Güneş Doğarken/ Duygu Oğuz Acıbucu

6 Şubat 2023 04.17’de 7,7 ve 13.24’te 7,6 şiddetinde ardı ardına olan iki depremden sonra geride kalan herkes derin ve tarif edilemez bir acı duydu. Öyle bir acı ki yaşayan yaşadığına sevinemedi, yakınlarını kaybeden son kez göremedi, hıçkırıklar dolusu ağlanamadı. Maalesef bazıları, başında dua edilecek bir mezara konulamadı. Enkazlardan canını kurtaranlar donmamak için uğraştı. Öyle büyük öyle olasılıksız geldi ki yaşananlar herkesin sinesine, boğazına bir yumru yerleşti, kıpırdamadı. Kurtulanlar uzak yakınlarınca her yerde arandı; il, sınır, hemşehri farkı kalmadı.

Her gece uyumak için yattığımız yatağımızdan uyanamama ihtimalimizi göz ardı ettiğimiz gibi nasıl bir güne uyanacağımız üzerine de pek kafa yormayız. Soran olursa da “Eee, n’olacak işte! Günlerden bir gün.” diye başlayıp alelade işleri sıralarız. Peki yarın sabah bizim düşündüğümüz gibi olmazsa?

Saati beş dakika daha erteleye erteleye yarım saat süren uyanma faslından sonra alınan hızlı bir duş, kıyafet seçimi, saç taranması ve parfümle taçlandırılan hazırlık sonrası mutfağa geçip çabucak yapılan kahvaltı ve evden çıkış… Çok sıradan değil mi? Neredeyse öğlene kadar uyuduktan sonra kalkıp çay suyunu koyup tekrar odaya dönerek pijamaları çıkarıp mutfağa geçmek ve uzun uzun yapılan kahvaltı sonrası arkadaşlarla köşedeki pastanede buluşmak? Gün doğumuyla uyanıp enfes kahveden yudumlayıp bir yandan da gündemi takip ederek güne başlamak? Gözünü açar açmaz eşofmanları üzerine geçirip yürüyüşe çıkmak, bazen elinde simit bazen gazete ile eve dönüp duş almak? Bebek ya da hasta bakmaktan, belki de nöbet tutmaktan doğru dürüst uyunmamış bir gecenin sabahında hafif hafif başlayıp ilerleyen saatlerde zonklamaya dönüşen baş ağrısı ile kaldığın yerden devam etmek? Ardı arkası kesilmeden bu örnekleri sıralayabiliriz. Çünkü yan yana hanelerde oturan, aynı iş yerinde çalışan veya her gün aynı yerde karşılaşan insanların bile birbirine benziyor gibi görünen yaşam şekilleri, kişilik özelliklerinin, gelenek göreneklerinin ve yaşadıklarının etkisiyle o kadar çeşitleniyor ki. Her birinde farklı bir ritüel, önü alınamaz kendince bir uygulama, deneyimlerinden çıkarım yaparak çok iyi olduğunu düşündüğü ve zor da olsa sağladığı düzene uyma, uydurma çabası…  

Güneşin doğuşunu izleyen insanlara ne düşündüklerini sorsak, bireysel farklılığı düşünce boyutunda da anlamış oluruz, diye düşünüyorum. Kim bilir belki birisi yeni günü verene şükür ederken diğeri bir gün daha yaşadığı için mutsuz, bir diğeri çocuk saflığının özlemini duyuyor, öbürü gün içindeki işleri nasıl yetiştireceğinin hesabını yapıyor. Peki, Güneş yeni yeni etrafı ışıtmaya başladıktan sonra gökyüzünde yükselirken küçük bir delikten yüzünüze vuran ışık huzmesi ile kendinizi yıkılmış duvarların arasındaki ufacık bir boşlukta -ne zamandır orada olduğunuzu bilmeden- bulmuş olsanız?

