Göğün Teminatı Üzerine/ Ayşegül Uyar

En son ne zaman gökyüzüne baktınız, kaç tane yıldıza dokundu gözleriniz? Geçmiş milletlerin aksine gökle ve yıldızlarla olan ilişkimiz giderek azalıyor dersek bize katılır mısınız? Ayşegül Uyar, göğün teminatı sayılan yıldızlardan ve onların isimlerinin hiç bilmediğimiz yönlerinden bahsetti. Bilgilerimizi tazeleyerek bu gece gökyüzüne daha başka bakabiliriz. Ne dersiniz?

Göğün berrak bir maviden yer yer laciverte döndüğü, hareli grilerle bezendiği bir gece, evimin balkonundan ayı bularak çayımı yudumluyorum. Kalbime ılık bir ürperti veren; onu gökte asılı kandil gibi gördüğüm günlerde hissettiğim itmi’nandan başka bir şey değil bu. Ay, işte orada ve yıldızlar bu kandilin etrafında uçuşan ateş böcekleri gibi yahut özene bezene dizilmiş birer inci gibi yanıp sönerek ışıldamakta, kendini takip eden gözlere birer ışık oyunu oynamakta. Arapların necm ve kevkebi, Farisilerin sitaresi, İngilizlerin star dediği yıldızlar başını göğe çevirenlere yüzlerce yıl neler söylemiştir?

Bu gece benim yaptığım gibi tarih boyunca milyarlarca insan da gece ve gündüz göğe bakmıştır. Tanrı inancına sahip toplumlarda tanrının ulaşılmazlığının simgesi olarak yaratıcının mekânı olarak görülmüştür gökler. Peygamber aleyhisselam da vahyin kesildiği dönemde sık sık insanlardan uzaklaşmış belki gayri ihtiyari bir sevkle göklere bakmıştır. Mısıra, Çine, Araplardan Yahudilere ne yöne baksak yıldızlar ve gökyüzü hakkında dikkat kesildiklerini görürüz. Atalarımız olan konar göçer Türkler için gök kubbe bir çadırın kubbesinden farksızdı ve kutup yıldızları da bir çadır direğinin işlevi neyse ona sahipti. Mısır halkı da ışığı sönen her yıldızın mumyalanıp yeniden ortaya çıktığına inanırdı.

 Geçmişte yaşamış insanlar ismini bilmediğim yıldızlara bakarak benim duyduğum güvenin, seyirlik keyfin çok daha fazlasına sahipti. Hint, Sümer, Babil ve Eski Mısırda yıldızların isimleri vardı. Bu isimleri bir toplumdan ötekine aktarırken uyarlayıp değiştirdiler ve nihayetinde mevcut ismi yeni bir forma soktular. Antik Yunan’a gelindiğinde (milattan sonra 150’lerde) yıldızların isimleri derlenip yeniden yazıldı. Artık insanlığın gökte görüp bildiği her yıldızın bir ismi vardı. Üstelik çoğu mitolojik bir karakterden alıntı isimler. Yunanca olan bu eser Arapçaya çevrildiğinde Müslüman astronomlar bu isimleri eski Arapların kullandığı isimlerle birleştirdiler. Böylece farklı milletlerin aynı yıldıza verdiği isimlerin teke düşürülmesi için ilk adım atıldı. 300’den fazla yıldız ismi derlenmiş oldu. 10.yüzyıl sonrasında ilim yeniden dil değiştirip Arapça kaynaklar Latinceye tercüme edildiğinde artık yıldızların isim babası Araplardı. Bugün hala Latince zannettiğimiz yahut İngilizce olduğunu varsaydığımız çoğu yıldız isminin aslında Arapça olduğunu görürüz. Bunlardan birkaçı şöyledir:

Achernar – (آخر النهر) Nehir Ağzı

Aldebaran – (الدبران) – Takipçi

Altair – (النسر الطائر) – Uçan Kartal

Hadar –(حضار) – Yerleşim, Köy, İskan

“Yıldızlar gökyüzü için güvenliktir, onlar yok olunca gökyüzüne vaad edilen şey (kıyamet) gelir”

Sözlerini hatırlayarak elimdeki çaydan bir yudum daha içiyorum. Çay boğazımdan yokuş aşağı bırakılan bir kaya gibi hızla yuvarlanırken biraz daha geriye gidiyorum. Zihnim, çocukken bir minder üzerine uzanıp iki kuzen yıldızları saydığımız gecelere kaçıyor. Çocuk aklımın gördüğü yıldızların çokluğuyla şimdiki yıldızlara bakıp içten hayıflanıyorum. Belki şehirden biraz daha uzakta yaşamayı göze alsak daha çok yıldız görebiliriz ama şimdi başka bir bilgi hücum ediyor zihnime.  Bilim adamları bir yıldızı oluşturan asıl şeyin hidrojen gazı olduğunu ve o sıkışıklıktan doğan gaz bulutunu yıldız olarak gördüğümüzü söylüyor. Her bir yıldızda beş bin yıllık yakıt olduğunu ve bu sürenin nihayetinde yıldızın söndüğüne hatta kimisinin birer kara delik olduğuna işaret ediyorlar. Belki cidden azalmıştır yıldızlar diyorum, kıyamete an be an yaklaşırken yıldızlar birer birer sönüyordur da o büyük gün sadece son gösterim olacaktır.

Bu arada başkaca cümleler zihnimi istila ediyor. Yıldızı sönmek, yıldızı parlamak… Bir sınav salonundayım şimdi. Başarıyı ve başarısızlığı da göğün apoletleri olan yıldızlarla isimlendirmiş olduğumuzu hayretle fark ediyorum. Sonra Rasul-ü Ekrem’in sözlerine tekrar dönüyorum. Kısacık bir an bir tiyatro sahnesinin kırmızı perdesindeki süslerin gösteri sonrası sökülmesi gibi yaratılış sahnesinden çekilecek olan dünyanın süslerinin döküldüğünü hayal ediyorum. Bu dehşet tablo karşısında duyduğum ürpertiye mart ayının serin rüzgârları eşlik ediyor. Rüzgârdan bir el omzumu sıvazlayarak haydi içeri diyor.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: İçerikte Kopyalama Yasaktır. ©️ Bu yazının her türlü telif hakkı yazarın kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
  • No products in the cart.
Sohbeti aç
Canlı Destek