“Şarklılar Kediye, Garplılar Köpeğe Benzer” Fatih Harbiye Kitabı Üzerine Bir Tahlil/ Büşra Tümkaya

“Neriman, mütalasını beyan etmek sırası gelince biraz kızardı ve Faiz Bey’in alâkası arttı.
-Ne düşündüm bilir misiniz? Bütün bu semt, Müslümanlar…
Biraz düşünerek kelimeyi buldu:
-Bütün Şark kedilere benziyor…                                                                                                                                                                      

Bu mülâhaza Faiz Bey’i güldürmüştü. Takdirle istihzadan hangisine maruz kaldığını anlamayan Neriman şaşırdı ve büsbütün kızararak cesaretle devam etti:
-Garp da köpeklere benziyor.”[1]

Fatih Harbiye kitabında; Türkiye’de Tanzimat dönemiyle başlayan batılılaşma sürecinin bireysel düzeyde çatışması anlatır. Roman Fatih’te yaşayan Neriman’ın kimlik kargaşası üzerine kuruludur. Neriman Türk gelenek ve kültürüne bağlı Faiz Bey’in kızıdır. Darü’l-elhan ‘da ud eğitimi alan Neriman, Şinasi ile uzun süreli bir ilişkiye sahiptir. Neriman;  batılılığın  simgesi olarak gördüğü Macit ile tanıştıktan sonra  hayatını sorgulamaya başlar. Oturduğu semte, Şinasi’ye babasına, uda; şarkı temsil eden her şeye soğukluk hisseder. Bunun yanı sıra; Beyoğlu’na Macit’e ve Macit’in yaşamına hayranlığı her geçen gün artar. Peyami Safa; ruh tahlilleri ve karakter tutarlılığıyla diğer romanlarında olduğu gibi bu romanında da oldukça başarılıdır. Yazarın olgunluk dönemi ürünlerinden olan roman, hâkim bakış açısıyla yazılmış, karakterlerin iç sesleri, tereddütleri, buhranları, zaafları tümüyle ortaya çıkarılmıştır. Hâkim bakış açısı sayesinde mekanlar hakkında da gerekli malumat okuyucuya sunulur. Romanın ana teması doğu-batı çatışmasıdır. Bu bağlamda Neriman’ın bakış açısıyla maddi semboller oluşturulmuş ve karşılaştırılmıştır. Karadeniz; makalesinde romanın çatışmasını kavramlar üzerinden şöyle sıralar;

Romanda  Doğu-Batı çatışması; Şinasi’ye karşı Macit; Fatih ve Beyazıt’a karşı Beyoğlu ve Şişli; insanların bir araya geldiği ev ve kahvehaneye karşı Maksim Salonu, Löbon Pastanesi ve Perapalas; Türk musikisini simgeleyen kemençe, saz, ud ve ney’e karşı Batı musikisini simgeleyen keman, gitar, cazbant ve fokstrot; beyaz takke ve beyaz entariye karşı kırmızı kıyafetli erkek ve kadınlar; gaz lambası ve kandile karşı elektrik ve renkli abajür; lastik ayakkabı ve sarığa karşı rugan iskarpin; çeşitli yağlardan oluşan esanslara karşı göz alıcı mağazalarda satılan parfümler; yanık ve küf kokan tahta eve karşı taş ev; hayvan arabaya karşı otomobil araba; başörtülü kadınlara karşı sarı saçlı kadınlar; tespihe karşı konfeti ve serpantın; cami avlusu ve ezan seslerine karşı büyük kilise kapısı gibi daha pek çok unsur ve değerler üzerinden okuyucuya sunulmaya çalışılır.[2]

Bütün bunlara ek olarak kediye karşı köpek sunulur. Köpek, Neriman tarafında garplılara benzetilerek övülmüştür.

“-Garplılar niçin köpeğe benziyorlar?
-Çünkü onlar daima uyanık, uyurken bile uyanık… Çalışıyorlar, kazanıyorlar, iyi yaşıyorlar.”

Köpeğin karşısına konulan kedinin ise vasıfları aşağılayıcıdır:

“- Şark da işte böyle miskin, uykucu, lâpacı… Bakın şimdi her taraf uyuyor. Bir şimdi Beyoğlu’na çıkın… Ortalık mahşer gibi… Herkes ayakta, uyanık…”

Karadeniz’e göre Neriman’ın bu imgeyle kast ettiği şudur;

… Neriman, çatışmayı kendi kişiliğinde tüm boyutlarıyla yaşar. Fatih Camisi’ni, başörtülü kadınları, ezan seslerini ve Müslümanlığı geri kalmışlığın nedenleri olarak görür. Müslümanları bir işe yaramayan, hayatı yalnızca rüya âleminde yaşayan tembel, hayalperest, uykucu ve doğurgan olarak nitelendirirken Hıristiyanları hayatı dolu dolu yaşayan çevik, diri ve çok faydalı işler yapan insanlar olarak nitelendirir. Bu nedenle Batılı yaşam şekli için engel olarak gördüğü bütün bu unsurlardan kaçıp uzaklaşmak ister.”[3]