Hiçbir farklılığın acı karşısında esamesi okunmadı. 6 Şubat 2023 04.17’de 7,7 ve 13.24’te 7,6 şiddetinde ardı ardına olan iki depremden sonra geride kalan herkes derin, tarif edilemez bir acı duydu. Öyle bir acı ki yaşayan yaşadığına sevinemedi, yakınlarını kaybeden son kez göremedi, hıçkırıklar dolusu ağlanamadı. Maalesef bazıları, başında dua edilecek bir mezara konulamadı. Enkazlardan canını kurtaranlar donmamak için uğraştı. Öyle büyük öyle olasılıksız geldi ki yaşananlar herkesin sinesine, boğazına bir yumru yerleşti, kıpırdamadı. Kurtulanlar uzak yakınlarınca her yerde arandı, il,sınır, hemşehri farkı kalmadı. Tüm ulaşım yolları koca koca apartmanlarından tutun küçücük dükkânlarına kadar yıkılan depremzedeler için bir umut, bir sıcaklık, bir lokma ve sağlık için doldu taştı. En yakın şehirler hem etkilenmiş hem yardım birliğine el atmışken en uzak şehirlerden de akın akın gelen yardımlar, gönüllüler acının yürekleri yakıp geçtiğini gösterdi. Önünde sofrası olan doyasıya yiyemedi, ısınacak sobası olan elini uzatıp ısınamadı, gülmek için çokça sebebi olan ağız dolusu gülemedi, gözünde yaşı olan bile yaşını akıtamadı. Yağan yağmurla, esen rüzgarla savrulan acı herkes tarafından solundu, iliklere kadar hissedildi.

Acı! Korku! Üşümek! Sevmek! Yaşama tutunmak! Sevilenler! Gidenler! Geride kalanlar! Bulunmayanlar! Bekleyenler! Kimsesi kalmayanlar! Evsiz barksız açıkta kalanlar! Muhtaç kalanlar!  Önceki günün aksine hepsini birden yaşayanlar!

Peki ya gelecek ???

Deprem! Deprem! Deprem!

Kaç kere yazsam daha? Yazsam yazsam da dağıtsam. Deprem ülkesi olduğumuzu deprem olduktan sonra sürekli duyuranların aksine bir süre sonra normale dönüleceğini, depremden etkilenmemiş herkesin kaldığı yerden hayatına devam edeceğini bildiğim için unutmaması gerekenlere, sorumluluğu olanlara olanları hiç unutturmasak. Zamanla acıların üzeri küllendikçe gelen gevşemeden korkuyorum. İnsanımızın teslimiyet duygusundan önce alması gereken önlemlere odaklanmasını sağlayabilmek istiyorum. Önlem alırken maddi hesapları canların üzerinde tutmayacak kadar sorumlu olabileceklerin vicdanlarının sızısı geçmeyecek kadar küllensin acılar ve tarihin tekerrürünü bilinçli bir şekilde önleyelim istiyorum.

Göçük altında, yanı başında, temas ettiği, konuştuğu sonrasında ise sesini duyamadığı ve gitgide soğuyup katılaşan sevdikleriyle günlerce, gecelerce birlikte kalıp da kurtulan canları düşünelim! Ömür boyu eksik uzuvlarıyla ve artık hayalleriyle yaşamak zorunda kalan canları düşünelim. Hayata geldiğinde sevilip okşanan ama birden sevgisiz, kucaksız kalan bebekleri düşünelim. Hayal etmeyi bile bir kenara bırakıp sadece nefes alanları düşünelim. Tüm anılarını kaybedenlerin yürek acısını düşünelim. Unutmayalım. Yok saymayalım. Yok canım, bir tuğladan bir şey olmaz, demeyelim. Bunların hepsi yaşandı. Korku filmiymiş gibi düşünüp bir süre sonra arkalara atma eğiliminde olan beyinlerimize inat, tehlikenin farkında olalım.

Biz, küllerinden doğan bir milletiz, yine yaparız ama duygusal olmamızdan da kaynaklanan yaralarımız çok derin. Duygusallığımızın gerçekleri baskılamasına izin vermeyelim. Bilene, okuyana güvenelim ve bilimin ışığında yolumuzu çizelim. Aksi takdirde benzer şekilde yaşanabilecek olanları değiştirebilme gücümüz olmaz.

İyileşme, toparlanma, bilinçlenme ile güzel yarınlara…

Duygu OĞUZ ACIBUCU

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: İçerikte Kopyalama Yasaktır. ©️ Bu yazının her türlü telif hakkı yazarın kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
  • No products in the cart.
Sohbeti aç
Canlı Destek