Mehmet Âkif’le Yürümek/ Ezgi Alkan Tuzcu

“Kitap okumak yolculuğa çıkmak gibidir.” Derler. Kitabın kapağını kapattığınızda sizde değişen birkaç şey muhakkak vardır. Peki madem okumak böyle etkiliyse büyük yazarları, tarihimize adını yazdıran isimleri okumak nasıl bir yolculuk olur? Ezgi Tuzcu, İstiklal Marşı şairimiz Âkif’le bir yürüyüşe çıkaracak sizleri. Keyifli okumalar…

Mehmet Âkif hayatı boyunca daima yürüdü. Ziraat Nezaretindeki memuriyetine, Halkalı Mektebindeki hocalığına, Anadolu’ya, Arabistan çöllerine, Millî Mücadele’ye yürüdü. Şahsi olan ne varsa ardında bırakıp isyan gibi yürüdü. Onurlu, dik, suskun ve yalnız yürüdüğü bu yolda istikametini asla yitirmedi.

Buyrun Âkif’le birlikte yürüyelim. Onunla yürümek ormanda yürümek gibidir. Toprağa, gökyüzüne ve Allah’a yakın bir yürüyüşten bahsediyorum. Âkif’in sesi gürleyerek akan şelaleler gibi ferahlatsın kalplerimizi. İslam’ın ruhuna eren bir ömrün ayak izlerini takip ederek umut dolu adımlar atalım.

Modern zamanlarda “bireysellik” denen kurak adalarda yaşıyoruz. “Sen en önemlisin. Sen sen sen!” diye bağıran, kitaplar, filmler ve reklam panolarıyla çevriliyiz. Derin sularda yüzme bilmeden hayatta kalmaya çabalıyoruz. Âkif’in elindeki fenerden kâh sıvasız duvara kâh mahalle mezarına vuran aydınlığa ihtiyacımız var. Tıpkı bir heykeltıraş gibi dışımızdaki ve içimizdeki fazlalıkları yontarak “ben” den “biz” e doğru yürürken pusulamız “Mehmet Âkif” i göstermeli. Dünyaya dair her türlü menfaati elinin tersiyle iten, sırtına giyeceği paltosu yokken İstiklal Marşı yarışmasında kazandığı para ödülünü bağışlayan, fakir komşusuna yardım için verecek para bulamayınca evindeki son kilimi satıveren Mehmet Âkif toplumumuza yol gösterse bugün daha başka meseleleri konuşuyor olmaz mıydık? Dünyanın ve içinde yaşadığı toplumun meselelerine Mehmet Akif’in hüznü, isyanı ve dik duruşuyla bakan insanın tek derdi sadece kendisi mi olur düşünelim.

Aklıyla ve kalbiyle Doğu’nun bilgeliğini Batı’nın bilgisiyle birleştiren koca bir medeniyeti, Mehmet Âkif’i, hayal ediyorum. Sanatçının kalbine mürekkep gibi yayılan dertleriyle dizdiği “Safahat” isimli şaheser yanı başımda duruyor. Edibin geniş alnındaki çizgilerden dökülen zekâ; Köse İmam, Hocazâde ve Âsım olup mısralara dökülüyor.  Gözlerinde hüzün ve merhamet var; sırtında küfeyi taşıyan yetime, mektebinden gönderilmek zorunda bırakılan veremli talebeye, hasta ve ihtiyar Seyfi Baba’ya kıyamıyor. Dert dinliyor, yol gösteriyor, şikâyet etmek yerine çözüm sunuyor. Kendi kendime soruyorum: “Atalet fıtratın ahlâkına mademki isyandır.” Biz neyi bekliyoruz? Yoksulun, yetimin dostu olan bir kültürü yeniden yeşertmek, akleden kalplerimize Mehmet Âkif ahlâkını yerleştirmek için neden çabalamıyoruz? Maruz kaldığımız istilalardan sağ çıkabilmek için çocukluğundan itibaren Allah ve vatan sevgisini kalbinde bir ağaç gibi büyüten şahsiyetiyle Âkif’in hayatına, eserlerine can simidi gibi tutunmamız gereken vakitlerdeyiz.

