MUSTAFA KUTLU RÖPORTAJI


Uğur Mantu: Efendim, isterseniz öncelikle sizin yazarlık serüveniniz üzerine konuşalım. Niçin yazıyorsunuz, yazmaya nasıl başladınız ve yazmaktaki amacınız nedir?

Taşrada resimle uğraşırken, akademik eğitim almadan bir yere varmanın mümkün olmadığını anladığım an resmi bıraktım.

Mustafa Kutlu: Çok kısaca anlatayım. Ben taşrada Erzincan’da büyüyen, yetişen biri olmama rağmen şanslı bir kişi olarak küçük yaşta okuma alışkanlığı edindim. Bu benim yazarlığım için bir kazançtı. Orta öğretimde benim için resim ağır basıyordu. Resimle on yıl kadar uğraştım. Futbol oynadım, üniversite yıllarımda da bu devam etti. Edebiyat aklımdan geçmiyordu. Hatta ben lisede fen bölümünden mezunum. Fakat kaderin cilvesi olarak edebiyat tahsili gördüm. Demek ki olacağı buymuş. Taşrada resimle uğraşırken, akademik eğitim almadan bir yere varmanın mümkün olmadığını anladığım an resmi bıraktım. Dolayısıyla resimle ifade edemediğim şeyleri yazı ile ifade etmek için harekete geçmiş olabilirim. Niçin yazmaya başladığımı çok açık olarak izah edemem. Ama bu durum bir sebep teşkil edebilir. Yazı hayatım üniversite yıllarında başladı.

Uğur Mantu: Resim içinizde hâlâ bir ukde, yarım kalan bir hikâye olarak kaldı mı?

Mustafa Kutlu: Hayır, kalmadı. Edebiyat resmin yerini doldurdu. Çünkü ben edebiyat tahsili yaptım. Yazdıklarımda biçim, hem hayatımda hem dünyaya bakışımda geniş yer tutar. Mekân duygusu kendi özel hayatımda da yer tutar. Resimle bağlantılı olarak sinema ile de ilgilendim. Ama Türk sineması muhit olarak bana göre bir yer değildi. Orada sadece amatör olarak bulundum. Senaryolar yazdım. Sinema benim için çok etkileyici bir sanat. Çok yakın zamanlara kadar da sinemayı gerçekten takip eden biriydim. Son beş altı senedir bu takip aksadı. Ancak belli filmlere gidiyorum. Resim benim yazılarımda, sinema ile olan ilgim de, televizyon çalışmalarımda hem önemli yer tutar. Hikâyelerimde de sinematografik bir anlatım vardır. Hemen hepsi film yapılabilir kitaplardır. Dolayısıyla resmin hayatımda mühim bir yeri olduğunu söyleyebilirim.

Uğur Mantu: Sanata attığınız ilk adım resimle olmuş.

Mustafa Kutlu: Elbette. Mesela şu an Mimar Sinan’ı okuyorum. Metin kadar fotoğraflarına da dikkat ediyorum. Sonuçta fotoğraf da resim sanatıyla ilgili.

Uğur Mantu: Fotoğrafçılıkla ilgilendiniz mi?

Mustafa Kutlu: Fotoğrafçılıkla ilgilenmedim. Yalnız İstanbul’u dolaşırken amatör olarak fotoğraf çektim. Fotoğrafçılık da diğer sanatlar gibi eğitim gerektiren, biraz da pahalı bir iş. Kendiniz basacaksınız vs. Gerçi şimdi dijital makineler çıktı ama ben teknolojiden anlamadığım için o iş yarım kaldı. Ama fotoğraftan anlarım. Çünkü resme bakmayı biliyorum.

Uğur Mantu: Sinema aşkınıza ne oldu? Senaryo çalışmalarınız devam ediyor mu?

