Yavuz Sultan Selim’in oğlu Osmanlı devletinin onuncu hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman, hem saltanatı en uzun süren hem de en çok sefere çıkan hükümdardır. Kanuni lakabı padişaha vefatından sonra verilmiş ve benimsenmişti. Hayatta iken batılılar ona “Muhteşem” ve “Büyük Türk” derdi. Zehra Yıldırım vefat yıldönümünde Zigetvar Seferini ve Büyük Türk Sultan Süleyman’ı ölüme götüren yolculuğun yazdı.
Sultan Süleyman tam kırk beş yıl, on bir ay, yedi gün tahtta kaldı. Bu süre içerisinde on üç önemli sefere çıktı; ömrünün on yılını gazalarda geçirdi. Tahta geçer geçmez Belgrad ve Rodos’u fethedip; Mohaç seferiyle büyük bir güç kazandı. Askerî dehası ve gayretinin yanı sıra Muhibbi, Muhbi ve Meftuni künyeleriyle şiir yazan, kuyumculuk zanaatıyla uğraşan bir sultandı. Asırlar geçse de yazdığı şiirler okunmaya ve güncelliğini korumaya devam etti.
“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet, cihanda bir nefes sıhhat gibi.
Saltanat didükleri ancak cihan gavgasıdır
Olmaya baht-ü saadet dünyede vahdet gibi.
Ko bu ayş-ü işreti çünkimfenâdırâkıbet
Yar-ı bâkî ister isen olmaya tâat gibi.
Olsa kumlar sağışınca ömrüne hadd-ü adet,
Gelmeye bu şîşe-i çerh içre bir saat gibi
Ger huzur etmek dilersen ey Muhibbîfâriğ ol,
Olmaya vahdet cihanda kuşe-i uzlet gibi.”
Yani:
Halkın gözünde devlet (iktidar) gibi değerli bir şey yok.
Hâlbuki şu dünyada bir nefes sıhhat gibi devlet (güç) olamaz.
Saltanat dedikleri sadece bir dünya kavgasıdır.
Dünyada Allah’a yakınlık gibi büyük saadet ve baht açıklığı olamaz.
Bu eğlenceyi yeme içmeyi bırak, sonu kötüdür.
Eğer ebedî bir sevgili istiyorsan ibadet gibisi yoktur.
Ömrün, kumlar sayısınca sınırsız ve hesapsız olsa bile,
Bu feleğin fanusunda ( çıtasında) bir saat gibi bile gelmez.
Ey Muhibbî, eğer huzur içinde olmak istersen, feragat sâhibi ol (vazgeç)
Dünyada yalnızlık köşesine çekilmek gibi Allaha yakınlaşma olamaz.
Kanuni sadece şiirleriyle değil; yazdığı mektuplarla da tanınan bir padişahtı. Fransa kralı Fransuva’ya yazdığı mektup, Kanuni Sultan Süleyman deyince akla gelenlerin başındadır.
“Ben ki sultanlar sultanı, hakanlar burhanı, yeryüzündeki hükümdarlara taç bahşeden, Allah’ın yeryüzündeki gölgesi, Akdeniz’in, Karadeniz’in, Rumeli’nin, Anadolu’nun, Karaman’ın, Rum’un, Zülkadriyye Vilayeti’nin, Diyarbekir’in, Kürdistan’ın, Azerbaycan’ın, Acem’in, Şam’ın, Haleb’in, Mısır’ın, Mekke’nin, Medine’nin, Kudüs’ün, bütün Arab diyarının, Yemen’in ve dahi nice memleketlerin ki babalarım ve dedelerimin -Alllah burhanlarını nurlandırsın- kahredici kuvvetleriyle fethettikleri ve benim dahi ateş saçan ve zafer yazan kılıcım ile feth eylediğim nice diyarın sultanı ve padişahı Sultan Bayezid Han oğlu Sultan Selim Han oğlu Sultan Süleyman Şah Han’ım, sen ki Françe vilayetinin kralı Françesko’sun.
Padişahların sığınağı olan dergâhıma yarar adamın Frangipan ile mektup gönderip ve bazı ağız haberi dahi ısmarlayıp memleketinizi düşman istila edip şu an hapiste olduğunuzu bildirip kurtulmanız hususunda bu taraftan yardım istemişsiniz. Her ne ki demiş iseniz benim bütün âlemin mercii olan tahtımın basamağına arz olunup tafsilatıyla malumum oldu. İmdi padişahlar yenilmek ve hapsolunmak şaşılacak şey değildir. Gönlünüzü hoş tutup mahzun olmayasınız. Öyle olsa bizim babalarımız ve dedelerimiz -Allah kabirlerini nurlandırsın- daima düşmanı defetmek ve memleketler fethetmek için seferden uzak olmayıp biz dahi onların yolundan gidip her zamanda memleketler ve zorlu ve sağlam kaleler fethedip gece ve gündüz atımız eyerlenmiş ve kılıcımız kuşanılmıştır. Hak Sübhânehû ve Teâlâ hayırlar müyesser eyleyip iradesi ne ise vücuda gele. Baki ahval ve haberler ne ise mezkûr adamınızdan sorulup malumunuz ola. Şöyle bileler.”