Kedileri miskin, başkalarına muhtaç, kendi başına yaşayamaz, hayatı tembellik üzere geçen bir hayvan olarak tanımlayan Neriman, İslam toplumlarını da bu mahiyette kediye benzetir. Ancak Neriman’ın bu bakış açısını mazur gösteren, toy ve derin düşünceden yoksun tabiatıdır. Kitabın ilerleyen sayfalarında Ferit adlı karakterin kadınlar hakkında genel olarak yaptığı açıklamayı, Neriman’a mahsus bir batılılık-modernlik açıklaması olarak kabul etmek yerinde olacaktır;

Kadınlar medeniyeti gözleriyle anlamaya mecburdur. Bunlar hakiki medeniyetçilerden bahtiyardırlar: Şekillerle iktifa ederler ve renklerin değişmesi onları eğlendirir…”

Neriman, Beyoğlu’nu övüp, Fatih’i de eleştirirken kendince müspet bir sebep bulmuş; hareketliliği, eğlenceyi ve gece hayatlarını çalışkanlık kisvesi altında övmüştür. Hakikatte özendiği çalışmak ve yüksek ideallere ulaşmak değildir. Bu fikri alt yapıya sahip karakterin kedileri;” tembel, ,uykucu “ diye tarif ederek Şarklılara benzetmesi, köpekleri de uyurken bile uyanık “ diyerek garplılara benzetmesi sadece şekli bir tasavvur olarak karşımıza çıkmaktadır.

Neriman’ın babası Faiz Bey’in cevabı da okuyucuya farklı bir bakış açısı sunar;

“-Güzel bulmuşsun, dedi, filhakika şarklılar kedileri, garplılar da köpekleri bunun için severler; şarklı tembel, garplı da çalışkandır. Fakat gel seninle bu muammayı birlikte halledelim. Acaba her oturan adam tembel, her koşan adam çalışkan mıdır?
Neriman’a baktı ve cevap vermesini beklemeden devam etti:
-Kimi adam vardır ki sabahtan akşama kadar oturur ve düşünür. Onun bir hazine-i efkârı vardır, yani fikir cihetinden zengindir; kimi adam da vardır ki sabahtan akşama kadar ayaküstü çalışır, mesela bir rençber, fakat yaptığı iş dört tuğlayı üst üste koymaktan ibarettir. Evvelki insan tembel görünür velâkin çalışkandır, diğer insan çalışkan görünür velâkin yaptığı sudandır. Zira birisi maneviyat ile, zihin gayretiyle yapılan iştir; öbürü vücut ile, bedenle yapılan iştir. Maneviyat daima daha âlidir, vücut sefildir. Yapılan işlerin farkı da bundandır.”

Faiz Bey kızına yaptığı bu açıklamada; Batılılarının hızlı hayatlarında kofluk ve maneviyatsızlık görülür. Doğulular ise ağırkanlı şekilde yapsalar bile, fikri altyapısını oturtarak uhrevi işler yaparlar. Buna tembellik denemeyeceği gibi, diğerlerine çalışkan demek mümkün değildir.  Hulasa bu yazarın Neriman’a babası vasıtasıyla yaptığı bir açıklamadır. Fakat doğulu gömleğimizi çıkararak bu husus hakkında konuşmalı ve hareketsizliğimizin aslen uhreviyattan mı kaynaklandığının öz eleştirisini bilahare yapmalıyız.

Doğu, tasavvurlarda kedi imgesiyle kaynaşır. Eski mısırda başladığı iddia edilen, kedi sevgisinin günümüzde de devam ettiği gözlemlenmektedir. Bu durumu, İslam peygamberi Hz. Muhammed’in ve sahabelerinin kedilerinin olması rivayetleri de kuvvetlendirmiştir. Karşılığında herhangi bir hizmet talep etmeden sadece saf sevgi ve merhametten dolayı kedi besleyen bu toplumlar, diğergamlıklarıyla övgüye layıktırlar. Nitekim bu özellikleriyle insani vasıfları iktifa ederler. Kediler, kapıların önünde bekçilik yapmazlar, sahiplerini korumaz veya onlara rehberlik etmezler. Dişleri ve tırnaklarıyla yabani hayvanları savuşturamazlar, etleri yenmez, sütleri içilmez. Buna rağmen bu faydasız hayvana neden bakılır?  Materyalist ve pragmatist batı zihniyetiyle bunun açıklaması yoktur. Fakat kainatı içinde olan bütün unsurlarıyla sayan, seven ve koruyan doğulular da içselleştirdikleri bu davranışa sebep aramazlar. “tembellik, hareketsizlik” eleştirileri ise hakiki mahiyetinde anlaşılırsa, bu her toplumun pay çıkarması gereken bir husustur. Yazarın da söylediği gibi tembellik ve çalışkanlık sanıldığı kadar görünür değildir. Bu sebeple genel geçer yargılar isabetli olmaz.

KAYNAKÇA:

[1] Peyami Safa, Fatih Harbiye,sayfa 47

[2] Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı 22, 2015, Sayfa 55-75PEYAMİ SAFA’NIN FATİH-HARBİYE ROMANINDA YAPI VE İZLEK Havvaana KARADENİZ* 69. sayfa

[3] Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı 22, 2015, Sayfa 55-75PEYAMİ SAFA’NIN FATİH-HARBİYE ROMANINDA YAPI VE İZLEK Havvaana KARADENİZ* 67. sayfa


Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: İçerikte Kopyalama Yasaktır. ©️ Bu yazının her türlü telif hakkı yazarın kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
  • No products in the cart.
Sohbeti aç
Canlı Destek