Prof. Dr. Nevzat Tarhan verdiği son röportajda insanoğlunun stresle başa çıkma yollarından, evlilikte esnekliğe, çocuklarımızın teknoloji ile ilişkisinden ideal insana kadar pek çok konuda önemli tavsiyelerde bulundu.
Şule Tezel, bu röportajı sizler için yazıya döktü, netyazı ekibi sizler için kesitler hazırladı. Keyifli okumalar dileriz…
Güzel İnsan Modeli kitabınızda ‘Çağımızda insanı strese açık tutan en önemli şey amaçsızlıktır.’ diyorsunuz.
‘’Hayat bir yolculuksa o hayat yolculuğunda insan limandan çıkan gemi gibidir. Limandan çıkan geminin amacı varsa rüzgâr ona hizmet eder eğer amacı yoksa rüzgâr onu sürükler istediği yere. Tıpkı insan da bunun gibi hayat yoluna çıktığında nereye gideceğini bilmesi gerekir, nasıl bir yol izleyeceğini bilmesi gerekir ve nerede olduğunu bilmesi gerekir bir insanın. Eğer bunları bilirse o insan kendini harcamamış olur, kendini kaybetmemiş olur hem de hayatına anlam katar. Hayatın sonuna geldiği zaman bir insan şu soruyu sorabiliyorsa ben niçin yaşadım, hayatın anlamı neydi hayatıma nasıl bir anlam kattım? Bu hayatın sonuna gelen bir insan hem kendi kazançlı çıkmış olur, hem de yaşadığı topluma katkı sağlamış olur bunu diyebiliyorsa.
Bir insan hayatı boyunca hep kendisi için çalışmışsa, yaşadığı topluma bir şey katmamışsa o insanın kapasitesi o kadar demektir. Bir insanın kapasitesi o insanın hedefleri ve gayreti nispetindedir. Bu nedenle o insanın büyüklüğünü vizyonunu o gösterir. Bu nedenle gençlere şunu söylüyoruz hep hayatın sonuna geldiğin zaman nasıl anılmak istiyorsun bunu düşün, mezar taşına ne yazılmasını istiyorsun bunu düşün. Eğer iyi bir şeyler yazdırabiliyorsan sen insanlık vasfına uygun yaşamışsın demektir
Bilinçli Genç Olmak kitabınızda ‘Mutlu insanlar her şeyin en iyisine sahip olanlar değil sahip olduklarını en iyi şekilde değerlendirenlerdir’ diyorsunuz.
‘’Bir insan hayatında karar verirken üç konuda denge sağlaması gerekir: idealizm, realizm ve aktivizm. İdealist insanın gelecekle ilgili bir hedefi vardır, en mükemmel olmalıyım, en iyi olmalıyım şeklinde ama Hz. Mevlana’nın pergel metaforunda olduğu gibi bir ayağı yerde olursa ancak idealler kıymetli olur, bir ayağı yerde değilse yani rasyonel değilse ve gerçekçi değilse, realizm yönü zayıfsa hayal kurar, kurar, kurar… ve hiçbir şey yapamaz. Bunun için idealizm ve realizm bir arada olmalı ama bu ikisi de yetmiyor, üçüncüsü aktivizm olması gerekiyor.
Kişi hayatında yaptığı idealler için zihinsel çile çekecek mi, bir çilesi, derdi olacak mı? Bununla ilgili geleceğe baktığı yahut geçmişe baktığı zaman insan hayatında iyi ki bunları yaptım diyebilecek mi bunu söyleyebilmesi mühim. Bunu yapabilmesi için bir insanın kendini tanıması birinci şart. İkinci şartı gelecekle ilgili bir projeksiyonu olması, hedeflerinin olması. Üçüncüsü de burada daha iyiden yardım alması bir kimsenin.
Bunu yapabilirse bir insan daha az yanılır daha doğru kararlar verir. Hayat yolunda ilerlerken insan doğru süreci, yolu kullanmış olur. Hatta şöyle bir söz vardır
‘Başkasının gölgesinde olanın kendi gölgesi olmaz’
diye. Bu söz doğrudur. Kişiye girişimcilik, bireysellik öğretiriz ama bir insanın bir ışık kaynağından da faydalanması gerekiyor. Herkes her şeyi bilemez ki. Biz ışık kaynağının çok dibinde olursak kendi gölgemiz olmaz, ışık kaynağından çok uzakta olursak yine kendi gölgemiz olmaz. Tarihteki güzel fikirler sağlayan, güzel örnekleri olan, hikâyeleri olan ve bize rol model olabilecek kişilerden faydalanalım ama kendimiz olalım. Bunu seçebilirse insan, mükemmeli yakalayabilir. Yoksa hiç kimse dört dörtlük değildir. Dört dörtlük olmak hoştur, arzu edilir ama başarı ayrıntıda olduğu gibi şeytan da ayrıntıdadır. Başarı neden ayrıntıda? Amaca yönelik bir insanın yol haritası varsa, ayrıntıyı görür başarıya götürür. Amacı olmayan bir insan da bir ayrıntıya takılır, harcanır gider.’’
