Calvino’nun Pişmanlığı/ Büşra Tümkaya

İtalyan yazan İtalo Calvino ikinci dünya savaşı sonrası yazdığı romanlarla İtalyan kültürünün dünyadaki önemli temsilcilerinden olmuştur. Calvino’nun ilk kitabı “Örümceklerin Yuvalandığı Patika” onun bir solukta okunan eserleri arasında var olmuştur. Büşra Tümkaya, bu yazısında Calvino ve Örümceklerin Yuvalandığı Patika üzerine yazdı. Keyifli okumalar…

Edebiyat ürünleri malzemeye ihtiyaç duyar. En nitelikli malzemeler ise kişinin tecrübeleridir. Yazar, tecrübelerini dönüştürür, icatlarla çeşitlendirir, süsler. Hislerinin saflığını kaleminin ucuna akıttığında ölümsüz bir eser ortaya çıkar. Peki; kişi tecrübelerini, duyguların yoğun olduğu o ilk anda mı yazmalıdır? Calvino’nun işte bu hususta büyük bir pişmanlığı vardır.

Örümceklerin Yuvalandığı Patika,  Calvino’nun ilk romanıdır. İtalya’nın içinde bulunduğu savaş henüz bitmiştir ve direniş öyküleri kulaktan kulağa yayılmaktadır.  Savaşı kazanan partizanlar istedikleri düzeni henüz kuramamışlar, karşı çıktıkları “burjuva saygınlığı” yeniden nüksetmiş, suç artmış, yasal düzeni kurmak güçleşmiştir. Calvino da dönemin tartışmalarından etkilenmiş fakat yine de düzenin arzu ettiği bir eser yazmaktan kendini alıkoymuştur. Hatta buna karşı büyük bir direnç göstermiştir. O kitabına istenildiği gibi “olumlu kahraman” koymayacaktır.  Aksine bu yönelime şöyle cevap vermektedir;

“Ha, demek ‘sosyalist kahraman’ istiyorsunuz? ‘Devrimci romantizm’ istiyorsunuz? Öyleyse bende size, içinde hiç kimsenin kahraman olmadığı, hiç kimsenin sınıf bilincinden haberli olmadığı bir partizan öyküsü yazacağım. ‘En alttakiler’in, lümpen proletaryanın dünyasını anlatacağım!”

Calvino, deneyimleri henüz tazeyken yazmaya başlar. Çetede rastladığı partizan bir çocuğun kişiliği, onun kaleminde önce hikâyeye sonra romana dönüşür. Amacı yazınsal ürünlerde ki destansı özellikleri bırakıp “gerçekçi” bir roman oluşturmaktır.  Bu sebeple karakterlerini “tikleri, kaba ve gülünç maskeleri” altında yazmıştır.  Bu roman, dönem eseridir. İçinde bulunduğu ândan doğmuştur. Büyük olayları,  henüz güncelliğini korurken yazabilmek oldukça güçtür. Calvino’nun daha sonra bu kitabına bakarken hissettiği üzüntü, durumun  güç olduğu kadar riskli olduğunu da gösterir. 

Peki; güncel büyük olayları yazmak neden zordur?

Cihan Aktaş bir atölyede; tecrübelerimizin edebiyat ürünleri için malzeme olacağını belirtmiş ardından şunu eklemişti. “Büyük bir şey yaşanıldığında, o büyüklük zihnimizi kaplar, gözlerimizi kamaştırır. “ Bu durum birçok yazarın algı düzeyini uyuşturur ve olay hakkında gerçekçi,  nitelikli bir eser çıkarmasını zorlaştırır. Aramızda mesafe olan olaylar hakkında yazmak,  yazar için daha kolay ve risksizdir.

Abdullah Harmancı da bu konu da şöyle bir yorumda bulunmuştu;

 “Kendi sokağının köpeğini yazmak, İngiliz sokak köpeğini yazmaktan zordur.”

