Bir sanatçı düşünün ki daha on dört yaşındayken şiiri yayınlansın, öyküler yazsın ve yirmilerinin başında çıkardığı öykü kitabı -İshak- Türk edebiyatında unutulmaz olsun.
Başarısı ve kendine has üslubuyla yalnız edebiyatla kalmayıp sinema tarihine de geçmiş bir isim: Onat Kutlar.
25 Ocak 1936’da Alanya’da (aslen Gaziantepli) doğan yazar, eleştirmen, sinemacı Onat Kutlar, çeşitli edebi türlerde ve sanat dallarında eser vermiştir. Bahsi geçen alanlarda pek çok önemli isimle çalışmıştır. Biz bu yazımızda onun tek öykü kitabı olan “İshak” adlı eserinin yanısıra yazarımızın hayatı ve kişiliği üzerinde duracağız.
İshak’ın ilk basımı 1959’da, Kutlar daha yirmi üç yaşındayken, yapılmış ve hemen ardından 1960’ta Türk Dil Kurumu Öykü Ödülü’nü almıştır. Kitabın ikinci basımıysa yazarın bir arkadaşının ısrarıyla on yedi yıl sonra gerçekleşiyor. Kutlar’ın deyimiyle, kendisi o zamanlarda bu kitabını unutmuş, hatta kitaplığında bile ilk basımı yokmuş.
İshak’ı değerli kılan edebi niteliklerine geçmeden önce Kutlar’ın ikinci basım için yazdığı önsöze değinmeyi uygun görüyoruz. Zira burada yazarımız kendini ve eserini çok güzel tarif ediyor.
“Yeniden giriyorum yazıya. Ülkeme, çocukluğumun kentine döner gibiyim. Kâğıtların ak denizine, esinlerle ürperen çayırına harflerin, anlamın derin vadilerine, kitapların kalabalık sokaklarına…”
Şiir mi yazıyor, önsöz mü hayretle okuyoruz. Hem hikayelerden hem bu etkileyici önsözden anlaşılıyor ki çocukluk yılları Kutlar’ın zihninde oldukça kuvvetli izler ve imgeler bırakmış zira daha en baştan canlı ve keskin bir hafızayla işe başlıyor.
“Bilenmiş bir bilinçle birlikte. Çocukluğumun sokakları, evleri, bahçeleri hemen hemen aynı. Ama boyutlarına bakıyorum, çok değişmiş. Şu küçük alan bana uçsuz bucaksız gelirdi. Şu iki adımlık semt ne kadar uzak. Nasıl da güzeldi şu kız. Şu avlu ne kadar derindi. Geleceğin düşleri bile sığardı içine.”

Onat Kutlar’ın yaşam hikâyesine baktığımızda kendisinin sıradan biri olmadığını görüyoruz. İyi bir yazar/sanatçı olmasının dışında onu farklı kılan bir tavrı var. Örneğin kaç kişi vardır ki hukuk fakültesi son sınıftayken son sınava girmeyip yurtdışına felsefe okumaya gitsin? Görülen o ki Kutlar tutkularının peşinden giden bir isimdir. Hayatının her döneminde bilinçli ve tutkuyla bilenmiş bir tavır sergiliyor.
Eşi Filiz Kutlar’ın bahsettiğine göre hareketli bir kişiliğe sahip olan Onat Kutlar, daima yeni fikirler ve eserler üretmek için çalışmıştır. Elli dokuz yaşında hayatını kaybetmesine sebep olan patlamanın olduğu gün bile orada bu amaç için bulunmaktadır.
Onat Kutlar, bir konuşmasında Yılmaz Güney ile tanışıklığı ve onun sinemasına dair görüşlerini aktarırken Güney’in sinemadaki başarısının iyi bir edebiyatçı olmasından kaynaklandığını belirtir. Bu söz kendisi için de oldukça geçerlidir. Yoğun felsefi alt yapısı, bilinç seviyesi yüksek bir kişiliğe sahip oluşu yazın ve sinema alanında kalıcı izler bırakmasına yardımcı olmuştur.

Onun hikâyelerinde çocuklar, hayvanlar, özellikle kediler, önemli bir yer tutar. Gerçeği tutup ona taklalar attırarak öykülerine aktarır. Benzetmeleri birçok şeyi tersten okutur. Okura zıtlıklarla örülü bir ruh hali sunar. Üslubu hareketli çocuk zihniyle kasveti bir arada yürütür. İshak’taki Hadi öyküsünde geçen şu satırlar bu zıtlık halinin yansımaları sayılabilir.
“Pencere bir bulutun önünden ağır ağır geçti.”
“Hem bezgin, umutsuz hem de sevinçli ve umutlu, karışık bir düzeni vardı yüzünün.”

İshak hem hacim hem de muhtevası gereği çok kez okumaya oldukça müsait bir eser. Hatta bu bir gereklilik. Zira Onat Kutlar bu öykülerde büyülü gerçekçiliğin, bizde henüz bahsi geçmezken, yolunu tutmuştur. Yalnızca Kediler öyküsündeki kedi davranışları bile okura sıra dışı bir manzara çizmeye yeter. Udun içine doldurulan, dokununca dağılan, havada seri hareketlerle çizgiler çizen kedilerin tasviri ilginç bir dünyaya adım atmamızı sağlıyor.
Kutlar, İshak’ta yer alan öykülerinde çocuk, hayvan, özellikle kedi, bahsini es geçmiyor. Her öyküde bunların var olmasını sağlıyor. Konu olarak ölüme de sıkça değiniyor.
Anlatımı büyük şeyleri göze sokmadan, dokunup hissettirerek ilerliyor. Akışı bozmuyor. Yaşananları saf bir manzara olarak sunuyor.
“İyi öykücü, akıp giden zamanın ritmine onu durdurmadan kalemini uydurandır.”
Sanattan yana sergilediği hümanist yapısı ve güçlü kalemi, onun çeşitli çevrelerce tanınmasını sağlamış ve günümüzde de kalıcılığını korumasına yardımcı olmuştur. Bu sayede denebilir ki;
“Yılların kapıları İshak’a hep açık kalacak.”