Bilinçli Genç Olmak kitabınızda ‘Bilgisayar ve interneti eğlence amacı ile haftada 20 saatten fazla kullanıyorsan tehlike başlamıştır demektir. Aileler, çocuklarının sokaktaki tehlikelerden uzak durması için oyun bağımlısı olmasını göz ardı edebiliyor’ diyorsunuz. Bu konudaki yorumunuz nedir?
‘’Haftada 20 saat derken bu genellikle bir insanın oyunla ilgili veya internetle ilgili geçirdiği zaman önemli. Bizim internet kullanımının güvenli olup olmadığının en önemli ölçüsü: bu kişinin hayatındaki tek ilgi alanı bu mu değil mi? Kişinin hayatındaki tek ilgi alanı internet kullanımı değilse ve interneti günde 3 saat gibi, belli bir amaca yönelik kullanıyorsa bundan korkmamak gerekir. Genellikle bu yaş grubuna göre değişiyor. Ergenlik öncesinde, ergenlikte ve erişkinlikte farklıdır.
Ergenlik öncesi çocuklar internet kullanımı konusunda çok daha internetin içine doğdu, yeni kuşaktır bunlar. Bu nedenle internet kullanımı onların artık bir rutini olmuştur. Bunu bilmek gerekiyor. Ondan uzaklaştırmak yerine onları internet amaç değil araçtır, kişinin bir hedefi vardır. Diyelim günü planlamayı öğretirsek, internet tuzağından kurtarırız gençleri. Günü planlamayı öğretemiyoruz. Zaman yönetimi ve dikkat yönetimini gençlere öğretebilirsek eğer internetin tuzaklarından kurtulur. Mesela internette kısa bir videoyu seyredersin arkasından başka biri başka biri… Bakıyorsun saatler geçmiş, fazla bir şey öğrenmezsin mesela hoşça vakit geçirir ama birçok daha önemli işini kaybeder, birçok fırsatı kaçırır. Okula geç kalır, dersine çalışamaz gibi. Bunu önleyebilmesi için kişinin zaman yönetimiyle ilgili becerisi olması gerekiyor.
Biz gençlere zaman yönetimi öğretemezsek kendini yönetmeyi öğretemeyiz. Hep söylenir, paranın bile telafisi vardır ama zamanın yoktur geri gelmiyor çünkü. İkinci edinilmesi gereken şey de dikkat yönetimi. Dikkat sizindir, başkasının değil. Hatta bu internet mecralarının meşhur bir sloganıdır ‘Tek rakibimiz uyku’ diyor. Yani uykunun dışında her şeyi biz kendi çıkarımız için kullanırız diyor Google, ikna laboratuvarı kuruyor.
İnsanları nasıl ikna ederek çeşitli şekilde ilgiyi çekerim. İnternet tuzağına karşı çocuklarımızı korumak istiyorsak önce kendimiz örnek olacağız. Adamın birisi az konuşmanın faziletlerine dair 3 saat konuşmuş. İnternet zararlı diye saatlerce konuş ama çocuğuna ama sen ona evde uymuyorsan hiçbir faydası yok. Onun için ebeveyn önemli ve ebeveyn gözetimi önemli. Çocuk internetle ilgilenebilir ergenlik öncesi ama ebeveyn gözetimi, ebeveynle yanlışı konuşarak, doğruyu konuşarak, internetteki oyunlarla ilgili çocuğunuzla ilgili analizler yaparak, yanlışları gerekçeleriyle neden yanlış neden doğru diye konuşursa internet böyle bir durumda bize hizmete, faydaya vesile olur.
Onbeş yaşından sonrası için ergenlerde artık özerklik duygusu ön plana çıktığı için böyle durumlarda ergen hem aileye ait olmak ister hem de kendisi olmak, özerk olmak ister. Buna saygı duymak gerekiyor. Yanlışı varsa anne/babanın uyarı vazifesi var ama anne burada müdire hanım, baba başöğretmen olmayacak. Burada onunla yatay ilişki kurarak, gerekçeleriyle birlikte hayır diyeceğiz ama buna rağmen yanlış devam ederse sonuçlarına katlanmayı, davranışının doğal sonucunu öğretmek gerekiyor çocuğa.