Harmancı, kendi hikâyemizi yazmadan önce üzerimizdeki diğer etkileri tüketmemiz gerektiğini de belirtmişti. Öyleyse kişi üzerindeki etkileri nasıl tüketir?

Buna verilebilecek başka cevaplar da vardır muhakkak. Fakat mevzu yazma serüveni olduğu için cevabımızda  “etkiler, yazarak tüketilir ” olacaktır. Yazmanın iyileştirici bir gücü olduğu artık kabul edilen bir gerçektir. Bu, üzerinde kısmen de olsa hâkimiyetinizin olduğu bir rüya görme eylemidir.  Rüyalarda nükseden travmalar geçmiş yaşantılar, imgeler veya gelecek kurgusu, hikâyelere de yansır.  Bu benzerlik iki eylemi de iyileştirici kılar. Bellekte işlemden geçirilen tecrübe unutulmaya hazırdır.  Bu kişi için ferahlıktır. Fakat yazınsal üründe kullanılacak, bir malzemenin daha eksilmiş olması da demektir. Bu sebeple Calvino;

“Anı, daha doğrusu deneyim- yani anı artı o anın sende bıraktığı yara, artı sende yol açtığı ve seni farklı kılan değişiklik- edebiyat yapıtının da( ama yalnızca onun değil) ana gıdası, yazarın (ama yalnızca onun değil) gerçek zenginliği olan deneyim, bir edebiyat yapıtına biçim verir vermez kuruyor yok oluyor. Yazar, (o deneyimi yazıya geçirdikten sonra) bir bakıyor, insanların en yoksulu olup çıkmış,” der.

Görüldüğü gibi Calvino,  yazınsal faaliyetten sonra anılarının kuruması, yok olmasından dolayı memnun değildir. Onları, irin dolu çıbanı gibi kurutup koparmak değil, ileride işlenecek değerli bir maden gibi saklamak istemiştir. O ilk kitabını hiç yazmamış olmayı diler. Çünkü bu tecrübeyi yaşamı boyunca korusaydı, son kitabını yazmasını sağlayacak ayrıcalıklı, akışkan ve canlı imgelere sahip olabilirdi. 

Calvino bu eserini daha sonraları yazsaydı nasıl olurdu?  Belki savaşın çirkinliklerini daha rahat gösterebileceği bir başkarakter seçerdi. Belki de kendiyle özdeşleştirdiği Pin’i kayırmazdı. Mesela; Pin’i çatışmanın ortasına sokup eline silah verdiyse o silahı ona ateşletirdi. Belki de omuz omuza savaştığı arkadaşlarından esinlenerek yazdığı direnişçileri, dönemin “ olumlu kahraman “ algısının inadına “kaba ve gülünç” oluşturmaktan vazgeçerdi. Bunların her biri varsayımdan öteye geçemez. Fakat Calvino’nun geçmişe karamsar bakışının aksine “Örümceklerin Yuvalandığı Patika” bir dönem eseri olarak oldukça başarılıdır. İtalya da ki birkaç yüz kişilik okur kitlesi için yazılmış olmasına rağmen, dünya dillerine çevrilmiştir. Kitabı, Türkçe’ye de Kemal Atakay çevirmiştir. Yapı Kredi Yayınlarından ilk baskısı 2007 yılındadır.  Kitabın dili akıcı, kurgusu da merak uyandırıcıdır.

Fakat usta yazar, Italo Calvıno bu başarıya rağmen neden üzülmeye devam eder?  O, amatör ellerle malzemesini hakkını veremediğini düşünür. Yazarın bu pişmanlığı üzerine, kalem ehli herkesin “mim” koyması gerekir. Belki de söylediği gibi, bizim de paylaşmak için acele ettiğimiz büyük tecrübelerimiz,  en kıymetli ve sona koymamız gereken malzememiz olabilir.

Ne dersiniz?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: İçerikte Kopyalama Yasaktır. ©️ Bu yazının her türlü telif hakkı yazarın kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
  • No products in the cart.
Sohbeti aç
Canlı Destek