Ayin karanlık yüzüyle alakali pek çok sehir efsanesi dolaşıyor etrafta. Eh hakli da sayılmaz bu efsaneleri fisildayanlar. Aya madem gidildi neden bir daha gidilmiyor? Marstan görüntü alinabilirken neden aydan alınamıyor. Aya gerçekten gidilmiş olunsaydi ABD şimdiye dek orayı tatil merkezine geçirmez miydi…falan filan fesmekan. Benim de konuyla alakali ilginç fikirlerim var. Orada yaşayan bir medeniyetle alakali. Ciddiyim. Hatta o kadar ciddiyim ki bunu Hikaye Anahtarcisi’bin yeni seruvenlerinde de yazacağım. Ya bizim de bir efsanemiz var herhalde
Çocuk sesinin bazı insanlara gürültü gibi geldiğini biliyorum. mahallede top oynayanları kovalayan amcalardan doğduğum mahallede de vardı. Şöyle birkaç cocuk top cevirse bu amcacik dışarıya küfür kıyamet çıkardı. Ihtiyardi.kocaman kocaman oğulları vardı. Sonra Allah bu amcaya ileri yaşına rağmen bir evlat daha nasip etti. Çocuk sesine kızan adam bebeği olunca çocukları paylamayi bıraktı. Evet evet doğru söylüyorum. ihtiyara Allah merhameti böyle hatırlattı ışte. Onları gören dede torun zannediyordu. Ne bilsinler bu oglancigin babasına merhameti hatırlatmak için geldiğini…
Bazi seyleri sorgulamadan kabul ediyoruz. Çocuk şarkıları olarak etrafta dolaşan çok gürültülü şarkıların çocuklara göre olduğunu düşünmemiz de böyle bir kabul galiba.. çocuklar için tasarlanan eğlence yerlerindeki müzikler sizce çocukların zevkine göre mi? Bence bayağı bayağı çocuklara “bak evladım bunları seveceksin bu senin muzigin” der gibi yapmışız. Halbuki müzik bağırmak çağırmak değildir. Bunları sürekli dinleyen çocuktan gel de yavaş yavaş tane tane konuşmasını bekle sonra… Bunun yerine türkü dinletin mesela… bir sürü civil civil türkü var. Hatta eglence merkezlerine gityiginizde de bu fikri paylasin. Paylasin paylasin korkmayin. Ruhlarına bu cızırtılı müziklerden daha iyi gelecektir.
Eskiden anadoluda besiklere toy otundan yapılmış bir kolye baglarlarmis. Bu kolye çok maharetliymis.çünkü anne gibi kokuyormus. Bu otta hafif ter yeşil ot ve baharat kokusu varmış. Bu kokuyu bilir misiniz? Tarim ve hayvancılıkla uğraşan birini tanıyorsunuz bilirsiniz. Böyle karmaşık kokuları olur. Güzel bir kokudur. Öyle otobüste terlenince oluşan fena ter kokusuna benzemez yani. Tabiat karismistir ona.
Işte besige takilan bu kolye sayesinde bebekcik annem buralarda bir yerde diye düşünerek hor hor uyurmus. Annecigi de tüm gün tarlada bagda bahçede calisirmis. Dün de ben otların arasında çalışan bazı kadınlar gördüm. Yanlarında çocukları da vardı. Cok guzeldiler. Eskiden beri tabiatla ugrasan insanlara ozeniyorum. Elimde degil. Teselli olmak için evin dört bir yanına toy otundan kolyeler mi assam?
Hikâye Anahtarcısı’nın ilk kitabı Tuhaflıklar Asansörü hazır. Onu yazarken odada heyecanla bir aşağı bir yukarı yürüyordum. Şabanla yani romanımızın kahramanıyla parıltılı maceralarımız oldu. Onun bir uzay mekiği gibi hızla hareket eden asansörde nasıl endişelendiğini izledim. Gaz maskesini takıp zehirli denizde seyahate çıktığında ben de onun ardından yol almaya çalıştım. Denizin yedi kat altında yaşayan, zarif Cunlarla tanıştım.
Artık Şaban benim evimde, yani bilgisayarımda yaşamıyor. Bir gün ekrandan başını uzatıp: “İlk kitap için bu kadar macera yeter ben başımdan geçenleri çocuklara anlatmaya gideceğim” dedi. Vedalaştık. İkinci kitaba kadar o çocukların kulaklarına fısıldayacak yaşadıklarını. Evet, şimdiden onu özlediğim doğrudur.