Her dediğine evet demediğimiz zaman küçük yaştan itibaren belli bir disiplinde olur. Çocuk eğitimi elinizde sabun tutmak gibidir. Fazla sıkarsanız kayar gider fazla gevşek tutarsanız da kaçar gider. Tatlı bir disiplin gerekiyor. Hatta biz buna içinde sevgi olan disiplin diyoruz. Eğer evde içinde sevgi olan disiplin varsa çocuklar internetle oynar oynar bırakır hiç korkmayın.
Mutlu Evlilik Psikolojisi kitabınızda ‘Ortak amaçlar ve beklentiler eşlerden birinin diğerini tahakküm altına almasına neden olmamalıdır. İki taraf da kendini özgür hissetmeli, kişiliğini yaşamalıdır.’ diyorsunuz. Kadın ve erkeklerin evlilikten beklentileri nelerdir?
‘’Bazen nikâhlarda konuşmaya çağırıyorlar, ben orada şöyle söylüyorum: ‘Şu anda aile birliğini kurdunuz, hayatın gerçeklerine hoş geldiniz.’ Çünkü evlendikten sonraki dönemle evlenmeden önceki dönem farklı bir iklimdir, farklı bir boyuttur. Evlenmeden önce gözünüzü dört açın ama evlendikten sonra artık yarım açın çünkü evlenen kişiler birbirlerini tanıma konusunda, anlama konusunda duyguların baskın olduğu bir dönemden geliyorlar. Hayatın gerçekleri onları bazı hatalar yapmaya itiyor. Onun için 4S kuralı vardır: sevgi, saygı, sabır, sadakat. Bu 4S kuralına taraflar iyi uyuyorlarsa, bunlara uygun bir yaşam felsefeleri varsa böyle durumlarda o evlilik sağlıklı yürüyor, evlilikte kriz olsa bile kolay aşılıyor çünkü sorun çözme stili geliştirebiliyorlar ama bu kural bu dört ayak zayıflamışsa problemleri çözmekte zorlanıyorlar. Bu nedenle evlilikte en önemli şey hatta şu örneği de veriyorum ben H2O biliyorsunuz hidrojen ve oksijen, atom olarak atmosferde özgürler, bağımsızlar. Bir araya gelince H2O su molekülü oluyor, ayrı bir yaşam formu haline geliyor. Hem evli olacağım hem kafama göre yaşayacağım diyorsanız bu olmaz. Onun için artık oksijen ve hidrojen olarak özgürlüğünüz gitti, ayrı bir yaşam formu oldunuz, artık susunuz, molekülsünüz, ben değil biz diyeceksiniz, iki gözle değil dört gözle göreceksiniz, iki kulak değil dört kulakla duyacaksınız. Eğer bunu yapabiliyorsanız dünya hayatı cennet hayatından bir bahçe olur size, bunu yapamıyorsanız cehennem bahçelerinden bir bahçe olur. Bunu yapabilmek de sizin elinizde diyebiliriz gençler özetle.
Evlilikte farklılıklarda uzlaşmak mümkün müdür?
Evlilikte altın orta nokta kuralı vardır. Altın orta nokta kuralında evlenen kişiler hep benim şartlarıma uyulacak, benim kurallarıma uyulacak derse benmerkezcidir. Belki karşı taraf taviz verirse bir müddet sessiz gider ama bir yerde patlar. Bakıyorsunuz evlilikle ilgili birçok konuda kişilik çatışması, ego savaşları var, onun arkasında fedakârlık yapan hep bir taraf ve karşı tarafta o fedakârlığı hak gibi gören diğer taraf ve bir müddet sonra bu bir kriz anında inceldiği yerden kopuyor.
