Türk şiirinin kuvvetli isimlerinden İsmet Özel yazdığı şiirlerle yalnız duygularımıza tercüman olmaz bizi yeniden duygular peşinde de sürükler. Onun kullandığı kavramlar yeni birer hüviyet sahibidir artık. Ali Yıldız bu yazısında usta şairin şiirlerindeki şehir imgesi üzerinde duruyor.
İsmet Özel’in şiirlerinde şehir imgesinin işaret ettiği anlam alanını unsurları ve özellikleriyle kapitalist sistem teşkil ederken İsmet Özel’in İslam’a yönelmesi ve ihtida etmesi sürecinde yazdığı şiirlerde söz konusu alan “küfür”le birleşir. Bu bir değişim değil, tamamlanmadır. Böylece şairin şehre, yani kapitalist sisteme aykırılığı ve onunla savaşı, daha geniş ve daha derin bir nitelik kazanır. Çünkü şair, bir Müslüman olarak aslında şehrin mahiyetini daha derinden kavrama imkânına ulaşmıştır.
İsmet Özel’in şiirine küfür kavramı Kanla Kirlenmiş Evrak’la girer. Başlıktan başlayarak yazma fiili ile alakalı kelimelerle (evrak, yazmak, adres, rapor, satır, sayfa, kitap) biçimlenen şiirde, şairin iç dönüşümü sırasındaki ruh hâli bütün ağırlığı ile hissedilir. Şiir üç bölümden müteşekkildir. Her bölüm aynı mısra ile başlar. Fakat şehir imgesinin yer aldığı üçüncü bölümde ilk mısraın fonksiyonu farklıdır. İlk iki bölümde ilk mısra müstakil birer cümledir; üçüncü bölümde ise uzun bir cümlenin başlangıcını oluşturur. Şehir imgesi ve küfür kavramı şiirin ikinci bölümünde karşımıza çıkar:
Karanlık sözler yazıyorum hayatım hakkında.
Ve rüzgâr buruşturuyor polis raporlarını
kadınlar fazlasıyla günaha giriyorlar
bazı solgun gömleklerin çözük düğmelerinden
çelik tırpan gibi silkiniyor çocuklar
denizin satırları arasında.
Gece arsızca kükrüyor paslı beyninde şehrin
Küfre yaklaştıkça inancım artıyor.
İlk mısraı teşkil eden ilk cümleden sonra ikinci mısraın ve cümlenin “ve” bağlacıyla başlaması; iki cümle arasında, başka bir ifadeyle iki cümlenin ifade ettiği olaylar arasında, burada dile getirilmeyen birçok olayın yer aldığını hissettirir. Şair şimdiki zamanda hayatı hakkında “karanlık sözler yazmaktadır, fakat bu noktaya gelinceye kadar neler neler olmuştur! Anlaşıldığı üzere “ve” bağlacının, şiirde şairin hayatı hakkında karanlık sözler yazmasına sebep olan uzun bir geçmiş zamanı ifade etmek, sonra da yeniden şimdiki zamana dönüşü sağlamak gibi bir işlevi vardır. Şimdiki zamanda “rüzgâr” polis raporlarını buruşturmaktadır. Rüzgâr kelimesi, eş zamanlı olarak iki farklı anlamı, zaman ve yel anlamlarını ifade eder. Böylece bir anlam zenginliği ortaya çıkar: Hem rüzgâr yel olarak bir tür evrak olan polis raporlarını buruşturmakta hem de zaman polis raporlarını buruşturmakta, yani artık hükümsüz, işlevsiz bırakmaktadır. Polis raporlarının varlığı şairin sistem karşısındaki aykırı tutumunun bir sonucudur. Peki, şimdiki zamanda raporların da artık buruşmasıyla bu tutum son mu bulmuştur? Hayır, aynı tutumun daha farklı ve daha güçlü bir şekilde devam ettiğini sonraki mısralardan anlıyoruz.

Çocuk imgesi, çağrıştırdığı saflık, masumiyet gibi bütün anlamların yanı sıra mısrada ifade edilen işleviyle müspet bir hareketi ifade eder. “Denizin satırları” terkibindeki “satır”, şiirin bütününde yazı ile ilgili anlam taşıyan ve birbirini bütünleyen kelimelerden biridir. Bu anlamın denizle birlikte tahayyül edilmesi, şiirdeki imgenin neye işaret ettiğinin anlaşılmasını sağlar; “denizin satırları”nın işaret ettiği şey, denizin dalgalarıdır. Burada geçen “tırpan” ile şiirin ilk bölümündeki “çapa” arasındaki tenasübe yine dikkat etmeliyiz. Çapa bir bitkinin büyümesi, tırpan ise büyümüş olgunlaşmış ekinin hasat edilmesi için gereklidir. Bu itibarla birbirini tamamlarlar. Çocukların “denizin satırları” arasında “çelik tırpan gibi silkinmesi”, yani çocukların denizin dalgaları arasındaki silkinişinin, tırpanın hareketine benzetilmesi çocuklarla dalgalar ve bundan dolayı da deniz arasında bir özdeşlik olduğunu düşünmeyi gerektirir. Çünkü dalgaların yükselip alçalmasıyla tırpanın kaldırılıp indirilmesi arasında büyük bir benzerlik vardır. Şiirin bu bölümünde deniz, ilk bölümdeki toprağın mukabilidir.