Kanuni Sultan Süleyman uzun süre tahtta kalması, cariyesi Hürrem Sultan ile evlenmesi iki oğlunun ölüm emrini vermesi, Osmanlı devletinin altın çağını yaşatması ile değil; son çıktığı sefer ve şehadeti ile de konuşulmuştur.
Kanuni Sultan Süleyman Zigetvar’da 7 Eylül 1566 yılında şehit oldu. Yaşı bir hayli ilerlediği ve hasta olduğu halde onu bu sefere çıkmaya iten birkaç sebep vardı. Bunlardan birincisi 1 Haziran 1562’de imzalanan Osmanlı-Habsburg antlaşmasına göre, Avusturya Kralı Ferdinand, Erdel üzerindeki haklarından vazgeçerek, yıllık 30. 000 duka altın verecekti. Ancak İmparator Ferdinand antlaşmaya uymamış iki yıl vergi ödememişti. Ferdinand ölünce, vezir-i azam İstanbul’daki elçiden hem vergiyi hem de antlaşmanın geri kalan altı senelik müddetinin yenilenmesini istedi. Ayrıca Kanuni Sultan Süleyman yeni İmparator II. Maximilien’i tebrik için Bali Çavuş’u Viyana’ya göndermiş ama Erdel’de karışıklık çıkmıştı. İmparator II. Maximilien’in İstanbul’a gönderdiği elçi vergileri ödemeye yanaşmamış; Osmanlı- Avusturya arasında karşılıklı saldırılar olmuştu. Osmanlı Devleti Kruppa ve Tokaj kalelerini istila eden Avusturya güçlerine kaleleri iade etmelerini istedi. Fakat geri vermeye yanaşmadılar. Bu olaylar cereyan ederken sadarete getirilen Sokullu Mehmet Paşa harp edilmesini tavsiye etti. Kimi tarihçiler harp kararı verilmesinde Sokullu Paşanın etkisinin büyük olduğunu söyler.
Kanuni Sultan Süleyman öncelikle elçiyi nezaret altına aldırdı; Avusturya üzerine yeni bir sefer ilan etti. Bu kararı almasında şüphesiz on yıldır sefere çıkmadığı için eleştirilmesi ve Malta bozgununun etkisini azaltma fikri de etkili olmuştur. Sefere çıkmadan önce atalarının türbelerini ve Eyyüp Sultan Hazretlerinin türbesini ziyaret edip, fakirlere sadakalar dağıttı. 29 Nisan tarihinde yola çıktı. Ordunun İstanbul’dan uğurlanışı büyük bir şölen gibi oldu. Yanında renk renk ve tabur tabur olan askerlerle beyazlar içerisinde Kanuni Sultan Süleyman, haşmetiyle halka sevinç verdi.
İstanbul’dan at üstünde ayrılan padişah, at üstünde gitmeye gücü yetmediği için yola araba ile devam etti. Askerler onun geçeği yolu ondan önce düzeltmiş böylece yolculuğunun rahat olması hedeflemişlerdi. Kanuni Sultan Süleyman Zigetvar’a varınca arabadan inip ata bindi. Hastalığı yüzünden askerlerin endişelenmemesini istedi.
Zigetvar şehri kuzeyde kalan bir kale ile eski ve yeni kentten oluşan üç parça halinde birbirine köprüler ile bağlı; hem kalenin hem de şehirlerin etrafı surlarla çevrili olduğu için fetih kolay olmadı. Çok sayıda şehit verildi. Kuşatma bir ay sürdü. Kale düşmek üzereyken 6/ 7 Ekim tarihinde padişah gece vakti vefat etti. Padişahın şehadet haberi Osmanlı askerinde zafiyet ve moral bozukluğuna, düşman askerleri tarafında da cesarete neden olabilirdi. Bunca gündür verilen emek, dökülen kan amacına ulaşamaz, fetih boşa çıkarabilirdi.
Bu ihtimalleri düşünen Sokullu Mehmet Paşa hızlıca karar alıp padişahın ölümünü vezirlerden dahi gizledi. Padişahın cenazesini otağ-ı hümayun içerisinde yıkattı. Cenazenin koku yaymasını veya zarar görmesini engellemek gerekiyordu. Bu sebeple Kanuni Sultan Süleyman’ın vücudundan organları çıkarılarak yatağının altına gömüldü. Vücudu, kokulu sularla yıkanarak kokması engellendi.
