“İstanbul’da Kur’an ilmi yok olacak” diyerek Mekke’yi bırakıp İstanbul’a dönmüş bir isimden bahsetmek istiyoruz size. Tüm sıkıntılara ve zorluklara rağmen Yemen’de verdiği sözden hiç vazgeçmeyen bir Kur’an hadimidir Hasan Akkuş. Vefatının 50. sene-i devriyesi sebebiyle size Akkuş Hoca’yı yakından tanıtmak istedik.
“Sarhoşların bile kalbini kırmayan hoca efendi” diye bahsederler ondan. 1885 yılında Kızılcaham’da dünyaya gelir. Babasının heybesinde Ankara Kızılcahamam’dan henüz dört yaşında çıkıp İstanbul’a gitmiştir Hasan. İlk dini eğitimini de babasından almıştır. 1800’lü yıllarda Ayasofya Rüştiyesi henüz eğitime devam etmektedir ve Hasan Akkuş da bundan nasiplenir orada eğitim alır. 1913 yılında mezun olunca, Dârü’l-hilâfeti’l-aliyye medreselerinden Ayasofya Medresesi’ne girer aynı zamanda Çemberlitaş Dizdariye Cami müezzinliğine atanır.
1915 yılında Birinci Dünya Savaşı başlayınca Hasan Akkuş silah altına alınır ve Yemen’e gönderilir. Ne var ki İngilizlere esir düşer, Hasan Akkuş bir buçuk yıl esarette durmadan dua eder. “Rabbim şayet beni ülkeme, memleketime beni geri döndürecek olursan ölene kadar Kuran’a hizmet etmekten vazgeçmeyeceğim.” Der. Duası kabul olur. Hasan Akkuş 1918 yılında İstanbul’a geri döner.
Akkuş hoca yalnız İstanbul’a değil Dizdariye Medresesi’ndeki müezzinlik görevine de dönmüştür. Kısa süre sonra Nuru Osmaniye Camisinin imamı olur. Bir yandan talebelik bir yandan hocalık yapmaktadır. Kıraat-ı seb’a, takrib ve aşere dersleri alır. Anadolu’nun bağrından ilim ve irfan aşkıyla çıkıp gelen nice delikanlı onun halkasında nefeslenmekte, dizi dibinde eğitim almaktadır.
Yıl 1940 olmuştur. Hoca efendi bu defa ikinci defa askerliğe alınır ve Diyarbakır’a gönderilir. Bir yıl sonra terhis edilince Nuruosmaniye’deki vazifesine geri döner. Baş imam hatip olarak öğrencilerin müstakil bir yurda ve mekâna ihtiyaç duyduğuna inanır. Öğrencileri giderek artmıştır. Bu arada iki defa haccetmek nasip olur. Bir defasında Suudi Arabistan Kralı Faysal kendisini davet edip Kabe’de imamlık yapmasını teklif eder. Hocanın cevabı kesin ve nettir: “İstanbul’da Kur’an ilmi yok oluyor dönmem lazım.” Diyerek cevap verir. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden harap vaziyetteki on iki odalı bir medreseyi 10 yıl boyunca kendi imkanlarıyla kiralar. Hem imam hatiplik hem Kur’an muallimliği görevini yürüten Hasan Hoca böylece Cumhuriyet tarihinin ilk yatılı Kur’an Kursunu kendi imkanlarıyla kurmuştur.
Babasının vefat ettiği gün hocanın hafız öğrencilerinin de kuran cemiyeti vardır. Hoca bir an düşünür. Hangi tarafı seçmek gerekir? Yemende verdiği sözü hatırlayan hoca, öğrencilerinden birini babasının cenazesi başına gönderip kendisi cemiyete katılır. Hocanın öğrencilerinden hafız Ali Osman Atakul bu ibretlik olayı şöyle nakleder bizlere: Bizim hafızlık cemiyetimizin yapılacağı gün hocamızın babası vefat etti. Cenaze işlerinin bir kısmını bir öğrencisine havale ederek, Akkuş Hocamız hafızlık cemiyetinde buna rağmen bulundu, ağladı, cemaati ve bizleri de ağlattı. Hafızlık cemiyetimize katılanlarla birlikte cenazeye topluca gittik, Akkuş Hocamız babasının cenaze namazını kıldırdı. Biz de peşinde kıldık.
1926’dan 1960’a kadar hem imamlık hem Kur’an hocalığı vazifesini birlikte yürütür. 1960’ta iki görevin birlikte yapılması yasaklanınca imamlığı tercih eder. On yıl kadar daha imamlık vazifesini yerine getirip 1970’te emekli olur. Hasan Akkuş 1972’de vefat eder.
Cenaze namazını hocaların hocası Abdurrahman Gürses kıldırır. Akkuş’un cenazesi Zincirlikuyu’daki aile kabristanına defnedilir. Kur’an eğitiminin zorluk ve meşakkat içinde yapıldığı yıllarda bile söz verdiği üzere Kur’an’a hizmetten geri durmayan Hasan Akkuş hoca geride yüzlerce hafız ve binlerce öğrenci bırakır.
Vefatının 50. sene-i devriyesi münasebetiyle Diyanet işleri Başkanlığı’na bağlı Mushafları İnceleme Kurulu Başkanlığı İstanbul ve Ankara’da Hasan Akkuş Hoca Efendiyi anma programları düzenleyecektir.