Beyaz İpek gibi Yağdı Kar/ Sevda Kızılca Erol

Haber bültenlerinde bir alt yazı geçiyor. “Beyaz esaret … şehrinde görüldü.” şeklinde. Sanki kışın gelişinden mutsuz gibi ya kar çilesi diyorlar ya esaret. Sevda Kızılca ise bu yazısında bizi çocukluğumuzun kışlarına götürüyor.

Soba başları, mandalinalar, kış çayları sizi bekliyor.

Keyifli okumalar…

“Beyaz ipek gibi yağdı kar

Bir kız kardan hafif yüreğiyle

Geçip gitti güvercinleri anımsatarak.”

Ataol Behramoğlu

           

Lapa lapa yağan kar orduevinin yol boyu devam eden duvarını aşıp bizim tarafımıza sarkmış, yaşlı ağaçları beyaza boyamıştı. İri kar taneleri şehrin bütün sesini yutmuş Van Gölü’ne sükûnet getirmişti. Duyup duyabildiğim okula giden çocukların uzaktan gelen konuşma sesleri ve çizmelerimin yeni yağmış karı ezerken çıkardığı gıcırtılardı. Ne zaman kışı düşünsem bu anı canlanır hafızamda ve kendimi bu manzaranın tam içinde hissederim.

Soğuk havasına ve üşüyen ellerimize rağmen kış hep bir sıcaklık hissi uyandırır içimizde. Akşam üzeri üşümüş bir şekilde eve döndüğümüzde evin o sıcak ve mayışık havası karşılar ve huzurla sarmalar bizi. Dışardaki soğuğa karşın evimizde sıcakta ve korumada olmamızın verdiği güven hissidir bu aslında. Bir süre sonra bu güven duygusuna sobanın üzerinde tıkırdayan çaydanlığın sesi, mandalina kokusu eşlik eder. Kimi zaman eşlikçiler çoğalır. Bazen kestane bazen de sobanın gözündeki pişmiş patatesin o eşsiz kokusu çağırır bizi. Kurutmak için dışarıya asılan çamaşırların paçalarından sarkan minik buz parçalarıyla oynayan çocuklara annelerin seslenişi eşliğinde afiyetle yenilir.

Doğudaki kışa göre Ege ve Akdeniz’de kış, kardan ziyade yağmur çamur demektir. Zemheri, karakış diye anılan 22 Aralık – 31 Ocak arasındaki o çetin soğuklar burada görülmese de soğuk banyoda yıkanıp üzerinde havlusuyla sobanın karşısında ısınmaya çalışan minikler hep ortaktır. Özellikle banyodan sonra ıslak saçlardan süzülüp damla damla sobanın üzerine düşen suların fokurdayıp buharlaşmasını izlemek sırayla giyinmeyi bekleyen çocuklar için bir sabır deneyidir. Aklanıp paklandıktan sonra buz gibi mutfakta hazırlanıp sobanın üzerinde pişmeye bırakılmış yemeğin kokusu sarar evi.  Doğuda tandır ekmeği, Karadeniz’de ise kuzineden tazecik mısır ekmeği sofraya eklenir.

Kış gecelerinin en sevilen öğünü şüphesiz yemekten sonraki çay saatidir. Çok soğuk günlerde siyah çayın yerini şifa niyetine ıhlamur ve kuşburnu çayları alır. Ancak büyükler için çay olsa da küçüklerin gözdesi çayın yanında yenilen ceviz, pestil, kuru duttur. Bir de Karadeniz’de Sirsvali denilen yazdan kurutulup kaldırılmış mısır haşlanır sobanın üzerinde ki tadı çok lezzetlidir. Sirsvali misafirliğe gelen çocuklarla evin çocuklarını tek odası ısınan evde bir oyalama biçimidir aslında. Sonrasında minik ellere sıkıştırılmış mandalinalarla pencerenin önüne geçip sokak lambasının kızıllığında yağan kar tanelerini izlemek çok keyiflidir. Uyuyana kadar ki süreçte oynanan sessiz sinema, tombala, isim-şehir-hayvan oyunları şimdilerde unuttuğumuz kaliteli zaman yardımcılarıydı.

Çoğunlukla sadece bir odada soba bulunur ve herkesin aynı odada yatması gerekir. Bütün ışıklar söndüğünde sobanın içindeki alevlerin dansının tavanda aksettiği görüntülerle uyuya kalınır. Kim bilir belki de o zamanın zorlu koşulları bu uzun kış gecelerinin insanları bir arada tutmasıyla aşılıyordu. Belki de özlenen, dışardaki çetin koşulları düşünmeden anda kalmanın ve anı yaşamanın huzurudur.

Şimdilerde bu denli sıcak yaşanamasa da kış, yine de her yıl ilk kar o çocukluk sevinciyle karşılanır hala. Akşamları kar yağarken çocuklara okunan kitaba salep, mandalina ve ıhlamur eşlik eder ve sokak lambasının kızıllığı insanoğluna arkadaştır hala. Sobanın sıcaklığının yerine geçemese de Skoç battaniyelere sarılıp film izlerken hala güvende ve sıcak hissedilir. Dünyanın hangi ırkından olursak elimizdeki ister bir kahve olsun ister ıhlamur olsun ister sütlü çay hepsinde ortak olan kışın soğuğuna rağmen yüreklerde olan sıcaklık ve güven duygusu… Kışın gelmesini beklerken Ahmet Muhip Dıranas’ın Kar şiiriyle bitirmek belki de en güzeli…

Kardır yağan üstümüze geceden,

Yağmurlu, karanlık bir düşünceden,

Ormanın uğultusuyla birlikte

Ve dörtnala dümdüz bir mavilikte

Kar yağıyor üstümüze, inceden.

Sesin nerde kaldı, her günkü sesin,

Unutulmuş güzel şarkılar için

Bu kar gecesinde uzaktan, yoldan,

Rüzgâr gibi tâ eski Anadolu’dan

Sesin nerde kaldı? kar içindesin!

Ne sabahtır bu mavilik, ne akşam!

Uyandırmayın beni, uyanamam.

Kaybolmuş sevdiklerimiz aşkına,

Allah aşkına, gök, deniz aşkına

Yağsın kar üstümüze buram buram…

Buğulandıkça yüzü her aynanın

Beyaz dokusunda bu saf rüyanın

Göğe uzanır – tek, tenha – bir kamış

Sırf unutmak için, unutmak ey kış!

Büyük yalnızlığını dünyanın.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: İçerikte Kopyalama Yasaktır. ©️ Bu yazının her türlü telif hakkı yazarın kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
  • No products in the cart.
Sohbeti aç
Canlı Destek