Padişahın ölümünü bilen hekimler, ağalar ve 12 yakın korumasının katılımıyla ilk cenaze namazı, otağı hümayunda kılındı. Naaşı tabuta konularak tahtın altına geçici olarak defnedildi.
Veziriazam, sanki kalenin fethini Kütahya Sancak beyi ve tahtın tek varisi olan Şehzâde Selim’e bildiriyormuş gibi yaparak babasının öldüğünü bildiren bir mektup gönderdi, onu çağırdı. Fethin ertesi günü ise fetih şenlikleri düzenlendi. Sultana benzeyen bir ağaya sultanın kıyafetleri giydirildi. Uzaktan orduyu selamladı ve padişahın yatağına yatırıldı. Sonrasında padişahın cuma namazını Zigetvar şehrinin camiye çevrilen kilisesinde kılacağı duyuruldu. Cuma günü gelince de hükümdarın rahatsızlığının arttığı; dolayısıyla namaza katılamayacağı ilan edildi. Sokullu Mehmet Paşa sanki padişah hayattaymış gibi bahşiş verdirdi. Vezirlere sultanın şehadet haberini verip, güvenli topraklara geçene kadar gizlemelerini emretti.
İkinci Selim’in Rumeli’ye geçtiği haber alınınca veziriazam orduyu Belgrad’a doğru hareket ettirdi. Kanuni’nin cesedi gömüldüğü yerden çıkarılıp bir tabuta ve arabaya kondu. Bir süre yol alındıktan sonra Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa güvenli topraklara gelindiğinde kırk iki gündür sakladığı padişahın şehadet haberini açıkladı. Ardından da emir verdi ve hafızlar Kur’an-ı Kerim okumaya başladı. Ordu yürümeyi bırakıp ağlamaya başladı. Bunun üzerine Sokullu Mehmet Paşa orduya seslendi:
“Kardeşler, yoldaşlar niçin yürümezsiniz. Bunca yıllık İslam padişahını Kur’an ile uğurlayalım. Gaza ile Macaristan’ı İslam ülkesi yaptı. Hepimizi ihsanlarıyla besledi. Karşılığı bu mudur ki, cesedini başımız üstünde götürmeyelim, oğlu Sultan Selim Han padişahımız 17 gündür Belgrad’ da sizi bekler. Merhum padişahımız bütün bahşiş ve zamlarınızı ona vasiyet etti. Hafızlar durmayın acımızın devası Kur’andır.” deyip orduyu teskin etti.
İkinci Selim, babasının cenazesini karşıladı. Kanuni’nin cenazesinin bulunduğu araba önünde dualar edildi. İkinci kez cenaze namazı kılındı. Daha sonra Kanuni’nin cenazesi ordudan ayrı bir kafile ile İstanbul’a doğru yola çıkarıldı ve yol boyunca durumu öğrenen halkın ağlamaları ve dualarıyla karşılandı.
Kanuni Sultan Süleyman’ın cenazesi İstanbul’a ulaşınca burada da Şeyhülislam Ebusuud Efendi tarafından üçüncü defa cenaze namazı kıldırılarak Süleymaniye Camisi avlusundaki bugünkü yerine defnedildi. Böylece bir devir kapanmış oldu.
Kanuni’nin vefatından sonra tahta geçen II. Selim, babasının iç organlarının gömülü olduğu Zigetvar yakınlarında Üzüm Tepesi’ndeki yere türbe, etrafına da külliye yaptırdı. Müslümanlar uzun yıllar bu türbeyi ziyaret etti hatta türbe etrafında bir kasaba kurdular. Çok uzun bir süre bu kasaba ve Türbe korundu ta ki Habsburg askerleri tarafından yıkılana kadar.
Şimdilerde Tika, o bölgeyi açık hava müzesine dönüştürmek üzere çalışmalar yürütüyor.
Kaynakça:
1.https://www.beyaztarih.com/osmanli-tarihi/kanuni-sultan-suleymanin-son-seferi-zigetvar-ve-sebepleri
2. https://derstarih.com/zigetvar-seferi/
3.https://www.dunyabulteni.net/olaylar/kanuni-nin-cesedi-neden-gizlendi-h133854.html
4.https://www.dunyabulteni.net/olaylar/kanuni-nin-son-seferi-zigetvar-ve-olumu-h300826.html
5.https://www.aa.com.tr/tr/kultur-sanat/kanuninin-hatiralari-macaristanda-yasatilacak/1574647