Baca Temizleyicileri Çocuklar/ Zehra Yıldırım

Harry Potter serisinin ilk kitabında, annesi ve babası ölen Harry’nin teyzesi ve eniştesi tarafından büyütüldüğünü görürüz. Bu iki yetişkin, çocuk yetiştirirken gösterilen iki ayrı tutumu gözlerimizin önüne serer. Kendi çocuklarına sınır koymazlar. Onun aşırı isteklerini karşılayıp bencilce yetişmesine sebep olurlar. Bencilce yetişen öz çocukları hem doyumsuz hem mutsuzdur.

Yeğenleri Harry’nin ise temel ihtiyaçlarını dahi karşılamazlar. Saygı ve sevgi görmeyen Harry, sık sık aç kalır, giydiği kıyafetleri de hep kilolu kuzeninin eskileridir. Harry’nin eski tabirle besleme olduğu bu ev, iki çocuğa da haksızlık edilen bir yerdir. Bu bahsettiklerim her ne kadar hayal ürünü olan bir romanın kurgusu gibi dursa da maalesef dünya üzerinde çocukların yaşadığı haksızlıkların sadece küçük bir kısmı anlatılmıştır.

Yazarlar ve şairler yaşadıkları toplumu aynalayarak sonraki kuşaklara gösterirler. Bazen toplumun yaşadığı zorlukları gözümüzün önüne sererler bazen de toplumların yanlışlarını. Tıpkı ünlü İsviçreli yazar Johanna Spyri gibi.

Johanna Spyri, kitabında Heidi’yi ayakkabısız, çıplak ayaklı olarak gösterdi. Toplumun çocuklara yaptığı zulmü ilk anlatan kişi oldu. “İsviçre’de,  18. yüzyılın sonundan 1960’lı yılların başına kadar çocuk sömürüsü yaşandı. Devlete borcu olan boşanmış çiftlerin çocukları, fakir ailelerin çocukları, öksüzler, yetimler, ebeveyni cezaevinde olan ya da suça bulaşmış çocuklar, devlet ve kilise vasıtasıyla çalıştırılmak üzere başka ailelerin yanına yerleştirilirdi. Bu uygulamaya göre, papazların önderliğinde ailelerden toplanan çocuklar, çiftliklere “kiralık” olarak verildi. Bu şekilde çalıştırılan çocuklar, devlete göre “kurtarılmış çocuklar” (verdingkinder) olarak adlandırıldı. Kimi şehirlerde kurulan çocuk pazarlarında dört yaşındaki çocuklar satışa çıkarıldı. Sahipsiz çocukları arayan soran olmadığı için her türlü kötü muameleye maruz bırakıldılar

Böylece, ahırlarda hayvanlarla birlikte yaşayan, çoğu kez bir çuvaldan ibaret elbiseleri içinde hemen her zaman aç olan bu çocuklar toplumsal hayatın olağan bir parçası olarak kabul gördü. Bunun bir tür kölelik sistemi olduğu idrak edildikten sonra İsviçre toplumu ve devlet erkânı bu haksızlıkları görmezden geldi ve hiç konuşulmadı.”[1]

Maalesef kendi toplumu tarafından zulüm görüp yardımsız bırakılan çocuklar bu kadarla sınırlı değil. İngiltereli şair William Blake,“Baca Temizleyicisi (The Chimney Sweeper)”  adında yazdığı şiirle çocukların uğradığı haksızlıkları anlatmaktadır. Şair şiiri, annesi öldükten sonra çalışması için babası tarafından baca temizleyicisi olarak satılan bir çocuğun dilinden yazmıştır.

Baca Temizleyicisi

Annem öldüğü zaman çok küçüktüm,

Ve babam sattı beni daha dilim dönmezken bile

Bağırarak “temizle! Temizle! Temizle!’’ demeye

Şimdiyse temizliyorum bacalarınızı uyuyorum is içinde

Küçük Tom Dacre var ya, kuzu sırtı gibi saçları kesilirken

Ağlamıştı hani; ben de ona dedim ki:

“Boşver Tom! Üzme içini,

Olmayan saçlarını artık is kirletemez ki.”

Sakinleşiverdi böylelikle ve tam da o gecede,

Uyurken Tom neler neler görmüş düşünde,

Dick, Joe, Ned ve Jack gibi baca temizleyicileri binlerce,

Kilitlenmiş kapkara tabutlar içerisine.

Bir melek gelmiş parlak bir anahtarla elinde,

Ve açmış tabutları bırakmış çocukları serbestçe,

Sonra güle oynaya komşular yeşil bir düzlükte,

Ve bir ırmakta yıkanıp parlamışlar güneşte.

Sonrasında çıplak ve tertemiz, bütün çantaları arkada bırakarak,

Bulutlara yükselmişler rüzgârda eğlenerek,

Birden melek demiş ki: Eğer iyi bir çocuk olursa,

Tanrı ona babalık eder  onca eğlenceyi istemeyerek.

