Anadolu kadını Milli Mücadele yıllarında vatanın istiklâli ve istikbâli için her alanda çalıştı. İhtiyaç halinde hemşire, hatip, asker oldu. Memleketin her köşesinde kahraman Anadolu kadınının izleri var.
Cephaneyi Mehmetçiğe ulaştırmak uğruna soğukta donan, tüm varlığını askerlerimizi kurtarmak için harcayıp fakirlik çekerek vefat eden, cephede savaşan kahraman kadınlarımızı rahmetle anıyoruz.
Nezahat Onbaşı
Eşi verem hastalığından vefat eden Çanakkale Cephesi 70. Alay komutanı Hâfız Hâlid Bey, sekiz yaşındaki kızı Nezahat’i -bırakabileceği bir akrabası olmadığı için- cepheye götürdü. Alay, İzmit’e nakledilince eğitim imkânı bulan Nezahat, ata binmeyi ve silah kullanmayı öğrendi. Nezahat, babasıyla birlikte, Geyve Savaşı, Konya İsyanı, Birinci ve İkinci İnönü Savaşları ile Sakarya ve Gediz Muharebelerinde yer aldı ve gösterdiği kahramanlıklarla 70. alayın simgesi oldu. Ona on iki yaşında onbaşı rütbesi verildi.
Halit Bey, komutasındaki 70. Alay ile birlikte Anadolu’da Milli Mücadele’ye katılmaya karar verdi. Tabi ki kızı Onbaşı Nezahat’te alayıyla beraber kuvayi Milliye katıldı.
Nezahat Onbaşı, Geyve, Sakarya, Gediz, Birinci İnönü, İkinci İnönü savaşları ile Konya İsyanı’nda görev aldı. 1920 yılında ilk defa asker elbisesi giydi. İsmet Paşa, Nezahat Onbaşı’ya “kurmay” unvanı verdi.
Daha sonrasında T.B.M.M.’de Bursa milletvekili Emin Bey, ilk istiklal madalyası, İzmit milletvekili Hamdi Namık Bey çeyiz, Tunalı Hilmi Bey ise paşalık unvanı verilmesini önerdi. Bu teklifler savaşın hala kızışık olmasından ötürü unutuldu. Savaştan sonra Nezahat Onbaşı, babası ile birlikte İstanbul’a yerleşti. Yüzbaşı Rıfat ile evlendi. 1986 yılında TBMM başkanı Necmettin Karaduman tarafından Nezahat Onbaşı’ya Takdir Beratı (Şükran Belgesi) verildi.
Kara Fatma
Milli Mücadelenin belki de en ünlü simalarından biri Kara Fatma’dır. Aslen Malatyalı olan Fatma Seher, Subay Suat Derviş Bey ile evlendi daha sonra onunla Balkan Savaşına katıldı, Edirne’de Yanık Kışla’da bulundu. Fatma Seher, eşi Kafkas Cephesi, Sarıkamış’ta şehit düşünce Erzurum’a döndü.
Erzurum’da bir süre kalan Fatma Seher Hanım, Mustafa Kemal’in Sivas’a geldiğini duyunca İstanbul’dan Gülcemal vapuru ile Samsun’a, oradan da yaylı arabayla Sivas’a gitti. Amacı resmi bir belge alıp Milli Mücadele’ye katılmaktı.
Sivas’a ulaştıktan üç gün sonra Mustafa Kemal, yemeğe giderken karşısına çıktı. ‘Paşam sizinle görüşmek istiyorum’ diyerek izin istedi. Mustafa Kemal, ‘Sen kimsin kadın?’ dediğinde ‘Benim sizden tek isteğim başlattığınız İstiklal Savaşında fiilen görev almak. Bir yetki belgesi istiyorum.’ Mustafa Kemal, ‘Bu erkek işi, toptan tüfekten korkmaz mısın?’ diye sorunca Fatma Seher Hanım ‘Hayır, Paşam. Toptan da tüfekten de korkmam’ diye karşılık verdi.”
Kara Fatma Erzurum taraflarında Ermeni katliamlarından sonra çete kurup onlara karşı savaşmış tecrübeli kadınlardan biri olduğunu anlattı.
Mustafa Kemal Kara Fatma’nın sırtına vurup ‘Kara Fatma keşke bütün Türk kadınları sizin gibi olsa’ dedi. Böylece Fatma Seher Hanım “Kara” lakabını Mustafa Kemal’den aldı.
