İnsanlığa Yetecek Kadar Acı Çeken Yazar: DOSTOYEVSKİ/ Müzeyyen Akkuş

Dostoyevski 201 yaşında! “İyi eserler daima genç kalır.”  görüşünü kanıtlarcasına  onca yıl sonra bile bu denli bilinir olan Dostoyevski  klasik eser denildi mi akla ilk gelen müelliftir. Çoğu yazara nasip olmayan kendi çağında beğenilme ve takdir görme hazzı belki de acılarla dolu hayatındaki nadir iyi şeylerden biridir. Yazarın hayatını ve eserlerini birlikte hatırlayalım.

Üniversiteyi yeni kazandım. Bilmediğim bir şehirde tanımadığım kişilerle bir hayat kurmak zorundayım. Bu zorlu günlerde derbeder hislerimi paylaşabileceğim müthiş bir arkadaş buldum kendime.: Raskolnikov. Nevrotik bir karakter olan Raskolnikov’la tanışmak, onun kafasının içindeki korkunç ve karmaşık düşünce gel gitlerine şahit olmak ve “ahlaki öz” sancısını onunla yaşamak içinde bulunduğum yalnızlıktan pasif bir halde çıkmama imkân sağlamıştı. Daha ne olsun? Hal böyle olunca Dostoyevski benim için diğer yazarlardan daha farklı bir anlam ifade etmeye başladı.

“İyi eserler daima genç kalır.”  görüşünü kanıtlarcasına  onca yıl sonra bile bu denli bilinir olan Dostoyevski -bana katılır mısınız bilmem ama-  klasik eser denildi mi akla ilk gelen müelliftir. Çoğu yazara nasip olmayan kendi çağında beğenilme ve takdir görme hazzı belki de acılarla dolu hayatındaki nadir iyi şeylerden biridir. Ürettiği psikolojik derinlikli eserleriyle içe kapanık ve karamsar dünyasına bir pencere açtı belki de.

1821 yılında askeri doktor olan bir baba ile veremli bir annenin çocuğu olarak dünyaya gelir Fyodor Mihayloviç Dostoyevski. 15 yaşında annesini kaybeder.  Huysuz, cimri, kuşkucu ve basbayağı otorite sarhoşu babası ise o henüz on sekiz yaşındayken emrindeki işçileri tarafından boğularak öldürülür. Ömür boyu mücadele edeceği sara nöbetleriyle tanışması da babasının ölüm haberiyle olur. Freud’a göre; ömür boyu sık sık geçireceği sara nöbetleriyle babasının kaybına yas tutmaktadır. Dostoyevski’nin hayat boyu başına gelen trajediler, üretimindeki en büyük kaynağıdır. Babasının doktor olmasından ötürü çocukluğu hastanelerde geçer. Belki de bu kadar gerçekçi yansıttığı hasta karakterler, çocuk zihninin bodrumunda yer etmiş anların kaydıdır. Askeri mühendis olan Dostoyevski babasının kaybından sonra bir sene mühendislik yapar fakat yazmaya duyduğu eğilim onu sonunda kalemle buluşturur ve edebiyat otoritelerince oldukça beğenilecek olan ilk eserini yazar: “İnsancıklar”. İlk eserin bu denli tutulması herkesi heyecanlandırır. Fakat takibinde gelen novella türü kitaplarıyla aynı etkiyi yakalayamaz. “Öteki” isimli kitabı günümüzde çok bilinen bir eseri olmamasına rağmen bunun hakkında Dostoyevski: “Yazdığım en iyi eser” yorumunu yapar. Tıp camiasının henüz ismini koymadığı “öteki benlik” kavramıyla bizi tanıştıran ta kendisidir.

Dostoyevski; siyasi çıkışlarıyla da görünür olmaya başlar. Rusya’daki çarlık-kölelik sistemine karşı olan liberal bir grup olan Petraşevski Topluluğu’na girer. Grubun faaliyetleri neticesinde daha karanlık günlerin kapısı aralanır. Yakalanır, zindana atılır ve idama mahkum edilir. Petraşevski’ye dahil olduğu dönemlerde yazdığı eseri okumak isterseniz “Ev Sahibesi” kitabı tam da bu yıllara tekabül etmektedir. Bu dönemde yazmaya başlayıp tutuklandığı için yarım kalan ve sonra tamamlamadığı “Netoçka Nezvanova” isimli bitmeyen bir romanı da vardır. “İdam demiştin, e ne oldu sonra?” diyenleriniz için, hemen cevap vereyim. İdam mangasında sırasını beklerken bir ulağın gelip; “Çar herkesi afetti!” demesiyle ölümün kıyısından döner.

İdamın kaldırılmasıyla gelen af aslında tam bir af değildir. Dostoyevski, sonrasında sürgüne gönderilir ve on yıl boyunca Sibirya soğuğunda taş kırar. Ardından daha serbest bir tutsaklıkla askerlik yapar ve annesi gibi veremli bir kadınla tanışarak evlenir. Psikoloji camiası bu evliliğin temelinde veremden kaybettiği annesine karşı duyduğu merhametin ve özlemin yattığını söyler. Ne yazık ki daha sonra eşinin de ölümüyle sarsılacaktır.

Dostoyevski edebiyatı “sürgün öncesi” ve “sürgün sonrası” olarak iki kısımda incelenebilir. Onu Dostoyevski yapan sürgün sonrası eserleridir. “Suç ve Ceza”, “Karamazov Kardeşler”, “Yer Altından Notlar”, “Budala” gibi eserler bu dönemde meydana gelmişlerdir. Sürgün sonrası yazdığı ilk eser olan “Ezilenler” deki Vanya karakteriyle kendisinden bir parçayı görünür kılar. Yirmili yaşlarından atmışlı yaşlarına kadar yazan Dostoyevski  baş yapıtlarını bırakarak aramızdan ayrılır.

Müzeyyen AKKUŞ

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: İçerikte Kopyalama Yasaktır. ©️ Bu yazının her türlü telif hakkı yazarın kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
  • No products in the cart.
Sohbeti aç
Canlı Destek