Eğitimci, yazar ve editör olan Tuğba Coşkuner “çocukların çocuk kalması” ilkesiyle birçok çalışmaya imza atmaktadır. Dergilerde yazılar kaleme almakta, serbest editörlük yapmakta, online ve yüz yüze (yazarlık, etkili öğretmenlik, öykü çözümleme atölyesi ve nitelikli okuma atölyesi gibi ) eğitimler vermektedir. Aynı zamanda matematik öğretmeni olan yazar, matematik korkusunun yenilmesini sağlayan yenilikçi uygulamalarla yoluna devam ediyor. Tuğba Hanım’ın hali hazırda yayınlanmış sekiz kitabı bulunuyor. Ayrıca kedi severliğiyle birçok takipçisini (kendisi farkında olmasa da) kedi sahibi yapmıştır.
Büşra Tümkaya, Netyazı okurları için Tuğba Coşkuner’in merek edilen kedilerini ve kedi edebiyatını konuştu.
Kediler ve edebiyat başlıklı bu dosyayı hazırlarken birbirinden afacan üç kedisi olan ve tüm vakti edebi çalışmalarla geçen siz, aklıma düştünüz. Böyle bir çalışmada adınızı anmamak büyük bir eksiklik olurdu. Türk edebiyatında birçok yazarımızın hayvanlarla arasının iyi olduğunu görüyoruz. Sizce bu bir tesadüf mü yoksa hayvan sevgisinin kalem sahiplerine kattığı bir şeyler mi var?
Tesadüf mü, bilmiyorum ancak kediler hayatıma girdikten sonra birkaç şeyin farkına vardım. Yazmak, okumak, meseleler üzerine eğilmek, düşünmek, üretmeye çalışmak stresli işler. Edipliğe baş koymak gönül ferahlatan bir şey olduğu gibi gönlü yoran bir eylem de aynı zamanda. Kediler yaptığınız işlerin, günlük hayatın, sosyal ilişkilerin ve medyanın ruhsal gerilimini bir süpürge gibi sizden çekiyor. Zaten biliyorsunuz psikolojik rahatsızlıkların tedavisi sürecine de evcil hayvanların katkısı büyük. İnsanı birden pamuk gibi yapıyorlar. Daha dingin bir hâlde çalışmayı kim istemez! Rahatlatmasının yanında hayvanların ilham veren bir yanı da var. Özellikle kedilerle yaşıyorsanız her an her duruma, her absürtlüğe hazır olmalısınız. Bu da sizi daha özgün, hayal gücü geniş biri yapabiliyor. Özellikle mizahi yönünüz epey gelişiyor.
Çocuk kitaplarınızda hayvan karakterleriniz var. Karakterlerinizi kurgularken nelerden ilham aldınız ve bu karakterlerden en favori hayvanınız hangisidir?
Ayırmak istemem, hepsi evlatlarım gibi. Tabii kimse duymayacaksa ve diğer kahramanlarımın kulağına gitmeyecekse en çok Puhu Kuşu Kasabası kitabımdaki bal renkli tilkiyi sevdiğimi söyleyebilirim. Ama kısık sesle.
Sosyal medyada takipçileriniz sizi ve çalışmalarınızı merak ettiği kadar kedilerinizi de merak ediyorlar. Bu durum kedilerinizin sevimli olmasından kaynaklandığı kadar, onların davranışlarının hikâyeleştirip sunulmasından da kaynaklanıyor. İsimlerinin dahi karakteristik olduğunu görüyoruz. Bu aşamada sizin, kedilerinizde ki hikâyeyi yakaladığınızı söyleyebilir miyiz?
Kedilerimi seviyorlar. Hatta bazen benden daha çok sevdiklerini düşünüyorum. Normalde benimle iletişime geçmeyen biri, kedilerimi paylaştığımda kedilerim için çok samimi mesajlar atıyor. Kıskanıyorum tabii ama belli etmiyorum.
Kedilerimin isimleri Bihter, Hıçkırık ve Pandemi. Sonuncusunun tek sorumlusu eşim. Benden habersiz kediyi bu isme alıştırmış ve yavrucağız başka bir isimle seslenirseniz asla yanınıza gelmiyor. Hıçkırık da doyduğunu anlamayan bir kedi. O kadar çok ve nefes almadan yiyor ki her yemek sonrası hıçkırık krizi tutuyor. Adı oradan gelir. Bihter’i de gecenin birinde bize sığındığı zaman sahiplenmeye karar vermiştik. Gidip ona en güzel, kaliteli mamalar aldık ama o sürekli mutfak çöpünü karıştırıyordu. Bu sırada bir misafirimiz, “Aptallık etme Bihter, biz zenginiz. Sen Bihter Ziyagilsin” dedi ve adı Bihter olarak kaldı. Elbette o replik bir latifeydi.
