Doğduğu köy işgal edilince babasının elinden tutup tozlu yollarda düşe kalka yürüyen bir çocuğun ayak izlerini takip ediyoruz. Bu ayak izleri; sürgünleri, mülteci kamplarını, hapishane hücrelerini, kontrol noktalarını aşıp bizi Filistin’in ve modern Arap şiirinin en güçlü dizelerine götürüyor. Bu dizelerde Filistin’in işgal ve direniş tarihini okuyoruz. Hatice Şahin Filistin’in Büyük Oğlu diye bilinen Mahmud Derviş’in hayatı ve şiirlerini kapsayan bir yolculuğa çıktı.
Mahmut Derviş 13 Mart 1941 yılında Celile bölgesinde, Akka’nın doğusunda bulunan Birve köyünde doğar. Altı erkek üç kız olmak üzere dokuz çocuklu bir aileye mensuptur. Babası toprakları elinden alındıktan sonra tarım işçisi olarak çalışmaya başlamış yoksul bir köylüdür. Derviş, bunu daha sonra kimlik şiirinde yazacaktır. 1948 yılında Nakba’yı (Filistinin’nin büyük felaketi) gördüğünde henüz yedi yaşında bir çocuktur. Ailesiyle yürüyerek Lübnan dağlarını aşıp Beyrut’a giderler. Bir yıl sonra döndüklerinde köylerine Yahudiler yerleştirilmiş ve kendi topraklarında mülteci olmuşlardır. Bu mülteci olma duygusu şaire çok ağır gelir. “İkinci kez mülteci olarak yaşadık. Bu kez kendi toprağımızda. Ben hayatım boyunca bu yarayı unutmayacağım.” Der. Bu yaranın sızısı o denli taze kalır ki, şair ömrü boyunca isyan, umut ve direnişin sesi olur.
Çocukken resme ilgisi olduğunu fakat resim malzemeleri alacak paraları olmadığı için mecburen şiire yöneldiğini söyler. Onun direniş dizeleri ile büyüyen nesiller için bu oldukça isabetli bir karardır. Daha okul yıllarında okuduğu bir şiir için İsrailli bir general tarafından sorguya çekilir. Şiirden bu denli korkulmasına çok şaşırır: “Güçlü İsrail Devleti benim şiirimden korktuğuna göre demek ki şiir çok ciddi ve önemli bir işmiş dedim ve şiire sarıldım.” der.
1961, 1965 ve 1967 yıllarında üç kez hapis cezası alır. İlk kez girdiği hapishanede bir sigara paketi üzerine yazdığı “Annemin kahvesini özlüyorum, özlüyorum ekmeğini annemin, büyüyor içimde çocukluğum, günden güne.” Dizeleri şairin ünlü olmasını sağlar. Bu dizeler daha sonra Marcel Khalife tarafından bestelenir ve halk türküsüne dönüşür.

Yine annesine sürgünde yazdığı bir şiirde koca ülkenin nasıl hapishaneye çevrildiğini gösterir:
“Anne hangi postacı getirecek sana bu mektubu?
Kara yolları kapalı,
Hava yolları kapalı,
Deniz yolları kapalı,
Ufuk gibi…”
1967-70 yılları arası ev hapsi almasından sonra da sürgün hayatı başlar. Moskova, Kahire, Beyrut, Tunus, Paris gibi pek çok yerde mülteci olarak yaşar.
Ayak bastığım her yol
Kaçınıyor benden
Kaçıyor
Gönül verdiğim her kent
Ceketimi fırlatıyor bana.Şiirlere sığınıyorum
Düşlere
Anlıyorum çok geçmeden
Düşlerime kadar girmiş bıçaklar.
Bir mum yakıyorum
Kapanmayan yaramdan.
Bağımsızlık mücadelesi olan ülkelerde sanatçılarının kaderi kendi seslerini kısıp halkın sesini haykırmak olmuştur. Bu durumu Mahmud Derviş zaman zaman dile getirir.
“Ben aslında çiçekleri yazmak, böceklerden bahsetmek isterim. Ama bunlardan bahsedebilmek için öncelikle özgür olmam gerekir.”
