Çay içmeyi sever misiniz? Ülkemizde yılda iki yüz kırk bin ton çay tüketildiğine göre toplumumuzun hatırı sayılır kısmı çayı seviyor olmalı.
Portakal kabuklarını üzerine dizdiğim kahverengi soba evi ısıtırken alüminyum çaydanlıktaki suyun fokurtusuyla büyümüş çocuklardan biriyim. İnce belli bir bardak çayın içinden çocukluğum, ilk gençliğim akıyor.
Delidolu üniversite yıllarında bir bardak çaya bol şakalı, şiirli, türkülü muhabbetleri doldurduğumuzu hatırlıyorum. Öğretmenliğin ilk zamanlarında oturduğumuz bekar evindeki sobanın üzerinde de gece gündüz kaynayan bir alüminyum çaydanlık baş köşedeydi. Azeri ev arkadaşımın mırıldandığı “Kimin ağrıyor canı, bol bol içsin mercanı, her bir derdin dermanı çay çay çay…” türküsü kulaklarımda çınlıyor.
Her milletin çay kültürü başka. Çay anavatanı Çin’de insanın doğayla uyumu ve saygı ifadesiyken, Japonlarda sanatsal ve felsefi bir zenginlik olarak karşımıza çıkıyor. İngilizlerin beş çayı geleneğinden Rusların en az üç saat süren çay vakitlerinden söz etmek mümkün.
Bakın Anadolu irfanı çay içmenin üç şartını şu dizelerde dile getirmiş:
“Çay kadehte dîde-efrûz olmalı, Lebrîz ü lebreng ü lebsûz olmalı.”
Yani çay gözyaşı berraklığında, dudak renginde, dudak sıcaklığında olmalı. Adına nice şiirler yazılan, türküler söylenen tavşan kanı çayımızdan bir yudum alalım ve çayın Türkler tarafından kullanılmaya başlanmasına dair bir menkıbeden söz edelim:
Hoca Ahmet Yesevî bir gün Hıtay sınırında Türkistan karyelerinden birine misafir olur. O gün hava çok sıcak olduğu için fazlaca yorulmuştur. Evine misafir olduğu Türkmen’in komşusunun zevcesi doğum yapmak üzeredir. Türkmen, Hoca Ahmet Yesevî’den dua ister, Ahmet Yesevî de dua eder. İsteği hemen gerçekleşen Türkmen bu duruma çok memnun olur ve buna karşılık yörenin önemli bir ikramı olan çay getirir. Hoca Ahmet Yesevî çayı içince terler ve yorgunluğu gider. Dahası Ahmet Yesevî “Bu şifalı bir şey imiş, hastalarınıza bundan içirin ki şifa bulsunlar. Allah kıyamete kadar buna revaç versin” diye dua eder. İşte çay bundan sonra bütün Türkler arasında kullanılmaya başlamış ve şifa verici bir içecek olmuştur.
Sosyal tarihçiler menkıbenin doğruluğunu araştıradursun bilimsel araştırmalar da çayın doğal bir yatıştırıcı olduğunu söyler. Çay bizi dinlendirip yorgunluğumuzu almakla kalmaz. En koyu muhabbetlerimize de yarenlik eder. Sadece sevinçlerimizi değil dertlerimizi de demlediğimiz sırdaşa dervişler “küçük ihvan” derlermiş. Çayı bir arkadaş, bir yoldaş olarak görmüşler.
Vaktin evladı olmaya niyet eden insan için çay vaat eden her davet çok kıymetli değil midir? “Çay demledim gelsene.”,” Çayı ocağa koydum bekliyorum.” cümleleri saatler sürecek muhabbetin habercisidir.
Pek çok şairin, yazarın demli bir çayın dibinde kendini bulması boşuna mı? Avustralyalı şair Peter Altenberg “Ruh Banyosu” olarak tanımlamış çayı. Durmak, düşünmek, dinlenmek, konuşmak için ruhlarımızı havalandırmaya, temizlemeye, hafifletmeye ihtiyacımız var. Çağın buhranından korunmak için en iyisi çay içelim, içirelim, çay ısmarlayalım.
8 Comments