Bu görüşmeden sonra İstanbul’a dönen Kara Fatma, on beş kadar vatansever genci etrafında toplayarak Kocaeli’ne geçti. Köylerde durumu asla belli etmeden tam bir teşkilat kurmayı başarısıyla Geyve’de cephe tuttu. Halit Beyin komutasında bir yıl çalıştı. Bu sırada bir çarpışmada ilk kez yaralandı. Bağlı olduğu birlik kaldırılınca da orduya çavuş rütbesiyle girdi. Milis Müfreze Komutanı olarak Batı Cephesi’nde görevlendirildi, tutsak edildi. Başından geçenleri şöyle anlattı:
“Altımdaki Ceylan ismindeki, güzel talim ettirilmiş çok akıllı bir hayvandı; âdeta bir piyade neferi gibi düşman mevziine sokulmakta fevkalâde mahirdi. Afyon civarındaki Sürmeli köyünde bulunan düşmana müfrezemle taarruz esnasında, atım Ceylan ile düşmanın mevziine sokulmamız icap etti. Bu esnada düşman tarafından atılan kement ile yakalandım. Ceylan, şahlanarak bizim tarafa firar etmeye muvaffak oldu; ben düşmana esir oldum.
Beni yakaladıkları zaman gözlerimi bağladılar, kendi mevzilerinin iki saat gerisinde bir yere götürdüler. Gözlerimdeki mendil çözülünce sürmeli köyünde kurmuş oldukları karargâhlarında yarım saat isticvap edildim; izahat almak için mütemadiyen sıkıştırdılar; ben de kaçamak cevaplar verdim. Arzu ettikleri maksadı temin edemediler. Bunun üzerine, Başkumandanları olan Tirikopis’in yanına götürdüler. Komutanları beni görünce son derece hayretle baktı ve ‘Sen Kara Fatma!’ diye üç defa ismimi tekrarladı. Biraz sonra hayretin sebebini son sualinden anladım. Meğer bunlar, Kara Fatma’yı devasa bir şey tahayyül ediyorlarmış. Ben de cevaben ‘Anadolu’daki Kara Fatmaların en kuvvetlisi benim’ dedim.”
Fatma Seher, düşman elinden kurtulunca 300 kişiyi aşkın birliği ile Başkomutanlık Meydan Muharebesi (30 Ağustos 1922)’de Mehmetçikle birlikte savaştı, çavuşluk rütbesi aldı.
Milli Mücadeleden sonra üsteğmen rütbesi ile emekli edildi. Ancak emekli maaşını Kızılay’a bağışladı. Son yıllarını, yetim torunları ile birlikte yoksulluk içinde geçirirken 1954 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kendisine yeni bir aylık maaş verildi.
Meryem Atmaca
Sarıkamış’ta, Osmanlı güçleri Ruslara karşı büyük zorluklar içinde mücadele verdi, soğuk, açlık, cephanenin yetersizliği gibi sebeplerden dolayı askerlerin bir kısmı şehit düşerken, birçoğu da Rusların eline esir düştü.
Esirlere, nasıl davranılacağı konusunda savaş öncesi antlaşmalar yapıldıysa da Ruslar tarafından bu antlaşmalar göz ardı edildi. Savaş meydanlarında esir düşen Türk askerlerinin yaşadıkları zorluklar Rusya’ya nakledilmeleri sırasında başladı. Askerlerimiz, yolculuklarda hayvan taşımada kullanılan yük vagonları ile nakledildiler.
Yük vagonları genelde Ermenilerin idare ve kontrolü altındaydı. Hastalanıp şehit düşen Mehmetçik ile sağlıklı askerimiz aynı vagondaydı. Kokudan ve pislikten dolayı sağlıklı olanlar da hastalandı. İstasyonlarda her vagondan 10-15 Türk askeri ölmüş olarak çıkarılmakta ve cansız bedenleri açık araziye atılmaktaydı.
