Düşmeyen Sancak; Anahtar ve İmgeler/ Büşra Tümkaya

Filistinliler, bir gün mutlaka evlerine döneceklerine inandıkları için anahtarları sakladılar. Topraklarına duydukları hasretle onu kutsal bir emanet gibi taşıdılar ve çocuklarına bıraktılar.

Büşra Tümkaya’nın bu yazısıyla Filistin halkını ve anahtarın onlar için önemini daha iyi anlayacaksınız…

Filistinliler, işgalciler tarafından el konulan evlerinin anahtarlarını boyunlarına astılar. Mülteci kampının çorak toprağını ekip biçerken bu demir yükünü boyunlarından çıkarmadılar. Zorla çıkarıldıkları memleketleri, işgalci devletin resmi haritasına dâhil edildi. Dünya, vatanlarını işgalcilerin koyduğu isimle, “İsrail” olarak kabul etti. Şehirlerin tepelerinde mavi beyaz Arz-ı Mev’ud bayrağı sallanmaya başladı. Aradan onlarca yıl geçti. Bugün yaşlanmış olan Filistinliler yıllarca muhafaza ettikleri o anahtarları yeni nesle emanet etmeye başladılar.

Muhtemelen çoktan yıkılmış olan evlerinin, Osmanlı zamanından kalma el emeği göz nuru anahtarlarını saklamak ne anlama geliyor? Yaklaşık yüzyıl önce kovuldukları şehri yerli yerinde bulabileceklerini mi zannediyorlar? Ömürleri mücadeleyle geçen bu insanlar hayat konusunda muhakkak bizden daha tecrübeliler. İşgalcilerin hareket tarzını da herkesten daha iyi bilirler. Görünür de bu anahtarı saklamak için bir neden göremiyoruz. O halde meseleye “duyularla algılanan bir uyaran söz konusu olmaksızın bilinçte beliren imaj ve hayal” yani “imge” olarak yaklaşmak gerekir.

Iraklı ressam Dr Ala Bashir da eserlerinde anahtarı bir imge olarak ele almış. Önceden Saddam Hüseyin’in doktorluğunu da yapmış olan Bashir anahtarın sembol özelliğiyle ilgili şöyle der: “Evin anlamı uzun yıllardır benim endişemdi ve Irak’tan ayrıldıktan sonra öne çıkan konu oldu. Ev için evrensel bir sembol ya da metafor arayışları, insan yaşamının biyolojik, sosyal, etnik, ekonomik, tarihsel ve psikolojik yönlerinin yanından geçiyordu. Anahtarın, tüm ihtilaflarıyla birlikte ev için sembol yerine bir mecaz olarak kullanılabildiğini gördüm” diye ifade etmiştir.[1]

Bashir bize sembolün insanın etkilerine göre değiştiğini hatırlatıyor. Evrensel bağlamda anahtarın “ev” sembolü olarak görüldüğünü de ekliyor. Fakat toplumsallarda bu anlam çeşitlenebilir. Müslüman Filistinliler için anahtar kavramının imgesel anlamını İslami literatürde incelemenin daha yerinde olacağını düşünüyorum.

Noktadan deryaya ulaşmak için önce kelimenin kendisine odaklanalım. Arapçada anahtar miftah demektir. “Feteha” –açtı-  kelimesinden türetilmiştir. İlk akla gelen anlamının yanı sıra anahtar girmek, başlamak, kazanmak gibi anlamları çağrıştırır. Yeni başlangıçların, şanlı zaferlerin ve hatta fetihlerin sembolüdür.

İslam sanatında “Besmele her kitabın anahtarıdır.”[2] hadis-i şerifine işaretle anahtar biçiminde hatlar icra edilir. Anahtar,  burada besmeleye yüklenen hayrı sembolize etmiştir. Bu temsili Filistinlilerin anahtarları içinde düşünebiliriz. Saklanılan ve göğüs üstünde taşınılan o paslı metal, beklenilen hayrı taşır.

Anahtar ile aynı kökten türeyen “fetih” kelimesi de aradığımız anlama ulaşmak için bize yardımcı olabilir. Ülkeler, İslam egemenliğine girdiğinde yenik liderler şehrin anahtarını muzaffer komutana teslim ederler. Bu,  yenilgiyi kabul ve Fatih’e itaattir. Filistinlilerin işgalcilere bırakmadıkları anahtarları ise bu tecavüzü hiç bir zaman fetih olarak kabul etmeyecekler demektir.  Bu bağlamda anahtar bir isyan imgesi de kabul edilebilir.