Toprak ve deniz ve bunlar etrafında imgeye dayalı söyleyiş biçiminin ifade ettiği müspet anlam alanı ile şehir imgesi ve onun ifade ettiği anlam alanı arasında tam bir zıtlık vardır. Nitekim şiirin ikinci bölümünün son iki mısraında ve son cümlesinde bu zıtlık çok çarpıcı bir şekilde ifade edilmiştir. İlk mısrada yine bir hareket söz konusudur: Gece şehrin paslı beyninde kükremektedir. Bu mısradaki menfi anlamın mukabili olarak ikinci mısradaki hareket şairin küfre yaklaştıkça inancının artması şeklinde ifade edilir. Gece imgesi, karanlığı çağrıştırması itibarıyla küfürle, küfür de bir önceki bölümde geçen günahla ilişkilidir. Gecenin yerinin şehrin paslı beyni olması ve oradan kükremesi, gece ile ve onun ifade ettiği küfür ile şehrin özdeş olduğunu gösterir. Pas, metali çağrıştırdığı için paslı beyin metalden yapılmış bir beyni düşünmeyi gerektirir. Beyin vücudu idare eden uzuv olduğuna göre şehri idare eden, şehrin düzenini belirleyen “paslı beynin”, şehirdeki hayat düzeni ile teknoloji arasındaki münasebeti ifade ettiği açıktır. Çünkü şehirde hayatın düzenini, işleyişini, metallerle varlık gösteren teknoloji belirlemektedir. Beynin paslı oluşu, çürüdüğünü gösterir.
Demek ki mevcut düzenin beyni, yani teknoloji artık çürümüştür. Bu çürümeyle şairin teknolojinin işleyişiyle ilgili bir hükmü değil, mahiyetiyle ilgili bir hakikati ifade ettiği anlaşılmaktadır. Gecenin bütün kükremesine, patırtısına gürültüsüne rağmen bu beyin çürümüş bir beyindir, çünkü küfürle özdeştir ve küfre dayalıdır.
İkinci mısrada küfür geceyi ve onun paslı beynini karşılayacak şekilde yer alır. Şairin küfre yaklaştıkça inancının artması, tezatlı bir ifade gibi görünse de öyle değildir veya buradaki tezat şairin duyduğu ve duyurmak istediği hakikati güçlü bir şekilde ifade etmek için kullanılmıştır. Küfre yaklaşmakla inanç nasıl artar? Bu soruyu sorarken küfre yaklaşmanın inancı artıran değil, azaltan hatta yok eden bir fiil olduğu kabul edilmiş olur. Hâlbuki yaklaşmak, yakın olmak sadece benimsemeyi, kabul etmeyi ifade etmez.

Bir şehrin urgan satılan çarşıları kenevir
kandil geceleri bir şehrin buhur kokmuyorsa
yağmurdan sonra sokaklar ortadan kalkmıyorsa
o şehirden öcalmanın vakti gelmiş demektir.
İsmet Özel’in Kanla Kirlenmiş Evrak’tan önceki şiirlerinde şehir imgesinin kapitalist düzene işaret eden özellikleri daha ziyade tabiata ait imgeler aracılığıyla şehirle tabiat arasındaki zıtlık vurgulanarak ifade edilir. Kanla Kirlenmiş Evrak’la birlikte şehrin, tabiatın yanı sıra, İslâm’a dayalı imgelerle İslâm’a zıtlığı da dile getirilir. Urgan satılan çarşıların kenevir kokmaması, yağmurdan sonra sokakların ortadan kalkmaması, şehrin tabiata; kandil gecelerinin buhur kokmaması ise İslâm’a aykırı yapısına işaret eder. Şiirde böyle bir şehirden öç almanın vaktinin geldiğinin belirtilmesi, şehrin yok ettiği şeyleri ikame etmenin vaktinin gelmesi demek olur. Bu ise şehri yok etmekle mümkündür. Bu gerçekleştiği takdirde; hastalıktan, âfetten kurtulup esenliğe, yani sağlık, selâmete erişmek mümkün olacaktır.
Amentü’de İşte şehirleri bayındır gösteren yalan mısraı ile kapitalizmin teknolojiye dayalı işleyişinin viran ettiği şehirlerin insanlara nasıl bayındır gösterildiğine işaret edilir. Geniş yolları, otomobillerin, mekanik ve elektronik çeşitli ıvır zıvırların varlığıyla şehirler bayındır gösterilmekte, böylece onların yok edilen özellikleri gizlenmektedir.