Bunun için farklılıklar ve benzerlikler vardır çünkü evlenen kişiler farklı bir dünyadan gelmişler, farklı hayat senaryoları vardır. Evlendikten sonra kişilerin hayat senaryoları devam ediyor fakat aktörler değişiyor mesela annesinin yerine eş geliyor ilave kayınvalide kayınpeder ekleniyor. Kişinin hayat senaryolarını yeni aktörlere göre yeniden yazması lazım ama bakıyoruz kişiler evlendikten sonra aynı senaryoları aynı şekilde oynamak istiyorlar ve mental esneklik yok burada, düşünce katılığı var ve burada çatışma çıkıyor. Bunun için evlilikte en önemli şey mental flexibility dediğimiz düşünce esnekliğinin olabilmesi. Bunu yapabildiğimiz zaman altın orta noktada birleşilebiliyor yoksa taraflar hep benim şartlarıma uyacaksın, doğrularıma geleceksin dediği zaman böyle durumlarda muhakkak güç çatışması, ego savaşları oluyor. Benim dediğim, senin dediğin, benim annem, senin annen, ben haklıyım, sen haklısın, benim param, senin paran… Evlilik ilişkisi öyle bir ilişki ki rekabetçi bir ilişki değil. Batı kültürü dünyaya evliliği özellikle sosyal darwinizm etkisiyle rekabetçi bir ilişki haline getirdi. Hayat bir mücadeledir dedi, herkes birbiriyle yarışıyor dedi, rekabetçiliğe teşvik etti. Hâlbuki
Evlilikteki ilişkiler rekabetçi ilişki değil, karı-koca, anne-baba-çocuk ilişkisi rekabetçi değil tamamlayıcı ilişkidir. Benzerlikleri bulacaksınız, onu güçlendireceksiniz. Benzer olmayan taraflar için ne yapacağız böyle durumlarda? Onaylamama hakkımız var. Mesela bazen öyle hastalarımız oluyor, ne söylersek itiraz ediyor, seans bitiyor, 45 dakika geçiyor yine hiçbir noktada anlaşamamışız. Ona diyoruz ki çıkarken seninle hiçbir konuda anlaşamadığımız noktasında anlaştık değil mi, gülüyor ve bir sonraki seansa gelebiliyor çünkü orada anlaşma niyetini irsal etmiş oluyoruz. Evlilikte de öyledir anlaşamazsınız ama o çaba ve gayretin devam etmesi önemlidir.
Mesnevi Terapi kitabınızı okuyanlar bu kitapta neler bulacaklar?
‘’Mesnevi Terapi kitabında Mevlana’nın gerçekten çağları aşan bir vizyonu var. Mevlana’nın söylediği sözlerin halen geçerli olduğunu görüyoruz çünkü Mevlana bulunduğu zamanda bile eski sorulara yeni cevaplar vermiş. Bu sorular standart insanın günlük hayatındaki sorular. Hatta Hitit tabletlerinde gelin-kaynanayla ilgili yazışmalar var, düşünün milattan önce. Yani bunlar evrensel ihtiyaçlar, evrensel sorunlar. Mevlana evrensel zorluklara, ihtiyaçlara, sorunlara cevaplar vermiştir ve enteresan bir şekilde Mevlana’nın hep eleştirilen bir tarafı vardır, fazla müstehcen örnekler vermiştir, fazla farklı, aykırı gelen, insanın okuduğu zaman yüzü kızarıyor, öyle hikâyeleri var. Bunları ayrı bir kitap halinde çalışıyoruz, Mevlana neden bunu yapmış? Mevlana’nın genel toplumdaki mesajları dışında sıra dışı mesajları da vardır, ezber bozan hikâyeleri vardır. Enteresan bir insandır Mevlana, bunu yaparken insanların düşündüklerini değil düşünmediklerini, gördüklerini değil görmediklerini görmüş, onunla ilgili ciddi bir anoloji yapmış. Bir metafor üretiyor, bir hikaye, mecazi bir şey anlatıyor, oradan benzetme yaparak bir hakikati, insanın gizli bir problemini çözüyor.
Mevlana gerçekten sadece bir tasavvuf büyüğü değil aynı zamanda çağın hem âlimi olmuş hem arifi olmuş hem hikmet sahibi kişisi olmuş. Okullarda maalesef öğrencilere bir tasavvuf şairi diye öğretiliyor Mevlana, tasavvuf şairi demek Mevlana’yı küçültmektir. Mevlana bilgedir aynı zamanda çünkü aslında ihtiyaçları okumuş ona cevap vermiş, aynı zamanda hikmet sahibi hâkimdir, kavramları yeniden tanımlamış, yazmış. O çağın ihtiyacı olan değişen kavramları, paradigma dönüşümünü fark etmiş, yakalamış. Bu özellikleri nedeniyle âlim, arif, hakim vasıflarını birleştirmiş bir kimse, bu özellikleri birleştirdiği için de kıyamete kadar insanların Mevlana’ya ihtiyacı var.
Bu haber gzt ekibi tarafından Prof. Dr. Nevzat Tarhan ile yapılan röportajın metne dökümüdür. Röportajın tamamı için linke tıklayabilirsiniz.