Toplumsal aksaklık ve bozukluklar her dönemde karşımıza çıkan bir durumdur. Bütün milletlerin sözlü ve yazılı edebiyatında bu bozulmayı eleştiren ürünler bulunur. Edebiyatta hiciv örneklerinin en yaygın görüldüğü yer Doğu edebiyatıdır. Özellikle cahiliye dönemi Arapları hicvi, iki kabile arasındaki mücadelelerde hasımlarını alt edecek bir silah olarak kullanmışlardır.
Türk Halk Edebiyatında taşlamanın karşılığı olan hiciv, kaside nazım şekli içinde işlenilen bir tema olarak Divan edebiyatına girmiş ve oldukça büyük bir ilgi görmüştür.
Hatice Şahin, Divan Edebiyatında Hicvi bir silah gibi kullanan kimi zaman bunun karşılığında canlarını veren şairleri Netyazı için araştırdı. Keyifli okumalar dileriz…
Hiciv kişilerde ve toplumda görülen eksik ve gülünç halleri açık ya da kapalı yeren, iğneleyici sözlerdir. Divan şiirinde makbul olan hiciv, incelikle yapılan, zeka gerektiren bir sanattır. Küfür ve argo kullanımından ziyade ince detaylar, zarif nükteler ile süslenmiş zeka gerektiren hiciv örnekleri makbul sayılmıştır.
Hz Ömer’e adaletten saparsan seni kılıcımızla düzeltiriz diyen sahabeler gibi dilini ustaca kullanan heccavlar da bir nevi kalemlerini kılıç gibi kullanarak, haktan ve adaletten sapanlara istikamet vermişlerdir. Bunu bazen kişisel menfaatleri için de yapmışlardır, toplumun haklarını savunmak için de. Her ne sebeple olursa olsun, sesleri çağları aşıp günümüze kadar ulaşmıştır.
Hicivde mübalağa sanatı bolca kullanılır. Heccavlar, bazen toplumsal olarak yanlış gördükleri şahsiyetleri ve devlet büyüklerini aşağılamada aşırıya kaçmışlar, bunun bedelini de canları ile ödemişlerdir. Türk edebiyatında hiciv sebebiyle idam edilen ilk şair Figani’dir.(1532) Kanuni döneminde, Damat Pargalı İbrahim Paşa’ya yazdığı hiciv, genç şairi idama götürmüştür.
“Dü İbrahim amed be deyr-i cihan
Yeki büt-şiken ü yeki büt nişan “
[Dünyaya iki İbrahim geldi, biri put yıkandı öbürü put diken.]
Burada, İbrahim Paşa’nın sarayının önüne Budin’den getirdiği heykelleri dikmesi söz konusu edilmiş ancak derinlerde İbrahim Paşa’yı kafir ve batıl tarafta olmakla suçlamıştır.
SÖZÜYLE CANINDAN OLAN ŞAİR: NEF’İ
Divan şiirinde hiciv denilince akla gelen ilk isim şüphesiz Erzurumlu Ömer Nef’i’dir. 17. yüzyılda yaşamış bu büyük şair en acımasız hicivleri yazmış bu yolda da canını vermiştir. Şeyhülislam Yahya Efendi ile karşılıklı atışma şeklinde olan beyitleri hiciv sanatının başyapıtları arasındadır. Şeyhülislam Yahya Efendi (kendisi de büyük bir şairdir) Nef’i’yi överken yeren bir şiir yazar:
“Şimdi hayli sühan-ı verun içre,
Nef’i manendi var mı bir şair?
Sözleri seba-i muallaka’dır
İmrülkays kendidir kafir! “
Şairler arasında Nef’i’ye denk var mıdır, diyerek onun sözlerini, Kabe duvarına asılan yedi şiire(muallakat-ı seb’a) benzetiyor. Kendisi de İmrülkays gibidir diyor. İmrülkays cahiliye döneminin en önemli şairidir ama aynı zaman da kafirdir. Şeyhülislam bir kişiye kafir derse bu fetva sayılır. Tabi kafir sözcüğü burada iki manada kullanılmış. Hem işini iyi yaptığı için övmek hem de dini açıdan yermek için.
Söz üstadı Nef’i müftüye nezaketli fakat vurucu bir cevap gönderir:
“Bize kafir demiş Müfti Efendi,
Tutayım ben ona diyem müselman
Vardık da yarın ruz-i cezaya
İkimiz de çıkarız anda yalan. “
Nef’i’nin Kadı Tahir Efendi’nin kendisine “köpek” demesi üzerine yazdığı hiciv de pek meşhurdur.