Tıpkı M. Akif gibi M. Derviş de kişisel şiirlerini yazamamıştır. Nasıl ki İstiklal Marşı sadece Mehmet Akif’in değil topyekûn Türk halkının sesiyse Mahmut Derviş de şiirleri için: “Benim benliğim ve hayatım bu halkın hatıra ve hafızasıyla dolu. Kendimi ve şiirimi yazarken aslında onların tarihini de yazmış oluyorum.” der. Bu yüzden Derviş’in şiirleri Filistin’in kısa bir tarihi gibidir. Orada işgali, direnişi, sitemi ve umudu okursunuz.
Şair, Filistin davasında Arap ülkelerinin kendilerini yalnız bıraktığına inanır. Yazdığı sitem ve duygu yüklü bir şiirle onlara seslenir. Bu güçlü dizeler ve olağanüstü teşbih sayfalarca kitabın yapamayacağı etkiyi yapar.
Babacığım,
Benim, Yusuf’un
Kardeşlerim beni sevmiyorlar, sert taşlarla ve acı kelimelerle kalbimi acıtıyorlar
Öleyim istiyorlar
Öleyim ki beni övebilsinler
Biricik kardeşimiz diyebilsinler
Senin evinin kapısını yüzüme kapattılar, tarladan kovdular beni, üzümümü zehirlediler
Meltem saçlarımı okşayınca beni kıskandılar
İçlerinde istemiyorlar beni
Dipsiz bir kuyuya attılar beni ve dönüp kurdu suçladılar.
Derviş düşmanın her olayda özne olmasından rahatsızdır. Düşmandan bağımsız bir kimlikleri olduğunu ve böyle tanınmak istediklerini belirtir.
“Ne terörist ne barış savaşçısı sadece insan olmak istiyoruz. Düşmandan bağımsız kendimize ait sorularımız var biraz rahat ve hercai olmak hakkımız.”
Her ne kadar böyle söylese de rahat ve hercai olamayan şairi bu direnişin her safında görürüz. Filistin davasının üslubunu dervişin kalemi belirlemiştir. Yaser Arafat’ın BM’ de yaptığı konuşma metnini ve Filistin Bağımsızlık Bildirisini de Mahmud Derviş yazmıştır.
Mahmud Derviş yıllarca Filistin Kurtuluş Örgütü’nün yönetim kurulunda görev alır. Aralarında bir baba oğul yakınlığı olan, aynı zamanda danışmanlığını da yaptığı Arafat’la zamanla görüş ayrılıkları oluşur. 1993’te imzalanan Oslo anlaşmasına karşı çıkan şair, bunun bir teslimiyet olduğunu söyler. Arafat’a hitaben yazdığı dizelerde:
“Kim indirecek duvardan bayrağımızı, sen mi yoksa onlar mı?” diyerek FKÖ’den istifa eder. Şair siyasi bir amaç gütmemiş vatanın bağımsızlığı için birlikte hareket etme fikrini her zaman savunmuştur.

İsrail Devleti’nde de Mahmud Derviş’in güçlü edebi sesi yankı bulur. 2000 yılında İsrail’de Derviş’in şiirlerinin okul kitaplarına alınması tartışması olur. Fakat İsrail parlamentosundan bir milletvekili kürsüye çıkarak “Bu İsrail devleti için bir intihar olur” der ve karar reddedilir.
Şu dizeleri okuyunca İsrailli milletvekilinin pek de haksız olmadığını anlayacaksınız:
Füze sizden, taş bizden
Kılıç sizden, kan bizden
Ateş sizden, can bizden
Saatlerinizi de alın vaktimizden
Ve defolun!
Nerede yaşayacaksanız yaşayın
Ama artık durmayın aramızda
Nereden çağıracaksanız çağırın ecelinizi
Çekin elinizi ekmeğimizden ve tuzumuzdan
Yaramızdan, suyumuzdan ve toprağımızdan
Alın hissenize düşeni de kanımızdan
Haydi defolun!
Ey kelimelerin ardı sıra gidenler
Yüklenin sırtınıza isimlerinizi
Silin hatıralarımızdan tüm resimlerinizi
Ve defolun!”
