikle beraber tarımsal üretimde düşüş baş göstermiş, bunla birlikte, sağlıklı beslenmesi gereken asker mevcudu iyiden iyiye artmıştı. Ortaya çıkan bu durum, devleti temel gıda maddeleri üzerinde tasarrufa gitmeye mecbur bırakmıştı.
İlk etapta belediye bünyesindeki mahallelerin nüfus verileri göz önünde bulundurularak un tedariki yapılmaktaydı. Süreç boyunca halka bir somunu geçmemeleri tavsiye ediliyordu. Takip eden süreçte un ve hububat meselesinde profesyonelleşmeyi sağlamak amacıyla Birinci Dünya Savaşı Esnaf Cemiyeti kurulmuştu. Süreç boyunca ekmeğin düşük gramajla üretilmesinin ve karaborsacılığın önüne geçilmeye çalışılmış, savaşın sonlarına doğru ekmek üzerinde hileciliğe başvuranlara ceza verilmesi söz konusu edilmişti. Kanunla belirlenen suç işleyen kişiler, divan-ı harpte yargılanmış ve para cezasına çarptırılmışlardı.
2. Dünya Savaşı da, koşulları itibariyle ilkine benzemekteydi. Her ne kadar Türkiye savaşa dahil olmasa da tüm etkilerini derinden hissetmekteydi. Savaş yıllarında Türkiye’deki buğday üretimi peyderpey azalmış, açık hissedilir ölçüye erişmişti. Yalnızca askere alımların artması ve zirai istihdamın azalması şeklinde değil, aynı zamanda tarımda kullanılan katır, eşek gibi yük hayvanlarına ordu tarafından el konulması da üretimi doğrudan etkilemişti.
Hükümetin hububat mevzuunda almaya çalıştığı önlemler kısa vadede müspet sonuç vermez olmuştu. Öte yandan fiyatlar da durmaksızın şişiyordu. Bu noktada karne uygulamasına geçilmesi şart olmuştu. Karne uygulaması, 9 Ocak 1942’de hükümet nezdinden yapılan resmi açıklama ile halka duyurulmuştu. Birkaç ay öncesinden, ekmeğin karne ile alınacağına dair haberler de medyada kendisine yer bulmaktaydı. Ekmek karnesiyle beraber Bakanlığın hububat tasarrufu için tasarladığı 2 önlem söz konusuydu. Bunlardan ilki, ekmeğin randımanını yükseltmek, diğeri de ekmek yapılacak buğdayın içerisine belli bir miktarda çavdar eklemekti. Başbakanlığa sunulan raporda hesaplanan ihtiyaç miktarı 5 milyon kişinin ihtiyacına yanıt verecek şekilde saptanmıştı.
Halk partili tıp doktorlarından birisi olan Prof. Dr. Sadi Irmak, günlük olarak öğrencilere 3.000, ev kadınlarına 2.500, esnaf ve tüccarlara yönelik olarak 3.800, ziraat işçilerinin 4.000 ve sanayi işçilerinin 5.000 kalori düzeyinde ekmek tüketilmesi gerektiği sonucuna varmıştı. Buna göre ailelerdeki her bireye bir karne verilecekti ve bu karneler büyükler, küçükler ve işçiler olmak kaydıyla üç başlığa ayrılmıştı. Ekmek gramajları da bir standarda bağlanıyordu. 7 yaşına kadar olan çocuklar günde 187,5 gram, 7 yaşından büyük olanlara 375 gram, ağır mesleklerde istihdam edilen çalışanlara da 750 gram kadar ekmek tedarik edilecekti. Demirci, vatman, hamal, ateşçi vesaire ile birlikte ağır sanayide çalışan ameleye günde 750 gram ekmek dağıtılacaktı.
Uygulamanın takip eden yıllarında ekmek gramajında ve kalitesinde sık sık değişiklikler görülmüştür. Örneğin, 23 Mayıs’ta ekmeklik unda % 40 olarak belirtilen arpa miktarı % 10’a düşürülmüştür. Takip eden süreçte, karne uygulamasına geçilmesine karşın ekmek istihkakı azalmaya devam etti. Buna paralel olarak kişi başına verilen ekmek miktarı 150 gram bandına düşürüldü. Diğer yandan, 15 Kasım 1942 tarihinden sonra İki fiyatlı ekmek satışı başladı: Memurlar için hazırlanan ekmeklerde 14 kuruş fiyat belirlenirken, diğer ekmek türleri için 27 kuruş fiyatı belirlendi. Ancak bu uygulama da sonuç vermedi.
Nihayet, 28 Mayıs 1946 tarihinde alınan bir kararla karne ile ekmek dağıtımı uygulamasın kaldırılması hususunda Ticaret Bakanlığı’na yetki verilmişti. Öte yandan, bu yıl havalar iyi seyretmekteydi ve mahsul boldu. Bu durum ekmek tasarrufuna olan bağımlılığı azaltmaktaydı. Ticaret Bakanlığı aynı yıl içinde İstanbul, Ankara ve İzmir’de öncelikli olarak, ardından da tüm yurtta karne uygulamasına son verdi.