Kedilerin dünya edebiyatında ve Türk edebiyatında kadınlara benzetildiğini görüyoruz. Dünya edebiyatında bu benzeşim baştan çıkarıcı, fettan kadın imgesiyle örtüşürken Türk edebiyatında bencil, histerik kadın halleriyle imgeleştiriliyor. Bu konu da ne düşünüyorsunuz?
Evet, kadınlar ve kediler birbirine benzer ancak kediler bu soruda bahsi geçen özelliklere sahip değiller. Ne istediğini bilen, kararlı, biraz inatçı, aklına koyduğunu yapan, kimseye minnet etmeyen, küçücük şeylerle neşelenmeyi bilen, kendi mıntıka alanına karşı duyarlı ve meraklı canlılar onlar. Bu özellikleriyle kadınlara benziyor olabilirler. Zaten bunlar bence güzel özellikler.
Kedilerin korku imgesi olarak da çokça kullanıldığı malumunuz. Köpeklere nazaran kedilere uğursuzluk ve büyük felaketlerin habercisi olarak film ve kitaplarda yer verilmiş. Sizce edebi çevrelerin böyle sevgi dolu bir hayvanı korku imgesi olarak kullanmasının sebebi ne olabilir?
Kedi uğursuz sayılmıyor sanırım. Kedinin ölmesi uğursuz sayılıyor. Çünkü bir dönem Mısır tarihi okudum ve eski Mısırlılar kediye çok hürmet ediyor, hatta ölürse mumyalayıp saklıyordu. Eğer besledikleri kedi ölürse peşinden bir uğursuzluğun geleceğine inanıyorlardı. O zamandan bu zamana biraz da değişerek gelen bir inanış olabilir bu. Bir de kedi biraz keyifçidir. Ona istemediği bir şeyi yaptıramazsınız. İnsanın hizmetine girmez. Canı isterse gelir size kendimi sevdirir, istemezse yanınıza yanaşmaz. Bu da tüm hayvanlara hükmetmeyi kendine vazife bilen insanoğlunun onurunu kırıyor olabilir. Belki bu yüzden hayvancağızlara böyle demişlerdir.
Türk edebiyatında ilk olan bir çalışma yaptınız ve kedinizin adı editörlüğünü yaptığınız Ayşe Sevim’in çocuk kitabında ki emekçi kadrosunun arasına girdi. Bu nasıl gerçekleşti. Yazar, yayınevi ve okuyucular bu durumu nasıl karşıladı?
Ben sevgili Ayşe Sevim’in Sarmaşık Gezegeni isimli kitabının editörlüğünü yürütüyordum. O sırada pandemi sebebiyle sokağa çıkma yasağı vardı. Bahçede baktığımız bir kedi de doğum yapmak üzereydi. Bizden habersiz başka yere giderse ve ilk doğumu olduğundan sıkıntı yaşarsa yardım edemeyiz diye korktuk ve onu eve misafir olarak aldık. Doğumunu yaptı, 4 bebeği oldu. Onlar biraz büyüdüler ve yavrulardan biri ben Sarmaşık Gezegeni’nin dosyasına bakarken klavyemde gezinerek dosyaya özgün katkılarda bulundu. Bu ânı Ayşe Sevim Hoca ile fotoğraf aracılığı ile paylaştım ve onunla künyeye Keditör diye bir satır açmayı düşündük. Yayınevi de onayladı. Çok tatlı bir ayrıntı oldu. Okur, özellikle minik okurlar, böyle şeyleri samimi buluyor. Dönüşler de öyle. Herkes fark etmiyor ama fark edenler de hemen sosyal medya aracılığı ile bize ulaşıyor.
Bilge Karasu, kedisinin yazmasını engellediğini söylemiş. Kedisi yazarın uzaklaşmasından kendisini yalnız bırakmasından korkuyor gibiymiş. Ardından şöyle söylüyor; “ Yazının “ortaya çıkması” kokumuzu değiştiriyor olsa gerek: kedi besleyen her yazar buna benzer şeyler söylemiş yazmıştır.” Kedi besleyen bir yazar olarak bu duruma sizin yorumunuz nedir?
