İnsanlığın ilk evinin peşine düştüğümüzde karşımıza Aden Bahçesi ya da Adn Cenneti çıkar. Adn kelimesi sözlükte, “Devamlı ikamet edilen yer, bir şeyin merkezi ve ortası, bir cevher veya madenin aslı, yatağı” manasındadır. Tevrat’ta da Hz. Âdem’in yaratıldıktan sonra içine konulduğu bahçeden Aden (İbrânîce Eden) diye bahsedilir. (1) Aden’in Orta Doğu’da bir yerde olduğu düşünülür. Sümer metinlerinde Dicle ve Fırat arasında, bizim Mezopotamya dediğimiz bölge olarak geçer. Öyle ki Sümer efsanelerinde ilk insanların da bu arazi üzerinde yaşadığı anlatılır.(2)
Adn cenneti, yasak bahçe, dünya. Cennetten dünyaya iniş, insanın dünyaya dair ilk göç bilgisini oluşturuyor. Göçtük. Göçüyoruz. Kaynaklar Hz. Âdem’in dünyaya düştüğü yeri Serendip Adası, Hz. Havva’nın düştüğü yeri de Cidde olarak gösterir. Cidde’nin anlamı “en eski toprak” diye anılırken Serendip “hoş sürpriz”dir. Aden’den başlayan ayrılma hali, insanın toprakla ve yeryüzüyle olan tecrübesinin en asli ilişkisini ortaya koyuyor bana göre. Hareketin insanın temel kabiliyeti olması gibi toprağı, kendine yakın bir ruhla birlikte yurt edinmek de insanın kaderi. Mekana doğan ya da mekan üzere yaratılan insanın nasibine düşmek yazıldı, cennetten ve birbirinden ayrı. Bulmak için kalkmak, terk etmek. Kavuşmak ve sonra yeniden gitmek. Arafat. Buluşma. Yerleşme.
İlk tecrübeden bugüne göçün manasında bir değişiklik yoktur. Göç’ün toplum bilimindeki karşılığı “evden eve taşınma”; Türkmen dilinde “hareket, manevra”, Divan-i Lugati’t-Türk’te “taşınan yük” olarak karşımıza çıkar.(3)Dilimizde göç anlamına gelen başka kelimeler de var: hicret, nakil ve hacer. Hicret, Arapça hcr “bir yerden ayrıldı, göçtü” fiilinden “bir yerden başka bir yere göç etme” iken nakil, “bir yerden alarak bir başka yere götürme, aktarma, taşıma, geçirme” anlamına geliyor. Özel isim olarak kullanmaya alışık olduğumuz Hâcer’in de kökü ilginçtir. İbrânîce’de Hagar olarak geçen Hâcer kelimesinin anlamı “kaçma, kaçış”tır. Kelimenin “terk etmek, hicret etmek” manalarına gelen hecr köküne ait olabileceği düşünülüyor.(4)
O halde göçte kopmak, terk etmek, kaçmak ve ardında bırakmak eylemlerinin altını çizebiliriz. Var olanı ardımızda bırakabiliriz. Göç etmek için öncelikle sahip olmak gerekir. O halde neye sahibiz? Dünyanın kökleri nerede?
National Geographic’in Genografik Projesi’ne göre insanlık Doğu Afrika’dan hareket etmeye başladı. Araştırma dünyanın birçok yerindeki üniversitelerin ve bilim insanlarının işbirliğiyle gerçekleştirildi. 2005 yılında yürütülen bu çalışma, 1 milyondan fazla insandan toplanan genetik veri üzerinden yapıldı. (5) Bugünkü Etiyopya civarının insanın dünyaya dair kaydedilebilen ilk yolculuk merkezi olduğu anlaşıldı.
