Aşk, insanı hislerini ifade etmekten aciz bırakacak kadar yoğun yaşanan bir duygu. Şiirimizin kudretli şairi Nazım Hikmet de duygularını ifade etmek için kimi zaman başka şairlerin şiirlerinden destek almıştır. Rabia Kanpolat bu yazısında Nazım Hikmet’in mektuplarında kullandığı bir dizenin peşine düştü. Keyifli okumalar dileriz…
Nazım Hikmet, Bursa’da hapis yatarken Piraye’ye yazdığı mektuplardan birinde, aşkını “Râbia Hâtun” isimli şairin dizeleriyle ilan eder ve şu satırları kaleme alır: “Hani sana söylerdim, bir mısra vardı: Ben ta senin yanın da dahi hasretim sana. Bu mısra on üçüncü asırda yaşamış bir kadın şairindir. Kadının adı: Râbia Hâtun. Geçen gün Ulunay “Tan”da o kadının iki kıtasını neşretti, ezberledim ve senin resminin üstüne yazdım. Sana karşı duyduğum aşkın çeşidini bundan yedi yüz yıl önce bir kadın yazmış diye hem o kadını kıskandım, hem de hayran oldum. Bak sana yazayım.“
Olsandı sen sema, olsandı sen hava
Alsamdı ben seni dem dem, nefes nefes.
Olsamdı ben mekân, olsandı sen zaman
Eflaki dolduran bir aşk olurdu bes…
Bir kâsedir alev dolu, gönlüm yana yana,Ben ta senin yanında dahi hasretim sana.
Yaşlar dökende söndüremez âteşimi su,
Sunsan elinle kanımı, içsem kana kana.
“Dünyada bundan güzel aşk şiiri okumadım. Ve nasıl benim seni sevdiğim soydan ve çeşitten o hatun da birisini sevmiş.”
Nazım’ın duygularına da tercüman olan bu satırlar 1930’lu yıllardan itibaren dilden dile dolaşmıştır. Gazetelerde köşe yazılarına konu olan, okul kitaplarına ve antolojilere giren, takvim yapraklarında yer alan Râbia Hâtun imzalı şiirler hem beğenilmiş hem de edebî tartışmalara sebep olmuştur. Şairin, on üçüncü asırda Erzurum civarında yaşamış, Selçuklu hanedanı üyesi bir kadın olduğu, Hasan Basri ile karşılıklı tasavvufi şiirler söylediği iddia edilmiştir.
Şevket Rado, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Râbia Hâtun için “Bizim en büyük şairimiz bu kadındır.” dediğini aktarır. Yahya Kemal 9 Ağustos 1948’de Fuad Bayramoğlu’na yazdığı mektupta bazı gerekçeler öne sürerek bu işin sahtekârlık koktuğunu ancak şiirlerin bu yoksullukta iyi şeyler olduğunu söylemiştir. Yahya Kemal’in bu söylemlerinden destek alan, o yıllarda edebiyat tarihi hazırlayan Nihat Sami Banarlı konunun üzerine gitmiş ve teknik deliller de ortaya koyarak şiirlerin yeni olduğunu ispatlamıştır. Böylece, Banarlı ile şiirleri ilk kez yayınlayan İsmail Hami Danişment arasında ateşli münakaşalar başlamıştır.
1948’de Aile dergisinde yayımlanmaya başlayan ve şairinin kimliği efsaneye dönüşen şiirler hakkında, Nihad Sâmi Banarlı, Şevket Rado, İsmail Hâmi Dânişmend, Yahya Kemal Beyatlı, Vâlâ Nurettin, M.Fuad Köprülü, Ahmet Hamdi Tanpınar, Halit Fahri Ozansoy, İsmail Habib Sevük, Mithat Cemal Kuntay, Nurullah Ataç, Cahit Sıtkı Tarancı, Rıza Tevfik Bölükbaşı gibi ünlü isimler görüş bildirmiştir. Olay, Can Yücel’in “Râbia Hâtun’un Uçan Halısı” şiirine de ilham olmuştur. Ayrıca, Râbia Hâtun’un iki şiiri Asım Yesâri tarafından bestelenmiştir.
Râbia Hâtun’un gerçekte kim olduğu hakkında yapılan tartışmalar, 1948 tarihli Tasvir gazetesindeki bir söyleşide yer alan: ‘Râbia Hâtun’un, İsmail Hâmi Danişmend’in genç yaşta vefat etmiş eşi Nazan Danişmend olduğu’ iddiasıyla devam eder. İsmail Bey, bu söyleşide şiirlerin eşine ait olduğunu itiraf eder. Eşine müstear ismi de, beş kardeşin dördüncüsü olduğu için kendisinin seçtiğini beyan eder. Çekingen bir kişilik yapısına sahip olan eşi Nazan Hanım’a söz verdiği için, bunca zaman şairin gerçek kimliğini açıklamadığını anlatır. Böylece şiirlerin 13. asırda yazılmamış olduğu şüphe götürmez bir gerçek haline gelir. Ancak şairin Nazan Danişmend olduğu iddiası da kabul görmez. Devrin edebi otoritesi sayılan isimler tarafından asıl şairin İsmail Hâmi Danişmend’in bizzat kendisi olduğu düşünülür. Danişmend ailesine yakın, dönemin bazı kalemleri de şiirlerin İsmail Hâmi Danişmend’e ait olduğu yönünde görüş beyan ederler. Nazım’ın mektuplarına girecek kadar meşhur olan, edebiyat dünyamızı uzun yıllar meşgul eden ‘ Râbia Hâtun Muamması’ sonunda çözülmüş olur. Râbia Hâtun müstear ismi, lirik kıtalar yazan bir 20. asır şairi olarak anılır.
Kaynaklar:
- Piraye’ye Mektuplar, Nazım Hikmet, YKY
- Müstear İsmin Ardındaki Giz: Türk Edebiyatında Râbia Hâtun Olayı, Ali Karahan