Ve uyanmış Tom, sonra yükseldik karanlıkta,

Ve çantalarımızı alıp koyulduk yeniden çalışmaya,

Tom mutlu ve sımsıcaktı, o sabah buz gibi soğuk olsa da,

Anlamıştı herkes işini yaparsa, hiç gerek kalmaz fenalıkta korkuya

Bu şiirin yazılmasına sebep olan olaylar dizisi şöyle: 2 Eylül 1666’da gerçekleşen ve 4 gün süren Londra yangınından sonra olası yangın vakalarına karşı önlem almak adına tüm bina bacalarının artık eskisine oranla daha dar (ortalama 45cm) olarak inşa edilmesine karar verildi. Ayrıca bacaların tıkalı olmadığından emin olmak için düzenli baca temizliği yapılması da zorunlu hale getirildi. Yani eskiden mekân sahibinin kolaylıkla girerek temizleyebildiği bu bacaları temizlemek artık zordu böylece kısa sürede birçok baca temizleme ustası ortaya çıktı.

Baca temizleme konusunda en çok uygulanan yöntem, temizliğinin dört ile altı yaş aralığında çocuklar tarafından yapılmasıydı. Bu dar bacalara sadece onlar sığabiliyordu. Bu çocuklar  dirsek, bacak ve sırtlarını kullanarak bu bacaların içerisinde ilerliyor ve ellerindeki fırçalarla temizleme işlemini gerçekleştiriyordu. Fakir aileler, çocuklarını baca temizleten işverenlere satıyor ya da karın tokluğuna çalıştırmak için gönderiyorlardı. Eğer fakir ailelerden çocuk bulunmazsa annesi babası ölmüş veya sahipsiz çocuklar toplanıyordu. Bu çocuklar, uzun saatler ve maaş almadan çalışıyor çoğu zaman depolarda, usta temizlikçilerin bodrum katlarında, baca temizliği malzemelerinin dibinde yarı çıplak uyuyordu.  Her ne kadar karın tokluğuna çalıştıkları söylense de işin devamlılığını sağlamak adına işverenleri onları gereğinden az besleyip küçük ve çelimsiz kalmalarına neden oluyordu.

Temizleme işlemi sırasında çocukların gözlerine ve ciğerlerine kurum doluyordu.  Bu çocuklar bir kısmı daha on beş yaşına gelmeden baca temizlemekten dolayı gözleri iltihaplanıyor, görme yetilerini kaybediyorlardı. Bazı baca temizleyicisi patronlar iş çabuk bitsin diye ateşi yakıyor çocuklar yeterince hızlı değilse bu ateşe düşüyorlardı. Erkek çocuklarında yetişkinliğe ulaştıklarında testis kanseri vakaları görülürdü ki bu kanser, o dönem için henüz tedavisi bulunamayan bir kanserdi. Çocukluğu boyunca eziyet gören baca temizleyicileri, bu kanser sebebiyle çok acı çekerek öldüler. Çocukların gördükleri bu eziyetler iki yüz yıl sürdü. 1833 yılında ise 10 yaşından küçük çocukların çalışması yasaklandı ama kural dinlemeyen patronlar çocukları çalıştırmaya devam ettiler. 1875 yılında, 12 yaşındaki George Brewster temizlemek için girdiği bir hastane bacasında sıkışıp kaldı ve kurtarılamayarak öldü.

Bizim ülkemizde bu kadar uzun süren ve toplumun tamamı tarafından yapılan çocuk haksızlıkları çok şükür ki yok. Ama önüne geçemediğimiz çocuk acıları da ne yazık ki az değil. Örneğin mevsimlik işçilik yapan aileler kendileri ile beraber çocuklarının da çalışmasını istiyor. Çocuklar aileleriyle beraber şehir şehir gezerek, eğitim hakkından mahrum kalıyorlar. Üstelik yaşlarının üstünde bir güçle çalıştıkları için fiziksel gelişimleri tam değil. Çoğunlukla yaşıtlarından küçük gösteriyorlar. Çalışmak zorunda oldukları için asıl işleri olan oyunu oynayamıyorlar.


Toprakla haşir neşir olma, aile içerisinde sorumluluk sahibi olma elbette ki büyük kazanımlar getirir ancak çocuğa görelik ilkesi uygulanırsa. Bu noktada ebeveynlerin bilgilendirilmesi ve sürecin takibi büyük önem arz ediyor. İlerde bir gün mevsimlik işçi çocukların acılarını anlatan bir yazı ya da şiir okumamak için bunların yapılması gerekiyor.

Ayrıca tüm ülke çocuklarını düşündüğümüzde bazıları topraktan tek bir mahsul toplamadan, doğadan uzak sadece ekran karşısında; yine edinmesi gereken becerilerden uzakta. Bazıları da bir yetişkin gibi şehir şehir gezerek mahsul toplamakta… Keşke çocuklarımız aralarında böylesi uçurumlar olmadan büyüseler.

Kaynakça:

[1] http://www.muharrembalci.com/hukukdunyasi/alintilar/355.pd

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: İçerikte Kopyalama Yasaktır. ©️ Bu yazının her türlü telif hakkı yazarın kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
  • No products in the cart.
Sohbeti aç
Canlı Destek