Şiir Arap halkları için ekmek gibi su gibidir. Arap dili şiir dilidir. Filistin’de de şiir bir direniştir, kelimelere dönüşmüş bir intifada taşıdır. Derviş bunun farkındadır. İsrailli meşhur şair Yehuda Amihay’ı tarihi ve sahneyi kendi çıkarları için kullanmakla suçlar. “Kimdir bu toprağın diline sahip olan? Kimdir onu daha çok seven? Kimdir onu daha iyi şiire dönüştüren?” diyen şair bu toprağın asıl sahiplerinin dilini de en iyi kullananlar olduğunu belirtir.
Her nerede olursa olsun kalemiyle ve kelamıyla zulmü anlatır. Daha yirmi 22 yaşında yazdığı “Kimlik Kartı” şiiri ve 1982’de yaşanan ve iki binden fazla mültecinin katledildiği Sabra ve Şatilla katliamından sonra yazdığı Beyrut Kasidesi şiiri tüm dünyada tanınır. Zulmü haykıran bu korkusuz ses tüm dünyada duyulur.
Şiirleri, konferansları, kitaplarıyla milyonlarca insana ulaşır. Binlerce insanın katıldığı şiir gecelerinde şiirlerini okur. Gazetelerde, dergilerde Filistin davasını savunur. Şiirleri bestelenir ve kitleler tarafından milli marş gibi ezbere söylenir. Kontrol noktalarında Arap gençler “Seccil Ene Arabi” (Bir İsrailli memura yazdığı, Kaydet ben Arap’ım…diye başlayan şiir) diye bağırır. İsrail devleti onun gücünün farkındadır. Derviş’in katıldığı şiir gecelerine baskınlar düzenler, bu organizasyonları iptal eder. İsrail her ne yaparsa yapsın; hapisler, sürgünler, yasaklar, baskılar direnişin bu güçlü sesini kısmak mümkün olmaz. Derviş sadece Filistin’in değil Tüm Arap halkının direniş sembolü olur. Kitapları otuzdan fazla dile çevrilir. Sayısız ödül alır. Filistinliler onu “Şairü’n- nahda” (uyanış şairi) olarak adlandırır.
Kelimelerin silahtan daha güçlü olduğunu yine kelimelerle anlatır.
Bağlayın beni kıskıvrak.
Yasak edin bana kitap okumayı.
Cıgara içmeyi yasak edin.
Tıkayın ağzımı kumla.
Şiir kandır,
şiir gözyaşı,
yazılır tırnaklarla,
yazılır gözlerle,
yazılır bıçaklarla…Ben şiiri haykıracağım
zindanlarda,
ben şiiri
kamçı altında,
zincir altında,
kan ter içinde,
ben şiiri.Savaş türküleri şakır
bir milyon kuş
gönlümün dallarında.
Mahmud Derviş, hayatı boyunca kelimeleriyle Filistin halkının hafızasını diri tutar, Filistinlilerin önüne örülen yüksek duvarlara kapılar açar. Ciddi sağlık sorunlarına rağmen Paris’ten Ramallah’a taşınır. İsrail hükümetinin baskısı her an üzerindedir. Buradaki ağır yaşam koşullarına rağmen ülkesine dönmesi; belki de geçmişine göç etmek istemesi, mültecilik duygusundan kurtulup baba evine dönme arzusudur.
“Muhammed,
Babasının yuvasına yerleşir, korkan bir kuş gibi
Göğün cehennemliğinden
Muhammed, eve dönmek ister
Evimize götür beni baba, ödevimi yapıp hayatımı tamamlayayım yavaş yavaş.”
Bugün Filistin direnişi ve Filistin şiiri denilince ilk akla gelen kişilerden biri Mahmud Derviş oluyorsa bu kendisine düşen vatan ödevini hakkıyla yaptığı içindir.
“Bu uzun yolu katedeceğim
Sonuna kadar,
Ve güllerden çokça atacağım denize
Kavuşmadan önce Celile’de bir çiçeğe.”
Şair 9 Ağustos 2008 tarihinde Amerika’da geçirdiği bir kalp ameliyatı sonrasında hayatını kaybeder. Filistin’in büyük oğlunu rahmet ve minnet ve anıyoruz.