York Kırlarının Fundası: Emily Bronte / Elif Çelik

Tek bir romanla edebiyatın ağlarına sıkı sıkıya tutunan yazar, şair: Emily Bronte. Yaşasaydı muhtemeldir ki daha pek çok iyi eser verebilirdi. Fakat zamanın şartları, hastalıklar vb. nedeniyle otuz yaşında hayatını kaybetti. Eleştirilere rağmen dünya yazınında devrini aşan bir iz bırakmayı başardı.

30 Temmuz 1818’de başlayıp, 19 Aralık 1848’de son bulan kısa hayatında pek çok acıyı ve zorluğu gören Emily Bronte, Dünya Edebiyatı’na verdiği unutulmaz eseri Uğultulu Tepeler ile bugün olduğu gibi gelecekte de pek çok okura ulaşacaktır. Kız kardeşi Charlotte Bronte’nin şu sözleri Emily’i ve eserini anlatan en güzel ifadelerdendir:

“Güneşliden ziyade gölgeli, neşeliden ziyade güçlü olan hayal gücü, bu özelliklerde Heatcliff, Earnshaw ve Catherine gibi karakterleri yaratabilecek malzemeyi bulmuştu.”

Ondan belli bir edebiyat dönemine aitmiş gibi bahsetmek, selin önüne tozdan barikat kurmaktan farksızdır. Çünkü Emily Bronte dil ve üslubu gereği toprağı otların basması gibi bir anda karşımıza dikilir. Zira toprak onundur ama arazide başkası oturmaktadır. Yine de o yerini belli eder.

Kasvetli York kıyılarında gerçekle birlikte, gerçeğe yenik düşmeden gezinir. Etraf yeşildir ama atmosfer gridir. Şiir yazdığı kardeşleri tarafından keşfedilince, birlikte bir şiir kitabı çıkarırlar. Emily’nin mısralarının şiirselliği kardeşlerinden baskın gelmiştir. Romanında da bu şiirsel dilin devam ettiğini görürüz.

“Çok, çok hüzünlü bir andı. Kitabımı okurken iç geçirdim, çünkü mutluluk asla geri gelmemek üzere dünyadan ayrılmıştı.”

“Hayat özü soldu
ve yeşil asla geri gelmeyecek.”

Emily süpürge otlarının, fundaların, çalıların arasından sürgün veren bir yazardır. Kadındır. Fakat bir süre eserlerinin okuyucuya ulaşabilmesi için bir erkek ismi olan Ellis Bell takma adını kullanmıştır.

“Uğultulu Tepeler”, bir tutkuyu yaşama lüksünü ellerinde tutan karakterleriyle akıllara kazınmıştır. İntikam hırsıyla her şeyi yapmayı göze alan Heatcliff’i bile sahipleniriz. Nitekim eserin dinamiğini kuvvetlendiren en önemli karakter de bizzat kendisidir. Victorya Dönemi Edebiyatının sınıfsal çatışmaları, Gotik Edebiyatın karakter tiplemesi, Romantik dönemin bireyselliği Emily Bronte’nin toprağında uyum içinde akar. Edebiyat dünyasındaki kalıcılığı bu verimli kaynaklardan beslenmiştir.

“Ve eğer gözlerin izleyip ağlayacaksa

Acının kaynağı kuruyana kadar

Huzurlu uykusundan dönmeyecek

Boşuna iç çekmemize de geri dönmeyecek.”

Emily Bronte’de kibar ve kırılgan bir yapıdan ziyade pek çok okurun ve edebiyatçının deyimiyle vahşi ve tutkulu izler görüyoruz. Bu sebeple onun satırlarından yeni biçilmiş çimlerin ıslak, ferah kokusunu almak pek mümkün görünmüyor. Zira kendisi de böyle bir ortamda yetişmemiş. Onun çevresi daha çok yabani otların akınına uğramış araziler gibidir. Farklı sınıflardan insanlar, dengeli dengesiz karakterler, fundalıklar ve bataklıklar hayatını ve yazılarını sarmıştır. Uğultulu Tepeler ile Truscoss Grage arasında gidip gelirken bu izleri takip ediyoruz. Yazarın dünyasından uzanan çizgiler karakterlerin yüzlerinde geziniyor:

Şu gözlerinin arasındaki iki çizgiyi, şu yay gibi uzamak yerine ortaya doğru toplanmış kalın kaşları, şu şeytanın casusları gibi pusuya yatmış, derinden ışıldayan ve sanki hiçbir zaman sonuna kadar açılmayacak pencereler misali bakan o kapkara gözleri görüyor musun?”

Hayatından, çevresinden pek çok izler taşıyan Uğultulu Tepeler’i ve şiirlerini ardında bırakan Emily verem sebebiyle hayata veda etmiştir. Zaman geçer, toprak saklar. Umut ederiz ki o kırlar, otların arasında yürüyen Emily’i unutmasın.

“Zaman, acımasız, tüm kalpleri ayırır.”

Elif ÇELİK

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: İçerikte Kopyalama Yasaktır. ©️ Bu yazının her türlü telif hakkı yazarın kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
  • No products in the cart.
Sohbeti aç
Canlı Destek