Mustafa Kutlu: Sinema ile dediğim gibi amatör olarak uğraştım. Hiçbir zaman sinema muhitine girmedim. Ama bana müracaatlar oldu. Bu müracaatların bir kısmı filme dönüştü. Mesela Halit Refiğ ile “Kurtar Beni” adlı bir film yaptık. Bu senaryoyu yazdım. Gülşen Bubikoğlu Antalya’da bu film ile ödül aldı. “Kapıları Açmak” diye bir senaryo yazdım. Osman Sınav bu filmle Antalya’da ödül aldı. Dramatik belgesel tarzında TRT’de birçok filmin metnini yazdım. Birçok Türk hikâyecisinin hikâyelerini senaryolaştırdım. Bunlar TRT’de “Pazartesi Hikâyeleri” olarak yayınlandı. Belki bu sene de “Mavi Kuş” dizi olarak TRT’de yayınlanabilir. Uzun Hikâye de şu an Osman Sınav’ın elinde film yapılmak için bekliyor. Osman Sınav bu hikâyeyi çok seviyor. İnşallah dışarıya açılacak bir film olur.


Uğur Mantu: Hikâyelerinizde hep sosyal adaletten bahsediyorsunuz. Hatta yer yer sosyalizme kadar varan mesajlarınız var. Verdiğiniz bu mesajlarda neleri gözetiyorsunuz?

Yazdıklarımda toplumsal hayatın odağında duran ve belki beni de sürekli yazmaya, yoksulların yanında durmaya iten bu adalet arayışıdır.

Mustafa Kutlu: Yetişme ortamım Fikir ve Sanatta Hareket dergisiyle buluşmamdan itibaren başka bir atmosfere girdi. Bu dergiyi çıkaran rahmetli hocamız Nurettin Topçu, Türkiye’nin yirminci yüzyılda yetiştirdiği tek önemli filozoftur. Onun sosyal adaletçi fikirleri beni çok etkilemişti. Tabiatla ilgili düşünceleri, varlık konusundaki fikirleri ve felsefi konulara bakış açısıyla beni çok derinden etkileyen bir düşünce adamıdır. Bende toplumun alt katmanlarından gelen bir taşralı olarak Türkiye’de zümreler arası fark, gelir dengesizliği, bunların yarattığı adaletsiz düzen ve yönetimlerle ilgili olarak daima bir isyan duygusu olmuştur. Bunun karşılığı bir adalet arayışıdır. Yazdıklarımda toplumsal hayatın odağında duran ve belki beni de sürekli yazmaya, yoksulların yanında durmaya iten bu adalet arayışıdır.

Nurettin Topçu’nun, Mustafa Kutlu’nun düşünce dünyasına katkısı nasıl oldu?


Uğur Mantu: Bu adalet anlayışınız televizyon programcılığınızda da yönlendirici olmuş. “Deniz Feneri” adlı programın arka planında da siz varsınız.

Mustafa Kutlu: “Deniz Feneri” programını yapmış olmam bendeki adalet anlayışını gösteriyor. Ayrıca gazetede de yoksullukla ilgili sayısız makale yazdım. Daha sonra bunların bir kısmı Yoksulluk Kitabı’nda toplandı.

Uğur Mantu: Dışımızdaki yoksulluk kadar içimizdeki yoksulluktan da bahseden bir yazarsınız.

Bizim inancımız dünyevi bir meseleye dayanmıyor.
Allah’a, ahirete ve hesap gününe dayanıyor.

Mustafa Kutlu: Gayet tabii. Bizim inancımız dünyevi bir meseleye dayanmıyor. Allah’a, ahirete ve hesap gününe dayanıyor. (“Bu günün yarını da var” anlayışı). Dolayısıyla ahlak anlayışımız da ilahi adalete, ilahi emir ve yasaklara uygun bir anlayıştır. Bu ahlak anlayışı insanların içini temizleyen bir ahlak anlayışıdır. Zaten insanın içi temiz olmazsa dışı bir mana ifade etmez.

Uğur Mantu: Günümüzde insanların önüne tüketime dayalı bir hayat tarzı sunuluyor. Bu hayat tarzı bizi manevi değerlerimizden ve bizi biz yapan, hayatımıza derilik katan şeylerden uzaklaştırıyor. Bizi bu değerlere döndürecek bir yol var mı? Mesela tasavvuf ve benzeri yollar bizi bunlara götürebilir mi?