Hımm… Kedi olan evde hayal gücü daima diri, aktif bir yanar dağ gibi. Ancak masa başına geçtiğinizde kediler sizi kıskanıyor olabilir. Kalemden, kâğıttan, klavyeden, daktilodan belki ondan zor demiştir.
Kedi korkusu, alerjisi veya astımı olanlar bir yana kedilerden nefret eden bir kesim var ki siz de bu durumda zaman zaman hedef oluyorsunuz? Bir insan kedi denilen zararsız bu canlıdan neden ve nasıl nefret edebilir?
Size bir şey itiraf edeyim. iki sene önceye kadar kediden çok korkardım. Bir gün eşim bahçeden eve çıkarken telefon etti ve “Hazırlan, misafir geliyor,” dedi. Saat gecenin on ikisi. İçimden bir miktar sitem ettim ama evi topladım, başörtümü taktım, bekledim. Kucağında Bihter ile geldi. Misafir dediği kediymiş. Arabamıza girmiş, koltuğa yatmış, hiç gidesi de yokmuş, eşim de tutmuş eve getirmiş. Kedi yeni bir ortamda gerildi, duvarlara tırmandı, perdelere asıldı. Ben korkudan deliye döndüm. Eşime, “Bu kediye yarın bir yuva bul,” diye net bir tutum sergiledim. Ertesi gün oldu, Bihter geldi ayağımda uyuyakaldı. O an içimdeki korku eriyip gitti. O yüzden bahsettiğiniz kişilerin hayvanlarla bir araya gelince o duygulardan vazgeçeceklerini düşünüyorum. Benimki tiksinti değildi, fobi gibi bir şeydi tabii ki ancak sağlık sorunu olanların durumu ayrı. Onlar kendileri için en iyisi neyse onu yapsınlar.
Çocukluğunuzda hayvanlarla ilişkiniz nasıldı?
Küçükken hayvanlardan çok korkardım. Kediden de tabii ki. Köpeklerimiz vardı, sadece onlara torpil geçerdim. Büyüyünce bir şeyler oldu, diğer tüm hayvanlara karşı inanılmaz bir sevgi beslemeye ancak köpekten korkmaya başladım. Köy okullarında çalıştım, orada beni ineğin veya koyunun doğumuna çağırıyorlardı. Hâlâ da öyle. Bir ara öğrencilerimin hayvanlarının kırkını görmeye giderdim. Öyle öyle hepsine karşı bir muhabbet hâsıl oldu içimde. Ancak köpeklerden korkmaya devam ediyorum. Hatta bir kere araba kullanırken yolda köpek gördüm diye ta arabanın içinden öyle tedirgin oldum ki şarampole yuvarlanıp üç dört takla atmıştım. Perte çıkmış arabadan iner inmez kırık yerlerime bakmadan köpek var mı diye sağı solu kolaçan etmiştim.
Kedileri seven yazarların kedili kitaplar yazdığını görüyoruz. Sizin de ilerleyen zamanlarda bu konuda çalışmalarınız olacak mı?
Bilmiyorum. Kedilerle ilgili müstakil bir kitap yazar mıyım, emin değilim ama yazdığım şeylerde genelde kedilerle ilgili ayrıntılar oluyor.
Okurlarımız için hayvan sevgisi temalı kitap önerileriniz var mı?
Ormanı Yemek Yasak, Duvarları Gıdıklanan Okul, Macera Ekspresi, Kayıp Orman Şarkısı olabilir. Yazarını yakinen tanırım, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmez hatta. İyi biri sanki, kendi hâlinde bir kadıncağız.
Röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim. Son olarak meraklıları için sevimli kedilerinizi tanıtmak istiyoruz.
Bihter, Hıçkırık ve Pandemi.
Burada kedilerinizin resmi ve sizin onlar hakkında kısa tanıtımınızı rica edeceğim.
Bihter: Asil, diğer kedilere karşı çok ilgisiz, gurme, fit, sağlıklı bir kedi
Hıçkırık: Her şeyi kafasına takan, doymak bilmez, daha çok yemek yemek için eski yediğini kusacak kadar iştahlı, duygusal, anaç bir kedi
Pandemi: Hiperaktif, belaya bulaşmayı seven, ayak ısırmayı sevgi gösterme biçimi olarak gören bir kedi.