Fatma küçük çapası ve küreğiyle toprağı eşiyordu. Topraktan çıkan şaşkın böceklere gülüyordu. Güneş ışığını kesmeye başlamıştı yine. Başını kaldırıp üzgünce baktı gökyüzüne. Akşam olmak üzereydi. Annesi seslendi içerden:
-Haydi, yemek vakti.
Akşam olunca oyunum yarım kalıyor diye düşündü Fatma. Bir yolunu bulmalıyım. Güneş gitmese akşam olmaz. Buldum! Güneşi kafese koymalıyım.
Babasının yaptığı kümesten ince teller kalmıştı. Fatma hemen onlardan güzel bir kafes yaptı. Ucuna ip bağlayıp fırlattı gökyüzüne. Zar zor sığdı güneş kafese. İpin ucu Fatma’nın elindeydi, güneş istemese de.
Güneş o kadar üzüldü ki her yeri bulutlar kapladı. Hava birden serinledi ve şıpır şıpır yağmur başladı. Çaresiz eve yürüdü Fatma. Hayret, akşam sefaları açmamıştı daha. Güneşin ipini odasının penceresine bağladı. Namazı bekleyen dedesinin yanına uğradı.
Mustafa dede ellerini dizine koymuş sedirde oturuyordu. Beyaz sakalanı oynatarak söylenip duruyordu.
-Allah Allah, kararmadı bir türlü hava. Abdestimi aldım bekliyorum ama, kılmayacağım namazı on dakikaya hava kararmazsa.
Mustafa dede, sürekli tehditkar konuşurdu. ‘Çorabımı getirmezsen harçlık alamazsın, benim dizim bitmeden, çizgi film izleyemezsin.’ Ama bu kez kiminle konuştuğunu anlamadı.
-Boşuna bekleme, dedi Fatma. Bugün hava kararmayacak. Bundan sonra hep gündüz olacak.
-De get, canımı sıkma, şekerlemeleri göremezsin bir daha.
Kardeşi Mete oyun oynuyordu salonda, bir çadır yapmış girmişti masanın altına.
Ablasını görünce seslendi gururla;
-Baak, her yer karanlık olunca, kamp yapacağım tepe lambasıyla.
-Boşuna bekleme, dedi Fatma. Bugün hava kararmayacak. Bundan sonra hep gündüz olacak.
Mete’nin gözleri doldu birden ve ağlamaya başladı yüksek perdeden.
-Ühüü üüüü… Ben gece olsun istiyorum, her şeyi hazırladım kamp için bekliyorum.
Mutfağa, annesinin yanına gitti Fatma. Annesi masayı arka bahçeye hazırlardı. Hava kararınca gülümseyerek bahçe lambalarını yakardı. Bugün annesi biraz tuhaf görünüyordu. Kaşlarını çatarak saatine bakıyordu.
-Allah Allah, kararmadı bir türlü hava. Baban da gelemedi, nerede kaldı acaba?
Fatma’nın babası çiftlikte çalışırdı. Akşam olunca tavukları kümeslerine sokardı. Böylece mesaisi biter, eve dönerdi yürüyerek. Yolda cırcır böceklerinin sesini dinleyerek.
Babası dört gözle havanın kararmasını bekliyordu. Bir yandan da kendi kendine konuşuyordu.
-Allah Allah, kararmadı bir türlü hava. Hayvanlar da huysuzlandı neler oluyor acaba?
Fatma babası gecikince düşündü ve anladı o anda. Babası eve gelemezdi hava kararmazsa. Akşam sefaları açmaz, cırcır böcekleri ötmezdi. Herkes huzursuz olur, dedesi de şeker vermezdi.
Koşarak odasına gitti, özür diledi güneşten. Kafesini açıp saldı onu yeniden. Güneş neşelendi, iyice bir gerindi. Her akşam kaybolduğu tepenin arkasına yöneldi.
Fatma el salladı güneşe
-Güle güle. Yarın sabah görüşürüz. Şaşkın böceklere bakıp, hallerine gülüşürüz.
-Hoşçakal Fatma, başka ülkelere gitmeliyim acilen. Oradaki çocuklar da oynasınlar keyifle. Kuşlar ve ağaçlar da beni bekler dört gözle.
Fatma kafesin tellerini yuvarlayıp iç içe geçirdi. Saman ve toprakla doldurup böcek oteline çevirdi.
Evdeki boş akvaryuma yerleştirdi oteli. Artık sevdiği böcekleri gece gündüz görebilirdi.
Akşam sefaları açtı, dedesi namazını kıldı. Masa altındaki kampa ara veren Mete, babasının boynuna atladı.
Keyifle akşama yemeğini yediler. Cırcır böcekleri onlara şarkı söylediler.
3 Comments