Hemingway’dan Abasıyanık’a, Poe’den Livaneli’ye Kedi/ Büşra Tümkaya

Jean Burden “Köpek düzyazıdır, kedi ise şiir.” diyor bir yazısında. Kedi edebiyatı üzerine okumalar yapan Büşra Tümkaya bu kez kedi argümanı üzerinde duruyor. Sizce yazarlar kediler hakkında neler düşünmüş, onlara metinlerinde nasıl yer vermiştir dersiniz? Gelin beraber okuyalım…

Dünya edebiyatında birçok görsel ve yazınsal eserde kedi figürü karşımıza çıkar. Bazen yan karakter olarak bazen de tablonun veya metnin esas yüzü olarak yer alır. Kediler hayatta kalma becerileri, insansı halleri, gizemli tavırlarıyla edebi eserlerde tercih edilen bir argüman olmuştur. Ernest Hemingway’in  “Yağmurdaki Kedi” öyküsü de sembollerle ve kelime oyunlarıyla doludur. Öyküyü şöyle özetleyebiliriz:

İtalya’da bir otel odasında Amerikalı bir çift konaklamaktadır.  Genç kadın otel odasının penceresinden dışarıya bakarken  yağmur altında bir kedi görür. Onu korumak ve sahiplenmek ister fakat hayvan kaybolur. O esnada kitap okumaya devam eden kocayla genç kadının konuşmaları, çiftin ilişkisini gözler önüne serer. Kadın; topuz yapabileceği uzun saçlar, mum ışığında gümüş parıltılı yemek masası, bahar mevsimi, güzel hava ve  yeni elbiseler ister. Kocasıysa ona susması için okuyacak bir şeyler bulmasını önerir. Fakat kadın devam eder, “Bir kedi istiyorum, bir kedi istiyorum, şimdi bir kedi istiyorum, uzun saçlara ve herhangi bir eğlenceye sahip olamazsam bile bir kediye sahip olabilirim”. Sonra kadına,  yaşlı nazik otelci tarafından büyük bir kedi hediye edilir.

Öyküde bahsi geçen yağmur altındaki kediyi Amerikalı kadından başka kimse görmemiştir. Bu yüzden böyle bir kedinin zaten var olmadığı, sadece kadının kendi ilişkisindeki yoksunluklarından dolayı girdiği ruh halinde “yağmur altındaki kedi” sembolüyle özdeşim kurduğu iddia edilir. Kedi, kadının  bebek arzusu  ya da mutsuz  gerçekliğinden sıyrılma isteğidir. Hemingway  metnini derin ve anlaşılmaz olarak bırakmayı tercih etmiştir. Yağmurdaki kedi ve  otelci tarafından armağan edilen büyük kedi düğüm noktalarıdır. Yavru kedi kadının umutlarıysa,  diğer  kedi gerçekleşmeyen hayallerine bir tesellidir.

Sait Faik Abasıyanık da Semaver  kitabında yer alan “Bir Kıyının Dört Hikayesi” adlı öyküsünde kedilerden bahseder. Yazar bu bölümde bir insanın tekme atarak önüne savurduğu kediyi konu almıştır. Kedilerin vahşi tabiatlarını,  ada şartlarında aç kalmalarını ve sahipleri tarafından terk edilmelerini anlatır. Avını yakalamak için denizi seyrederken insanın keyfî merhametsizliğiyle karşılaşan kedi, bir süreliğine anlatıcıya sığınmıştır. Ardından vahşi tabiatına geri döner.

“Bana öyle geldi ki elimi ağzındaki balığı almak için uzatsam kedi, yarı yarıya unuttuğu vahşetini, iptidai vahşetini, birdenbire denizin içine düşüp tekrar fırladığı andaki aksülamelle hatırlayacak ve belki de benden bir parçayı, ağzındaki balığı yer gibi vahşetle yiyecekti.”

Bu sözlerden sonra anlatıcı, kedinin zahmetle yakaladığı balığını rahat yemesi için oradan ayrılır. Vahşilik anlatıcı tarafından ürkütücü tasvir edilse de üslupta kedinin fıtratına saygı hatta bu fıtratı kaybetmesi durumunda üzüntü duygusu hakimdir. Çünkü kedi metinde doğal olanın sembolüdür.