“Tahir Efendi bana kelp demiş
İltifatı bu sözde zahirdir
Maliki mezhebim zira
İtikadımca kelp tahirdir. “
Tahir Efendi bana kelp(köpek) diyerek iltifat etmiş, zira benim mezhebimde kelp tahirdir. Şafi mezhebinde köpeğe dokunulunca abdest bozulur fakat Maliki ve Hanefilikte böyle bir şey yoktur.
Divan şiirinde bu kelp meselesi o kadar meşhur olmuştur ki, Nef’i’den iki buçuk asır sonra yaşayan Tahir isimli bir başka şair bunu sindiremeyip karşı hiciv yazar.
“Zehr-i hicvi cihana neşvedenin
Zeban-ı bi-şek zeban-ı ef’idir
Tahir olmaz kelp beşere
Nef’i vardır öyleyse nef’idir. “
Nef’i Malikiyim diyerek hem yalan söyler hem de yanılır. Malikilerde de köpek ( diğerleri kadar olmasa da) temiz değildir. Halbuki çok faydalıdır, yani nef’idir. ( Nef’i faydalı anlamına gelir.)
Nefi’i tabiatı gereği sözünü asla sakınmayan, dilini çekmeyen bir şair. “Kafiye tutsun babamı bile hicvetmezsem namerdim. “ demiş ve gerçekten de onun sivri dilinden babası bile nasibini almıştır. “Peder değil bu bela-yı siyah… “ diyerek babasını hicvettiği bir şiiri vardır.
Dönemin padişahı 4.Murat Nef’i’yi çok sever ve değer verir. Lakin tüm uyarılara rağmen,4.Murat gibi gazabı şiddetli bir padişahtan dahi sözünü esirgemediği için idam edilmiştir. 4.Murat’ın içki yasağına tarizde bulunarak şöyle der:
“içki şeytanları çekip çevirmekte şimdi
içkinin yasaklandığı ülkeyi”
“Sen bu ülkeye hakim olalı ey şah
Zulüm muradi mahlasını kullanır “
(4.Murat ,Muradi mahlası ile şiirler yazan şair bir sultandır)
İdamından önce de susmamış ve şu harikulade şiirini söylemiştir:
“Ey dil bu alemde bir adem yoğ imiş,
Var ise de ehl-i dile mahrem yog imiş
Gam çekme hakikatte eğer arif isen
Farz eyle ki el’an yine alem yog imiş. “
(Dünyadan gidiyorum adam gibi bir adam göremedim, varsa da bana denk gelmedi. Arif isen gam çekme, farz et ki alem diye bir şey de hiç var olmamış. Kaybettiğin bir şey yok, evvel de yoktun şimdi de yok oluyorsun.)
Ölümden korkmayan şair idam sehpasında bile duramaz ve nükte yapar. Sudanlı siyahi bir vezir, elindeki fezlekeyi imzalarken kağıda siyah mürekkep damlar. Herkes ürperir, bunu uğursuzluğa yorar. Nef’i sakin bir tavırla: “Vezirim mübarek teriniz damladı. “ der.
Dili yüzünden idam edilen koca şair, yine diliyle olağanüstü bir ölümsüzlük kazanmıştır.
“ Varsın günün sultanları değer vermesin,
Onlar göçüp gidince de sultandır sözüm. “ diyerek adeta kehanette bulunmuştur.
NABİ’NİN KERAMETİ
Hicvin ve kelimelerin bir diğer büyük üstadı Nabi’dir. Şaire, yazdığı kasidelerden dolayı bir ev verilir ve maaşa bağlanır. Sadrazam Çorlulu Ali Paşa Nabi’ye verilen evi alır ve maaşı da keser. Bunun üzerine sadrazama yazdığı hiciv ,divan şiirinin zirvelerindendir. Öyle ki bu şiir için: “Keşke Nabi’nin yüz evi olup yüzü de elinden alınsaydı, bize böyle muhteşem beyitler kalsaydı. “ denmiştir.
“Bağ-ı dehrin hem hazanın hem baharın görmüşüz
Biz neşatın da gamın da ruzigarın görmüşüz
Çok da mağrur olma kim meyhane-i ikbalde
Biz hezaran mest-i mağrurun humarın görmüşüz “ diye başlayıp devam eden bir hiciv yazar.