Anahtar kelimesiyle aynı kökten türemiş, Osmanlı zamanında mimari süslemede kullanılan “ya Fettah” esmasına da mana olarak beni kendine çeker. Eskiden dükkânlarda evlerde camilerde hatta saray ve kale kapılarında bu esma görülürdü.  Anahtar ya da tokmak şeklinde yapılıp günlük hayatta kullanılırdı.[3] Fettah, her türlü müşkülleri açan, kolaylaştıran ve darlıktan kurtaran demektir. Ayrıca nimet ve azap kapılarını açıp sıkıntıları gideren, hüküm veren anlamlarına da gelir. Yurtlarından çıkarılan ve mülteci kamplarına hapsedilen Filistinlilerin bu anahtarlarla “el Fettah” olana ettikleri duayı imgeleştirdiklerini düşünüyorum.

İşgal sonrası Filistinlilerin vaziyetleri oldukça iç karartıcıydı. Düşman palazlanmış ve Dünya’yı arkasına almıştı. İşgalcilerin kolları sarmaşık gibi memleketin her köşesine uzandı ve Filistinlilerin canlarını yaktı. İslam ye’se düşmeyi yasakladığı için ümit var olmak zorundaydılar.  Ama umut ve direniş bir simgeye ve hatıraya ihtiyaç duyuyordu. Onlara Nakba’yı Sabra ve Şatilla’yı, Hayfa’yı Yafa’yı, Kudüs’ü hatırlatacak bir sembol. O vakit hasıl olan ihtiyacı giderecek tek eşya, ellerindeki anahtardı.

Filistinli şair Mahmut Derviş, sığınmacı olarak yaşamak istemeyen ve canları pahasına evlerine dönen insanları “köprü” adlı şiirinde şöyle anlatır;

Üç kişiydi geri dönenler:

Bir ihtiyar, onun kızı ve eski bir asker,

Durdular köprüde…

Köprü, uykuda; gece, bir kalpaktıDakikalar sonra varacaklar, su var mı evde?

Yaşlı, anahtarı hissetti sonra okudu Kur’an’dan bir ayet.[4]

Bu şiir bize Filistinlilerin memleket hasretlerine dair kısa bir anekdot. Şiirde yaşlı Filistinlinin endişeyle anahtarına dokunması ve Kur’an okuması sahnesi ise umut ve korkudan doğan bir refleks. Bu refleksin zamanla bir geleneğe dönüştüğünü ve bu günkü halini aldığını düşünüyorum. İşgalcilerle mücadeleye çeşitli yöntemlerle devam eden yeni neslin bu anahtarlarla oluşturulan imgelere öncekiler kadar ihtiyacı var. Besmelenin hayrı ile yürümek, “el- Fettah” esmasıyla galip gelmek için bu paslı metalin hayali onlara güç verecektir.

Çocuklar!

Okyanustan körfeze kadar, sizler umutların başaklarısınız

Prangaları kıracak nesil sizsiniz

Sizsiniz yenilgiyi yenecek kuşak.[5]

                                                          NİZÂR KABBÂNİ


[1] Halil Fazıl Ercan Sanat Disiplinlerinde Bir İmge: Kapı Anahtarları GSED 42 – DOI: 10.32547/ataunigsed.5102

[2] Müstedrek

[3] Osmanlı padişahı sultan birinci Mahmut’un Ayasofya caminin içine yaptırdığı kütüphanenin kapı tokmağı da “Fettah” esmasıyla tasarlanmış.  Topkapı Sarayı’nın birçok yerine  “ya müfettihal ebvab iftahlena hayral bab” yani “ey kapılar açan Rabbim bize hayırlı kapılar aç” duası yazılmış.

[4] MÎZÂNÜ’L-HAK İSLAMİ İLİMLER DERGİSİ, sy. 4, 2017, s. 13-33

[5] SALIH TUR / Şarkiyat Mecmuası Sayı 26 (2015-1) 157-192

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: İçerikte Kopyalama Yasaktır. ©️ Bu yazının her türlü telif hakkı yazarın kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
  • No products in the cart.
Sohbeti aç
Canlı Destek