Zülfü Livaneli’nin “Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm” adlı kitabında kullanılan kedi argümanı, karakterin değişim sürecinde özdeşlik kuruduğu ve hatta model aldığı bir varlıktır.  Sami karakteri önceden başkalarını kendine bağlama çabası içinde olan, başını okşatmaya sevgi sıcaklık duymaya ihtiyaç duyan, insanların bacaklarına sürtünmeyi, kuyruğuyla birlikte tüylü kıçını da sallayarak sevimli görünmeye gayret eden bir köpek olduğunu anlatır.[1] Ama artık bir kedi olmaya karar vermiştir. Uzak denetimli soğukkanlı ve güçlü bir kedi. Livaneli ilerleyen sayfalarda, karakteriyle kedi argümanı arasındaki özdeşimi arttırmış ve Sirikit adlı kedinin bir tavşan avlamasıyla Sami’ye yeni bir düşünce aşılamıştır ki bu düşünce karakter için kırılma noktasıdır. Sirikit bir tavşanı tek ısırıkta öldürür ve karakter bu olay karşısında düşünmeye kendini sorgulamaya başlar. Vardığı sonuç ise; av olmak istemiyorsa avcı olmak, öldürülmek istemiyorsa öldürmektir.

Livaneli’nin kedisi hikayenin kavşaklarına sokak lambası gibi yerleşmiştir. Yazar; olaylar akıp giderken size göstermek istediği hakikatleri bu figürle aydınlatır. Kediye verilen rol; soğukkanlılık ve her türlü ihtiyaçtan müstağni asil vahşi bir fıtrata sahip olmaktır.  

Edgar Allan Poe’nin “Kara Kedi” adlı hikayesinde de ürpertici bir hava hakimdir. Anlatıcı, kedisinin önce gözünü oymuş ardından kedinin boynuna ip geçirip asmıştır. Pişmanlıkla haz arasında gidip gelen karakter nihayetinde o sınırı aşar ve eşini öldürür. Bu cinayetin gün yüzüne çıkmasını da başka bir kedi sağlayacaktır. Hikaye kötülük dürtüsüyle ilgili anlatıcının dilinden tahliller de yapar. “Ruhun kendini şaşırtmaya, kendi doğasına şiddeti sunmaya-yanlış için yanlış yapmaya- duyduğu akıl almaz arzu, bu eziyeti sürdürmek istememe neden oldu.” [2]

Poe kötülüğün çıkış nedenlerini hikayesinde “haz” duygusuna bağlamıştır ki bu “sebepsiz kötülük” kategorisine alınabilir.  Sebepsiz kötülük saf kötülüktür. Kötülüğü besleyen ilk eylem sahibine güvenen hayvanın gözünün yine sahibi tarafından oyulmasıdır. Nihayetinde bu haz bir insanı öldürmek kemaline ulaşır. Böylelikle Poe, korku ve uğursuzluk imgesi olarak kullanılan kara kediyi saf insan kötülüğüyle beraber sunarak, kara kedi imgesini aklamış da sayılır. 

Sonuç olarak kediler;  edebi eserlerde çeşitli anlamlara sahip argümanlar olarak yer alır. Hemingway’in hikayesinde, kocası ile mutsuz olan kadın için “istediği bütün güzel şeylerin” sembolüdür. Abasıyanık,  kedi figürüyle kaybedilen doğal ve fıtri hayata atıf yapar. Livaneli’nin romanında kedi nevroz olarak bedenlenmiştir. Poe da kara kedisini saf insan kötülüğüyle beraber sunarak okuyucunun zihninde sorular oluşturmaktadır.


[1]  Livaneli- bir kedi bir adam bir ölüm- doğan kitap say. 32

[2] Edgar Allen Poe- Kara Kedi-Karbon Kitaplar- say.9

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: İçerikte Kopyalama Yasaktır. ©️ Bu yazının her türlü telif hakkı yazarın kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
  • No products in the cart.
Sohbeti aç
Canlı Destek