Oyun Arkadaşımızın Yolculuğu/ Funda Aydın

Oyuncaklar, çocukların bedensel ve zihinsel gelişimlerini tamamlamada önemli bir yere sahiptir. Geçmişten günümüze değin, çeşitli formlara bürünerek yol almış olan oyuncaklar, yolculuk yaptığı çağların kültür ve yaşanmışlıklarından nasibini almıştır. Hadi o zaman bizde, oyuncaklarla kısa bir yolculuğa çıkıp nasiplenelim…


Çocukların ve dahi yetişkinlerin de sevdiği oyuncaklar, ilk olarak Mısır uygarlığında ortaya çıkmıştır. O, hepimizin çocukluk aşkı olan topaçlar, misketler, bez bebekler ve tahtadan atlar ilk kez Mısır uygarlığında ki çocukların hayallerini süslemiş. Acaba, tahtadan atlarına atlayıp hangi hayaller diyarına vardılar? Belki, bir piramide hapsedilen güzeller güzeli Mısır prensesini kurtarmaya gittiler. Ya da, Nil nehrinin coşkun sularına kapılan beyaz atlı prense yardıma koştular. Veya, köle pazarında oğlu
ellerinden alınan -Firavun esaretine adanan- annenin feryadına sürmüşlerdir atlarını kim bilir?

Mısır Uygarlığını, Roma ve Antik Yunan pişmiş topraktan yapılmış bebeklerle, gemi ve arabalarla, çıngıraklarla, minyatür mobilya ve evlerle takip etmiştir. Kimi kaynaklarda, çıngırakların oyuncak olarak değil, kötü ruhları kaçırma aracı olarak kullanıldığı bilgisi mevcuttur. O çağlarda, genel olarak oyuncaklara dini anlamlar yüklenildiğini görmekteyiz. Örneğin; Roma ve Yunan Uygarlığında erginliğe ulaşan kız çocuklar, evleneceği zaman oyuncak bebeklerini, erkek çocuklar ise oyuncak arabalarını tanrıya adarlardı. Fakat Orta Çağa gelindiğinde, dini anlamlar yerini, çocukları savaşa ve köleliğe hazırlaması beklenen oyuncaklara bıraktı. Hatta bazı yönetimler, topaç ve misket gibi oyuncakları – çocuklara savaş pratiği kazandırmıyor gerekçesiyle- yasakladılar. Çocukluk yara almaya başladı. Çocukluğun aldığı yara bununla da sınırlı kalmayıp, sanayi devrimiyle birlikte derinleşip kan kaybetmeye devam etti. Öyle ki; sanayi devrimiyle birlikte, el emeği ile günlerce uğraş sonucu ortaya çıkan oyuncaklar yerini, seri üretim bantlarında ki suni ve sağlıksız oyuncaklara bıraktı. Ve bu seri üretim bantlarında çalıştırılan çocuklar, oyuncakları sadece görmeye, ama asla oynamamaya mahkûm edildi. Çünkü devrimle birlikte, ortaya çıkan toplumsal sınıflaşma derinleşmiş ve işçi sınıfının çocukları üretici rolüne terkedilmişken, burjuva sınıfının çocukları oyuncakları keşfetmeye, keşfederken de işçi-burjuva sisteminin devamına hükmetmeye itilmiştir. Oysa, çocuk sadece çocuktu…

Günümüze geldiğimizde ise oyuncakların, çocukların zihinsel süreçlerini desteklemek üzere üretimi, ağırlık kazanmıştır. Fakat bu, “Geçmişteki oyuncaklar bedensel ve zekasal gelişime destek değildi.” demek değildir. Bilakis, çocukların kendi el emekleri ve hayal güçleriyle hazırladıkları oyuncaklar, onların zeka gelişiminin en büyük destekçisiydi. Oyuncakların yaygın olarak bulunmadığı dönemlerde çocuklar, oyuncaklarını kendileri yapardı. Sanırım, hepimiz çocukluğumuzda kendimize oyuncak yapmışızdır, öyle değil mi? En azından bir kısmımızın yaptığını düşünüyorum. Peki, hangi malzemeleri kullanıyorduk? Ya yalnızlığa terkedilmiş bir gofret kutusu ya bahçemizdeki çamurlar ya kapımızın önündeki taşlar ya depodaki tahtalar ya da sandık diplerinde unutulmuş inci-boncuklar. Hangimiz bir gofret kutusunu bebek evine dönüştürmedik? Bir sürü pencere oyukları açılmış, renk renk çiçeklerle süslenmiş kapı pervazı olan, içine özenle yerleştirdiğimiz çamurdan yatağı, masası, sandalyesi olan, eksik etmediğimiz pencere önü çiçeğiyle kendimize ait bir dünya inşa etmenin mutluluğunu, küçülüp küçülüp minicik bedenimizle o, bol pencereli içi apaydınlık evimizde dans ettiğimizi hayal etmedik, hangimiz yaşamadık ki… Ne kıymetli ne değerliydi kendi inşa ettiğimiz oyuncaklar. Eskiden çocukların keyif aldığı, hayaller kurduğu, hayatı öğrendiği oyuncaklar, şimdilerde sıkıldıkları, önemsiz bir nesne hâline geldi. Sanırım bu durumun sebebi, oyuncakların çok çeşitlenmesi ve çocukların önüne hazır olarak sunulan oyuncaklarla ne yapacağını bilememesi ve hayal gücünü köreltmesi. Bir oyuncağın yapım sürecine dahil olarak elde edilen gelişimin, sürece dahil olmadan hazır olarak elde edilmesiyle aynı gelişimi sağlayamayabiliriz. Buda bize, oyuncakların nicelik yönünden artışını, nitelik yönünden ise değersizleştiğini gösteriyor.

Sonuç olarak, oyuncaklar binlerce yıl önce de hayatımızdaydı ve binlerce yıl sonra da hayatımızda olacak. Her çağda evrim geçirse de bir topacın bir misketin bir bez bebeğin ve çocuğun elleriyle yaptığı bir çamurdan arabanın keyfini ve coşkusunu verebileceğini düşünmüyorum.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: İçerikte Kopyalama Yasaktır. ©️ Bu yazının her türlü telif hakkı yazarın kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
  • No products in the cart.
Sohbeti aç
Canlı Destek