Bulgulara göre ilk insan kabul edilen Homo Sapiens 200 bin yıl evvel doğdu. 70 bin yıl önce dünya en soğuk ve kuru buzul çağa girdi. Zamanın insanları da Afrika’dan göç etmeye başladı. Bu yol Asya ve Avrupa’ya doğru yayıldı. 50 bin yıl önce Avustralya’ya ulaştılar. Aynı zaman diliminde ikinci bir grup Kızıl Denizi geçti. 40 bin yıl önce insanlar Güneydoğu’dan Avrupa’ya giriş yaptılar. 35 bin yıl öncesine kadar Orta Doğu ve merkezi Asya’ya yerleştmişlerdi. 13 bin yıl önce ilk insanlar Bering Boğazını geçerek Amerika’ya ulaştılar ve 12 bin yıl önce tarımsal devrim başladı. Bu bilgiler ışığında Afrika’dan başlayan tarihi göç güzergahımız Arap Yarımadası, Mezopotamya, Asya, Avustralya, Avrupa ve Amerika şeklindeydi. (6)
Takvimimiz İsa’dan sonrasını iki bin yirmi yıl olarak gösteriyor. Cosmos: Bir Uzay Serüveni belgeselinde gezegenimizin 13.8 milyar yıl yaşında olduğunu öğreniyoruz. (7) Bu uzun yolcuğun çok az bir kısmında insana denk geliyoruz. İlk insanın kaç milyon yıl önce yaratıldığını bilmiyoruz fakat cennette başlayan göç, dünya üzerinde ve kainatta devam ediyor. Evet kainatta da. Biraz daha geriye gidelim. Sıfıra, maddenin başlangıç noktasına. Büyük patlama. Büyük göç, büyük savruluş. Göktaşları, yıldızlar, galaksiler ve onların içindeki gezegenler. O hızla savrulan her şey varlıktan ve maddeden bir göç etme -ayrılma haline girer. Evrenin genişlediği bilgisi ışığında bu yer değiştirmenin devam ettiğini varsayabiliriz. O halde göç etmek, yer değiştirmek, vazgeçmek ve yeniden başlamak kainattaki bütün varlıklar için geçerli, tabiidir. Kainatın büyük göçünde ve hareketindeki süreklilik, gezegenlerin yörüngesi ve yörüngenin sabit olmayışı bize de dünyada bir rota çizebilir elbette. Kendi kütle merkezinde sabit olup ışığın etrafındaki dönme hali kalbi ve evi işaret ediyor olabilir. Eylemsizlik yasasına göre “var olduğu konumu korumaya çalışmak” da insanın kaderi. O halde insanın göç hareketi, varlığın sabitliğinden ya da bir mekana köklenmekten ötededir. Göçü insanın ilk dünya hatırası olarak kabul etmek yaşama karşı bakış açımızı iyileştirir. Evrendeki her varlığın bir düzeninin olması ve yine diğer canlılar üzerinden düzenin vazgeçilebilirliği; yeniden inşası da bu minvaldedir. Türünün diğer bireyleri gibi topladığı çöplerden yuvasını kuran leylekler yaz mevsimi sonunda yuvasını terk etmekle meşhurdur. Yeryüzündeki insan hareketliliği de buna benzetilebilir. Atalar rotasını ya da kalbi bir rotayı takip ettiğimiz müddetçe gitmek yeniden başlamaktır; vazgeçmek özgürlüktür. Adn bahçesinde, varlığın ve sonsuz yaşamın merkezinde olmadığımıza göre bu hareket bir noktada kaderin izdüşümüdür. Göç içimizdedir. Zarifoğlu’nun Ben Dirimle Doğrulurken şiirinde söylediği gibi:
*“Rüzgar nereden eserse essin güzeldir
Alevler bir ayrı alemdir
Dirlik sevinçtir – göç içimizedir.”
Kaynakça
- Göç İçimizedir – Cahit Zarifoğlu
1 Tekvîn, 2/8, 15
2 https://islamansiklopedisi.org.tr/adn
3 https://www.etimolojiturkce.com/kelime/g%C3%B6%C3%A7)
2 https://www.nisanyansozluk.com/?k=g%C3%B6%C3%A7 )
4 https://islamansiklopedisi.org.tr/hacer)
6 https://www.sciencedaily.com/releases/2017/10/171004151231.html
7 https://tr.wikipedia.org/wiki/Cosmos:_A_Spacetime_Odyssey (Ep. 1)