Osmanlı’nın 1700’lerden itibaren pek çok alana yayılan reformist atılımından edebiyat dünyası da payını almıştı. Devleti içinde bulunduğu kötü durumdan kurtarabilmek için gerek eserleriyle gerek siyasi tavırlarıyla faaliyet gösteren aydın bir zümre meydana gelmişti. İlk olarak Şinasi’de gördüğümüz bu yenilikçi tavrı, öğrencisi Namık Kemal devam ettirecek ve sesli şekilde dillendirdiği “millet, vatan” kavramları sayesinde “Hürriyet Şairi” unvanını alacaktı. Gelin Namık Kemal’in hayatına kısaca göz gezdirerek Tanzimat Fermanı’nın edebiyat dünyasında nasıl yankı bulduğuna şahitlik edelim:
1840 yılında, Tekirdağ’da doğan Namık Kemal, herkesçe tanınmış büyük devlet adamları ve düşünürler yetiştiren bir aileden gelmekteydi. Sekiz yaşında annesini kaybetmesi üzerine dedesi Abdüllatif Paşa’nın bakımını üstlendiği Namık Kemal dedesinin çok sık değişen görev yeri dolayısıyla düzenli bir eğitim görmediyse de özel öğretmenlerden çok şey öğrenmişti. Dedesiyle yaptığı seyahatlerin onun genç dimağındaki izlerini Divan Edebiyatı türünde yazdığı ilk eserlerde görmek mümkündü. Dedesinin ahbaplarından Eşref Paşa Namık Kemal’deki yazma kabiliyetini görünce asıl ismi olan Mehmet yerine “yazar – kâtip” anlamına gelen “Namık” ismini vermişti. On sekiz yaşına geldiğinde babasının yanına İstanbul’a dönen Namık Kemal Divan şairi olmak yolunda ciddi yol kat etmişti. İstanbul’da geniş bir edebiyat çevresi edinen Namık Kemal Yenişehirli Avni, Leskofçalı Galip gibi dönemin önemli isimleriyle tanışmıştı. 1288 yılına geldiğimizde ise Namık Kemal’in hayatında önemli bir değişiklik oldu. Şinasi ile tanışan Namık Kemal yenilik fikirlerinin kuvvetle hâkim olduğu yeni bir dünya görüşünü benimsedi. Divan Edebiyatı’nı halktan kopuk bulan şair, dilde sadeleşmeye gidilmesi gerektiğini savundu ve edebiyat halk içindir görüşünü benimsedi. Fakat sadeleşme ne yazık ki fikirden öteye gidemedi zira Namık Kemal bile hece ölçüsüyle yazdığı birkaç eser dışında aruz vezniyle eser vermeye devam etti.
Şinasi ile birlikte Tasvîr-i Efkâr gazetesinde yazmaya başlayan Namık Kemal “hürriyet, vatan, meşrutiyet” fikirlerini kaleme alan yazılar yazmaya başladı. Bazı sivri yazıları ve muhalif tavrı nedeniyle Erzurum’a vali olarak tayin edildi. Bunun bir nevi sürgün olduğu düşüncesiyle, yıllar önce üstadı Şinasi’nin de yaptığı gibi Avrupa’ya gitti. Orada da vatan, millet içerikli yazılar kaleme alan Hürriyet Şairi İstanbul’a döndüğünde peri masalını andıran Londra deneyimlerini paylaşır okuyucusuyla. Osmanlı’nın geriliğinden şikâyetin ve Batı medeniyetinin gelişmişliğine duyulan hayranlığın bir Osmanlı aydınının ağzından samimi itirafıdır bu yazılar.
Türk Edebiyatı dendiğinde akla ilk gelen başarılı kalemlerden biri olan Namık Kemal, “İntibah” adlı ilk edebi romanın ve “Cezmi” adlı ilk tarihi romanın müellifidir. “Vatan yahut Silistre” sahnelenen ilk tiyatro eseridir. Yazdığı kıymetli eserleriyle Türk Edebiyatı’nda kıymetli bir yere sahip olan Namık Kemal henüz kırk sekiz yaşında yakalandığı zatürre sebebiyle 1888 senesinde Sakız Adası’nda vefat etmiştir. Geride bıraktığı kıymetli eserleri ve Hürriyet Şairi lakabıyla hâlen hatırlanmaktadır.
Müzeyyen Akkuş