Çünkü dünya görüşü olarak diri kalan tek din İslâm dinidir. Diğer bütün dinler folklora dönüşmüştür. Bunların merasimden başka fonksiyonel bir anlamları yoktur.

Mustafa Kutlu: Dünyada küreselleşme diye bir şey var. Dünya küçük bir köye dönüştü. Dünyada tek bir yaşam biçimi var. Amerikan tarzı yaşam biçimi. Bunun dayandığı birkaç ölçü var. Mesela hız tutkusu. Haz bu tutkuda başlıca unsur. “Ne kadar tüketirsen, o kadar mutlusun” anlayışı bu toplumu ayakta tutuyor. Bu ayakta kalıp tüketen, tükettikçe haz alan zümrenin daha fazla tüketmesi için aşağıda bulunanların daha fazla emek sarf etmesi gerekiyor. Dünyanın yüzde beşlik kısmı yüzde doksan beşini sömürüyor. Bunun bayraktarlığını Amerika yapıyor. Bizim önümüze sunulan bir yaşam tarzı var ve bütün dünya bunu taklit ediyor. Mesela düşük kemer dünyanın her yerinde moda oldu. Bunun önüne geçmek pek zor. Ama bizim inancımız bütün bu olan bitene karşıdır. Dünyada bizim güç alacağımız şey İslâm dinidir. Çünkü dünya görüşü olarak diri kalan tek din İslâm dinidir. Diğer bütün dinler folklora dönüşmüştür. Bunların merasimden başka fonksiyonel bir anlamları yoktur. Dünyanın büyük güçleri İslâm üzerine yoğunlaşmaktadır. Fas’tan Endonezya’ya kadar hemen tüm İslâm ülkelerinde kan ve barut kokusu vardır. Bunu bazıları çok saftirik bir şekilde İslâm ülkelerinin gelişmemişliğine ve eğitimsizliğine bağlıyor. Hiç alakası yok. Buralardaki son hayat belirtisini de ortadan kaldırmaya yönelik saldırılar bunlar. İnşallah İslâm ahlak ve fazileti bu dünya düzeninde bizim için tutunulacak tek daldır. Zaten başka bir düşünce, bir kıpırdanış hareketi dünyada yok.


Uğur Mantu: Biraz da Dergâh dergisinden bahsetmenizi rica edeceğim. Dergâh nasıl hayata geçti?

Mustafa Kutlu: Dergâh dergisinin öncesinde Nurettin Topçu’nun Fikir ve Sanatta Hareket dergisinin son dönemine yetiştim ve derginin on iki ciltlik çıkışına katıldım. Daha sonra Dergâh yayınlarının aylık bir mevkutesi olarak Dergâh dergisi kuruldu. Bunu ben planladım. İddiasız, manifestosu olmayan bir dergi. Sadece Dergâh yayınlarının varlığını gösteren, reklâm alıp vermeyen bir dergi. Ama, İsmet Özel, Beşir Ayvazoğlu gibi değerli arkadaşların dergiye katılımıyla benim ummadığım bir şekilde özellikle edebiyat fakültelerinde ilgi gören, sözü dinlenen bir dergi oldu. Bu varlık on yedi yıldır sürüyor. Dergide iki kuşak yetişti. Şimdi üçüncü kuşak yetişiyor. Dergilerin de böyle bir zemini olduğu kanaatindeyim. Bir mesaj kaygısı olmasa da biz Hareket dergisinden geldiğimiz için zımnen zaten Dergâh dergisi de mazisinde kalan bu değerleri savunmaya devam ediyor.

Dergâh Kitabevi’nin açılışında Nurettin Topçu ve Mustafa Kutlu

Uğur Mantu: Yazı hayatınızın farklı bir penceresi olan köşe yazarlığınız üzerinde de konuşalım. Bu serüven nasıl başladı?

