Ailenizi korumak için ne yapardınız? Şöyle düzeltmeme izin verin, on iki yaşında ve yalnız bir kız çocuğu olsanız ve ailenizi tehditlere karşı korumanız gerekse neleri göze alırdınız?
Bülbül Korusu’nun Gizemi, ailesiyle Londra’dan taşraya göçmek zorunda kalan 12 yaşındaki Henrietta’nın cesaret ve umut dolu mücadelesini anlatıyor. Abbott ailesi, yaşadıkları kayıp sonrası hep birlikte “Umut Evi”ne taşınırlar. Her şeyin iyiye gitmesini umarken olaylar hiç de beklendiği gibi olmaz. Baba çalışmak için bir anda yurt dışına gider, anne oğlunu kaybetmenin üzüntüsüyle hastadır ve Henrietta yapayalnız kalmıştır.
Akıcı bir anlatımı, sürükleyici bir kurgusu olan Bülbül Korusu’nun Gizemi Lucy Strange’in ilk romanı. Dokunaklı ve yer yer şiirsel anlatımı olan kitabı bizler için Gülsüm Çelik değerlendirdi.
Romandaki atmosferi Henrietta’nın (ona bir sebeple Henry demektedirler) şu cümleleri özetler: “Hepimiz; annem, Jane Dadı, Piglet ve ben, aynı çatı altındaydık ama gece gökyüzündeki dört yıldız kadar birbirimizden ayrı ve uzaktık. Her birimiz karanlıkta kendi başımıza ışık saçıyorduk.”
Yazar Lucy Strange, oyunculuk eğitimi almış ve bu alanda çalışmıştır. Bülbül Korusu’nun Gizemi yazarın ilk romanı olarak Ekim 2016’da yayınlandı ve Waterstones’da Ayın Kitabı oldu. Bülbül Korusu’nun Gizemi yazarın Türkçe’ye kazandırılan ilk ve tek kitabıdır. Roman yayınlanışının ardından The Daily Telegraph’ın 2016’nın En İyi 50 Kitabı listesinde 10 numaraya “şaşırtıcı derecede iyi” olarak yerleşmiştir. 2017’nin sonunda New York’ta piyasaya sürülmesinden kısa süre sonra Amazon’un Yılın En İyi Çocuk Kitapları listesine seçilmiştir. Strange, kitaplarında savaşı ve bazı tarihsel durumları kullanmayı seviyor olmalı. Bülbül Korusu’nun Gizemi’nde I. Dünya Savaşı’nın hemen sonrasını okuyoruz fakat bizi bir savaş hikayesi beklemiyor. Yazarın internet sitesinde yazma tekniği ile ilgili şöyle yazıyor:
“Lucy’nin kitapları, klasik çocuk edebiyatının unsurlarını günümüzün genç okuyucuları için ilgi çekici ve erişilebilir bir tarzda yakalıyor. Genellikle folklor ve peri masallarından esinlenen Lucy, her şeyin olabileceği tamamen ikna edici dünyalar yaratmak için tarihi ortamları büyülü gerçekçilik ve fantezi dokunuşlarıyla birleştirir.”
Dumanlar, gölgeler, ormandan gelen koku ve ışıklar gibi gizem unsurları barındıran roman zihnimizde büyülü bir ağ kuruyor. Henry aslında her şeyi gören ve hisseden çok duyarlı bir çocuktur. Yetişkinler ona hiçbir şey söylemese de Henry diğer bütün çocuklar gibi evde asılı kalan duyguların farkındadır. Ailenin yaşadığı kayıp ve yas süreci, annenin hastalanması ve babanın yurt dışına gitmesi ve Henry’nin tamamen yalnız başına kalması romanın ilk sayfalarında gerçekleşir. Anne iki küçük çocuğunun bakımıyla ilgilenmek bir yana odasından bile çıkamayacak haldedir. Öte yandan çocuklarla ve evle ilgilenen Dadı Jane, mesafeli, eve dahil olmayan ve duygularıyla prosedür arasında kalınca o soğuk prosedürlerden yana olmaktan çekinmeyen birisidir. Evdeki bu yaşantılar küçük kızı da yalnızlaştırır. Üzüntüsünü, endişelerini ve yalnızlığını kitap karakterleriyle paylaşmaya başlar. Çınar ağacının gölgesinde saatlerce aynı kitapları okuduğu sahnede bu durumu şöyle açıklar: “Bunlar çocukluk kitaplarımdı. Bildik ve güvenliydiler. Nasıl bittiklerini biliyordum.” Henry farkında olmadan edebiyatın çocuklar için iyileştirici ve korunaklı bir dünya olduğunu keşfetmiştir. Sonunu bildiği hikayeler ona teselli verir. Geçmişin sıcak ve korunaklı günlerini temsil ediyordur bu kitaplar. Çünkü umut, sadece taşındıkları evin adıdır, şimdilik. Tam bu sırada annenin durumu ağırlaşır, baba ortalarda yoktur ve Henry’nin hayatına Dr. Hardy gibi tamamen korku temsili olan bir adam girer.
Küçük kızın, ormanda yaşayan ve “cadı” diye anılan Moth’la tanışması ve oradaki gizemin çözülmesi okuru Bülbül Korusu’nun koytularına çeker ve yeni bir hikayeye kapı aralar. Öte yandan Dr. Hardy’nin tedavi edeceğim diyerek annenin üzerinde farklı deneyler yapmaya girişmesiyle akıl hastalıkları, delilikler ve şüphenin alevlendiği süreç başlar.
Ormandaki gizemli kadın Moth’ın romandaki yeri, iyileşme ve yasla nasıl mücadele edileceği, yalnızlık ve korkuyu yenme gibi yaralı konular yazarın akıcı üslubuyla okuyucuya rehberlik ediyor. Yazarın, bülbül (İng. nightingale) metaforu üzerine kurduğu bağlantıları keşfetmek de sanıyorum herkesin hoşuna gidecektir.
Henry’nin zihninde, sevdiği kurgular ve peri masalları gerçek dünyanın gizemleri, trajedileri ve sırlarıyla birbirine karışınca neler olacak? Kayıp, yasla mücadele, yalnızlık, delilik ve kaybetme korkusu gibi kavramların oluşturduğu bu karanlık dünyada Henry hepimizi hayal gücünün iyileştirici sularına bırakıyor. Olayların biririyle bağlantılarını çözmeye çalışırken bir çocuğun cesareti ve hayal gücünün aileyi yeniden bir araya toplama ve iyileştirme öyküsüne tanıklık ediyoruz.
Umut, kederin üstesinden gelmek ve macera.
Moth (İng. güve), parlayan ve ışık saçan bir kelebeğe dönüşebilecek midir?
Her şey sona erdiğinde Henry çareyi nerede bulacak?