(Bu dünyada baharı da güzü de gördük. Gamın da neşenin de rüzgar gibi geçtiğini biliriz. Mevki sahibi olunca zafer sarhoşu olma zira böyle sarhoş olup sabah baş ağrısı çekenleri çok gördük.) Nabi’nin şiirinde söylediklerinin tamamı gerçekleşir. O yüzden bu şiire ‘Nabi’nin kerameti’ de demişlerdir.
KENDİNİ HİCVEDEN ŞAİR: NECATİ
Divan şairleri her zaman başkalarını hicvetmezler, bazen kendilerini de hicvetmişlerdir. Sultan Fatih devrinin büyük şairi Necati’nin Ahmet Paşa’yı övdüğü zarif ve beliğ beyitlerini buna örnek gösterebiliriz.
Necati’ye “ Merhum Ahmet Paşa mı şiirde üstündür, yoksa siz mi? “ diye sorarlar. Şairin cevabı:
“ Necati’nin dirisinden ölüsü Ahmed’in yeğdir,
Ki İsa göklere ağsa yine dem urur Ahmed’den “
Belagatin, zarafetin, nezaketin zirvesi bir beyittir. Şairi överken bunu sağlam bir dini zemine oturtur. Necati’nin asıl adı İsa’dır. Der ki: Merhumun ölüsü bile benim diri halimden üstündür. Nitekim diri olarak göğe yükseltilen İsa, toprak altında olan Ahmed’e (Hz.Muhammed) meftun ve tabidir.
Divan şiirinin son döneminde, siyasi şiirleriyle çok ses getirmiş bir diğer hiciv üstadı da Şair Eşref’tir. Nef’i’nin takipçisi, Neyzen’in öncüsü denilen şair, keskin hicivleri sebebiyle hapis yatıp sürgünler yemiştir. Babamı bile hicvederim diyen Nef’i’nin takipçisi şair, kendi kendini de yeri gelirse hicvedeceğini söyler.
“ Eylemem ölsem de kızbi ihtiyar
Doğruyu söyler gezer bir şairim
Ne güzel mazmun bulunca Eşrafa
Kendimi hicveylemezsem kafirim “
ŞAİR EŞREF’İN VALİYE CEVABI
Şair Eşref’in şiirleri daha ziyade siyasi hicivlerdir. Sultan Abdülhamid’i ve devlet idaresini, devrini, sosyal meselelerini çok sert ve acımasız bir dille eleştirmiştir. Ağır küfür içeren, edebe mugayir kelimeler bulunan çok sayıda şiiri vardır. Devrin valisinin halka eşek demesi üzerine, şair şöyle bir şiir söyler:
“Erbab-ı mansıptan biri millete eşek demiş
Reddedilmez böyle bir söz amma pek can sıkar
Millet eşek olsa da eşek diyen bilmez mi ki
Sadrazamlarla valiler de milletten çıkar.”
Şaire “Neden hicivlerinde çoğu kez isim kullanmıyorsun? Kime yazdığın belli değil. “ diye sorarlar. “Neden olacak numarasız gözlük gibi bütün alçaklarda kullanılsın diye “ der.
Devletin sürekli toprak kaybettiği bir dönemde, vatanı bir ağaca benzetir her gün bir dalının koptuğunu söyler ve devrin padişahı Abdülhamid’i de son dizelerle hicveder:
“Padişahım bir dirahta döndü kim güya vatan
Daima bir baltadan bir şahı hali kalmıyor
Gam değil amma bu mülkün böyle elden gitmesi
Git gide zulmetmeye elde ahali kalmıyor “
aynı şair:
“ Kabrimi kimse ziyaret etmesin Allah için
Gelmesin reddeylerim billahi öz kardeşimi
Gözlerim ebna-yı ademden o rütbe yıldı kim
İstemem ben fatiha tek çalmasınlar taşımı “ demiş fakat ne yazık ki ölümünden sonra mezar taşı çalınmıştır.
Elbette ki bu şairlerden sonra da hiciv var olmuş, Neyzen Tevfik’ten Namık Kemal’e, Rıza Tevfik’ten Mehmet Akif’e, Aziz Nesin’den Necip Fazıl’a kadar pek çok şair sivri dillerini hiciv vasıtasıyla kılıç gibi kullanmaya devam etmişlerdir.
Hatice Şahin’e ait Divan Şiirinde Aşk yazısını okumak isterseniz linke tıklayabilirsiniz.