Mustafa Kutlu: Yeni Şafak gazetesini çıkaranlar benim arkadaşlarımdı (Yusuf Ziya Özkan ve diğerleri). Bu gazete çıktığı sırada bu arkadaşlar İsmail Kara ve benden gazetede yazmamızı istediler. Onların ısrarıyla kültür sayfasında yazmaya başladım. O gün bu gündür yazmaya devam ediyorum. Yazılarımda Türkiye meselelerini ihmal etmeyen, kültüre önem veren bir tutum benimsedim. Bu yazılarım daha sonra kitap haline gelebilir. Epeyi İstanbul yazısı yazdım. Şehir yazıları gündemde yokken ben şehir yazıları yazıyordum. Bu konuda öncü olduğum kanaatindeyim. Benden sonra birçok yazar şehir yazısı yazdı ve kitaplar çıktı. Spor yazarlığı ise tamamen bir tesadüf eseridir. Yeni Şafak gazetesinin spor sayfaları çok kötü çıkıyordu. Ben de “Bu spor sayfasını ya güzelleştirelim ya da kaldıralım” dedim. Güzelleştirmek için elde imkânları yoktu. Oraya ayıracak bütçeleri yoktu. Yazarların spor yazıları yazmaları moda olmuştu. Ben de yazmaya başladım. Ama arkama dönüp baktığımda benden başka yazan kalmadığını gördüm. Dolayısıyla ben havuza itildim. Ama bundan pişman değilim. Ben futbol oynamış, futbolla ilgili hâlâ çalışmaları olan yan fanatik bir Fenerbahçeliyim. Bu yazıları bir hikâyecinin futbol yazıları olarak kabul etmek gerekir.

Uğur Mantu: Peki bu Fenerbahçelilik nereden geliyor?

Mustafa Kutlu: Çocukluktan geliyor. Çocukluğumda mahallemizde hiç bisiklet yoktu. Daha sonra ben ilkokuldayken, lisede okuyan Yılmaz ağabey diye biri geldi. Yale marka yeşil bir bisikleti vardı. Fenerbahçeli olanı bir tur bisiklete bindiriyordu. Tüm mahalle çocuklan bisiklete binebilmek için Fenerbahçeli olmuştuk.


Uğur Mantu: Şu an yayınlanacak olan yeni kitabınız hakkında bize biraz bilgi verebilir misiniz?

Mustafa Kutlu: Bu konuda detaylı bir bilgi veremem. Ama bu bir uzun hikâye olmayacak, içinde birbirinden bağımsız üç tane uzun hikâye olan 180- 200 sayfalık bir kitap olacak. Mustafa Kutlu okurları benden her yıl kitap bekliyorlar. Allah sağlık verirse bu kitabın basıldığını görürüm. Okurlar yine güzel bir Mustafa Kutlu kitabı okuyacaklar.

Uğur Mantu: Mustafa Kutlu son nefesine kadar yazarlığa devam edecek mi?

Allah güç verdiği müddetçe yazmaya devam edeceğim.

Mustafa Kutlu: Allah güç verdiği müddetçe yazmaya devam edeceğim. Çünkü her insanın üzerine Allah’ın yüklediği bir misyon var. Ömrü olduğu sürece insan ona verilen kıymetlerle Hakk’a ve halka hizmet etmek durumundadır.

Uğur Mantu: Biz de sizin yazdığınız kitapları zevkle okumaya devam edeceğiz.

Yukarıdaki Mustafa Kutlu röportajı, İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde öğrenci olduğu dönemde Uğur Mantu tarafından hazırladığı bir ödev dolayısıyla Mayıs 2006’da yapılmıştır.  Prof. Dr. Muhammet Yelten tarafından yazılan Türk Dili ve Anlatım Bilgileri  (Doğu Kütüphanesi, İstanbul, 5. bs. 2012) adlı kitapta bu röportaja yer verilmiştir. İşbu röportaj, söz konusu kitapta yer alan metnin gözden geçirilmiş hâlini ihtiva etmektedir. 
Kaynak:https://www.academia.edu/20157803/Mustafa_KUTLU_ile_R%C3%B6portaj

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: İçerikte Kopyalama Yasaktır. ©️ Bu yazının her türlü telif hakkı yazarın kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
  • No products in the cart.
Sohbeti aç
Canlı Destek