“Bana sor sevgili kâri, sana ben söyleyeyim

Ne hüviyette şu karşında duran eş’arım:

Bir yığın söz ki, samîmiyyeti ancak hüneri;

Ne tasannu’ bilirim çünkü, ne san’atkârım”

Mısraları Âkif’in yazmak için aylarca, yıllarca azmettiği eserleri bugün dahi okuyabilmemizin sırrıdır. Nurettin Topçu “Sanat her şeyden önce bir büyük hayatı yaşamak ihtirasıdır.” der. Âkif’in sanat gibi yaşadığı hayatı, gölgesinde serinleyebileceğimiz koca bir çınar gibi dimdik durmakta.

Mehmet Âkif yolundaki yürüyüşümüze devam edelim. Yol uzun, yolculuk için dikkat ve hazırlık gerekli. Sokaklara, mahallelere, şehirlere, ülkelere bakalım. Doğu Türkistan, Afganistan, Suriye, Irak, Mısır, Filistin, Arakan, Yemen, Çeçenistan, Bosna…

“Ey koca Şark, ey ebedî meskenet!

Sen de kımıldanmaya bir niyyet et.

Korkuyorum Garb’ın elinden yarın,

Kalmayacak çekmediğin mel’anet.”

Mısraları günümüz gerçeğini haykırmıyor mu? Bir karahindibanın tohumlarını etrafa saçarak her yerde ve zamanda büyüyebilmesi gibi Âkif’in şiirleri de mazlumun acısına, günümüz dertlerine onun gözünden bakmamızı sağlayan nev-i şahsına münhasır eserlerdir.

Mısralarını bugün Suriyeli Aylan, Bosnalı Mehmed, Myanmarlı Ömer, Morolu Hatice, Pakistanlı Hasan, Mısırlı Sümeyye, Çeçen Ali, Filistinli Yasin ve niceleri üzerinden okumamız mümkün değil mi? Sanatçı geçmişten günümüze eserleriyle seslenebilen kişiyse Âkif’in başı dimdik kelimeleri bugün de imdadımıza yetişiyor. Şefkatli bir el gibi omzumuza dokunuyor ve kalbimizde her zaman diri kalacak umudu hatırlatıyor:

“Ben de ruhumdaki zulmetleri artık koğdum;

En büyük hasmım olan ye’si nihayet boğdum.”

Hayata ve meselelere Âkif gözüyle bakıp altında serinlemeyeceğimizi bilsek de ağaçlar dikmekten vazgeçmemeliyiz. Kuvvetini Allah’tan alan, Âkif’e “O benim değil memleketimindir.” dediği İstiklal Marşı’nı yazdıran, zalimlere karşı başı dik bir duruşla yaşamaktan söz ediyorum.

Yolumuzu bu defa Ankara’ya düşürelim. Bozuk kaldırım taşlarıyla döşeli dar sokak Taceddin Dergâhına çıkar. Âkif, vecd içinde titreyen kalbi ve beyninde uçuşan mısralar eşliğinde sert adımlarla, dalgın yürümektedir. Cephede mücadele eden Bedr’in aslanlarına yaraşır kelimeleri yazabilecek kuvvet ve sevgi Âkif’te fazlasıyla mevcuttur:

“Bastığın yerleri ‘toprak!’ diyerek geçme, tanı:

Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.

Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:

Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı.”

Âkif’e göre vatan Asım’ın nesli çalışıp çabaladıkça yücelip gelişir. Gençlerin biricik hayat amacı iyi para getirecek meslek seçmekten ibaret olursa Asım’ın neslinden ve Âkif’ten fersah fersah uzağa düşeriz.

“Bekâyı hak tanıyan sa’yi bir vazife bilir;

Çalış, çalış ki, bekâ sa’y olursa hak edilir.”

O yüzden, gelin yürümekten vazgeçmeyelim ve “On bir yıl kaldım. On bir gün daha kalsam çıldırabilirdim.” dediği Mısır’da, Nil Nehri’nin kıyısında Âkif’e eşlik edelim. Vatana hasret bir kalbin ve sürgün adımların izlerini takip edelim. Çölün kumları ve şairin ıstırabı yüzümüze, gözümüze bulaşsın. Bulutlardan yayılan hüzünlü musiki benliğimizi çepeçevre sarsın. Gözyaşlarımıza, Âkif’in güzel kalbine ve kelimelerine sahip çıkalım ki yolumuz, yönümüz şaşmasın.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: İçerikte Kopyalama Yasaktır. ©️ Bu yazının her türlü telif hakkı yazarın kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
  • No products in the cart.
Sohbeti aç
Canlı Destek