Sibirya’da Türk esirlerin nakil edildiği Rus kamplarını da vagonlardan aşağı kalır yanı yoktu. Ruslar, daha önceden terk edilmiş olan fabrikaları kamplara çevirerek esirleri, yaşamaları için elverişsiz olan bu ortamlarda tuttular. Binlerce esirin gelmeye devam etmesi kampın aşırı kalabalık olmasına yol açtı. Kamplardaki yatak, battaniye ve odun sıkıntısı daha da ağırlaştı. Bu durum Rusya’da çıkan 1917 yılındaki Bolşevik İhtilali’ne kadar sürdü. Rusya’da bu dönemde Çarlık rejimi yıkıldı. Yönetimde başlayan karışıklıklar ve devlet düzeninin sarsılmasıyla, esir kampları daha da bakımsız bir hal aldı. Yiyecek ve giyecek gönderme işi neredeyse tamamen durdu.
İşte Meryem Atmaca da tam bu zamanda devreye girdi. Elinde babasından kalma 10 bin altını vardı. Ruslarla pazarlık yaparak zimmetinde bulunan altınları onlara verdi ve bin sekiz yüz askerlerimizi kurtardı. 1926 yılında fakir bir kadın olarak vefat etti.
Halide Onbaşı (Halide Edip Adıvar)
O dönemde hem yazar, öğretmen, olan Halide Edip; yetenekli bir hatipti. Hitabet gücünü Milli Mücadele döneminde kullandı. İzmir’in Yunanlılar tarafından işgalini protesto etmek için düzenlenen Fatih, Beşiktaş, Kadıköy ve Sultanahmet mitinglerinde yaptığı konuşmalarla dikkat çekti. Hatta İzmir’de mücadele edenlere silah göndermeye yardım etti.
Mili Mücadele‘ye katılmak için Anadolu’ya gitti. İngilizlerin İstanbul’u işgal etmesi üzerine İstanbul Hükümeti tarafından idama mahkûm edildi. İkinci eşi hakkında da idam kararı vardı.
Eşi ile birlikte Ankara’ya gidip Anadolu ajansını kurdu, gazetecilik yaptı. Cephede de faydalı olmak istediği için Sakarya Meydan Muharebesi’nde de onbaşı olarak görev aldı. Dumlupınar Meydan Muharebesi’nden sonra ordu İzmir’e yöneldi. Halide Edip de ordudaydı. İzmir yürüyüşü sırasında ona başçavuş rütbesi verildi. Savaş kazanılınca da İstiklal Madalyası verildi.
Halime Çavuş
Kastamonulu Halime, ailesinin “Gitme, kızım!” sözlerini duymazdan gelerek Milli Mücadeleye katıldı. Askerin arasına rahatça karışmak için erkek gibi davrandı. Saçlarını kazıttı, tıraş oldu. Cephe arkadaşları onu başta “Halim” olarak tanıdı.
İnebolu Limanı’ndan Ankara ve Sakarya’ya öküz arabaları ile silah ve mühimmat taşıdı. Bir gün İnebolu’dan cepheye mühimmat taşırken kar yağışlı ve soğuk havada montunu cephanenin üzerine örttü. Bu sırada Mustafa Kemal Paşa ve beraberindeki heyete denk geldi Mustafa Kemal Paşa, cepheye taşıdığı mermileri kendi hayatından daha çok önemseyen Halime’den çok etkilendi ve ona “Neden montunu mermilerin üstüne örttün, sen üşümüyor musun?” diye sorunca, Halime “Benim üşümem hiç önemli değil. Bu cephane yüzlerce, belki de binlerce askerimizi koruyacak.” dedi. Kimi kaynaklara göreyse “Bey, yüz bin kişi kurtulacak. Ben öleceğim de ne olacak?” dedi. Mustafa Kemal, askerden kimliğini istedi ve Halime’nin cinsiyeti ortaya çıktı.
9 Haziran 1921’de Yunan savaş gemileri Georgios Averof ve Kilkis, İnebolu’yu bombaladığında ayağına gelen şarapnel parçası nedeniyle ağır yaralanarak ordudan ayrıldı. Savaşın sonunda Mustafa Kemal Paşa ve eşi Latife hanım ile görüşmesi için Ankara’ya davet edildi. Çankaya Köşkü’nde on beş gün ağırlandı. Bu sırada çavuş rütbesine yükseltildi ve İstiklal Madalyası ile ödüllendirildi. Paşa “Seni yollamıyorum, bizim kızımız ol.” sözlerine, “Annem ve babam beni bekler.” yanıtını verdi. Kastamonu’ya geri döndü.