Dikkat Yazar Çıkabilir/ Elif Solmaz Çağlıyan

Ketebe’nin hazırladığı Frankfurt Dersleri serisinden “Dikkat Yazar Var” kitabının incelemesi okumaya ne dersiniz? Bu yazıda “İyi yazmanın önünde hangi engeller vardır? Coğrafyadan coğrafyaya yazma becerisi ve karşılaşılan zorluklar farklılık gösterir mi?” gibi sorulara cevap bulacasınız.

Elif Solmaz Çağlıyan bizler için hazırladı. Keyifli okumalar…

Çocukluğunu hatırlamamak, içinde ne taşıdığını bilmediğin bir sandığı, sırtında taşımaya mahkûm olmak demektir.

                                                                                                                                                                     Jurek BECKER   

Frankfurt Dersleri, Almanya’nın Goethe Üniversitesi tarafından 1959 yılında başlatılıyor. Bu dersler yazarla okur arasında köprü olma özelliği taşımakla beraber, Alman edebiyatına dair önemli tarihsel bilgilere de içeriyor. Ketebe Yayınları, edebiyat dünyasında önemli yer tutan bu dersleri, Türkçemize kazandırarak değerli bir çalışmaya imza atıyor. Jurek Becker’ın  “Dikkat Yazar Var” adlı eseri de Ahmet Sarı ve Şahbender Çoraklı çevirileriyle bizlere ulaşıyor.

Bu eserde, Becker gibi önce gettoda yaşayıp, sonra Nazi toplama kamplarında çocukluğu geçmiş olan bir yazarın, daha sonrasında da kolay geçmeyen yazarlık serüvenine şahitlik ediyoruz. Bölünmüş Nazi Almanya’sının her iki tarafında da yaşamış olan Polonya asıllı yazar, edebiyatın imkânı meselesini irdeliyor. Doğu Almanya’daki sansür ile Batı Almanya’daki piyasanın birbirini besleyen ve baltalayan yönlerine değiniyor. Anlatım olarak da metodik tarzdan uzak, samimi bir dil kullanıyor. Kendi deyimiyle kitabı bir ornitolog (kuş bilim uzmanı) diliyle değil, bizzat kuşun kendi diliyle anlatıyor.

Becker’a göre yazar ve eserlerinin kaderini belirleyen en önemli etken coğrafyadır. Yazarın içinde yetiştiği şartlar hem bireysel açıdan hem de toplumsal açıdan yaşanılan travmalar, yazarı da içinde bulunduğu edebiyat ortamını da etkiler. Jurek, daha iyi bir yazar olmasının önündeki engelleri anlatıyor. Fakat bunu kendini haklı çıkarma çabasıyla yapmıyor.

 İlk olarak dili öğrenme ve kullanma süreçlerinde yaşadığı zorluklardan bahsediyor. Bu zorluklar Becker’ı dil kullanımı konusunda aşırı kuralcı yapmış. Yazar, istese de aşamadığı bu kuralcılığının, dili kullanma özgürlüğüne ket vurduğunu söylüyor. Önündeki diğer engel de Doğu Alman yazarların ortak engeli olan sansür belası. Dr. Zeki Bayram “Jurek Becker” adlı makalesinde Doğu Almanya’daki sansürü şöyle özetliyor: Dönemin meclisi, ileri bir Alman kültürü için şekilcilikle mücadele edilmesi kararı alıyor. Bu “Sosyalist Gerçekçilik” adını verdikleri yeni görüş,  yazarların sanat değeri yüksek yapıtlar üretmelerine engel oluyor. Çünkü bu görüşün sanat doktrini, sanatçıların kendilerini ifade etme özgürlüklerini ellerinden aldığı gibi onları gerçekte olmayan bir iyimserliğe zorluyor. Bu da yazınsal gerçekliğin gereklerine hiç uymuyor.

 Becker tüm derslerinde sözü dönüp dolaşıp Doğu Alman edebiyatına getiriyor. Çünkü Becker’a göre Doğu Almanya’nın edebiyata sansürcü yaklaşımı, hem yazarın hem de okurun tutumunu şekillendiren bir ana unsur niteliğindedir. Zira Doğu’da sansüre rağmen aykırı eserler ortaya koyan yazarlar okur tarafından da değerli görülür. Eğer bir yazar, başkaldırı ve itirazdan uzak, sadece arzularını yazmışsa ya satın alınma arzusu güttüğü -ki bu tarz eserler Batı Alman piyasasında kendilerine yer buluyorlardı- ya da sansüre teslim olduğu şüphesine maruz kalır. Uzun yıllar Becker’la arkadaşlık yapmış olan Liberal Sanatlar ve Tıp Profesörü Sander L. Gilman, bu arada kalmışlık durumunu Becker’a kadar, bu kadar açık dile getiren kimsenin olmadığını söylüyor.

Becker’a göre Doğu Alman edebiyatını nasıl sansür şekillendiriyorsa, Batı Alman edebiyatını da “Piyasa/Sektör” şekillendiriyor. Batı Alman edebiyatı, arz talep üzerine kurulu. Doğu Alman edebiyatında olduğu gibi bir başkaldırıya, karşı koyuşa ihtiyaç olmadığı için sansüre de ihtiyaç duyulmamış. Batı’da, piyasanın dilini çözen, şimdinin diliyle fenomenliği yakalayanın kazandığı bir edebiyat ortamı hâkim. Bu durumu eleştiren Becker, öte yandan da sansürsüz bir ortamda bağımsız yayınevlerinin oluşmasını olumlu karşılıyor. Becker Doğu Almanya’da sansür ve çeşitli haksızlıklara dayanamayıp Batı Almanya’ya taşınıyor ama hiçbir zaman kendisini oraya ait hissedemiyor. Sansürden kaçıp piyasaya takılmak Becker’da hayal kırıklığına sebep oluyor.

Son kısımda yazar bir arkadaşıyla, kitapların vazgeçilmez görülmesi ve yazarların tutumları üzerine girdiği bir tartışmaya yer veriyor. Becker, bir yandan kendini de sorguladığı bu sonuçsuz diyalogla, okurla yazar arasında açılmış olan uçurumun derinliğine dikkat çekiyor. Bu tartışma bizi bir yazar tarafından bir okur tarafından bakmaya zorluyor. Becker, okurları, edebiyattaki yozlaşmanın kurbanları olarak gören arkadaşına, yazarların da bu yozlaşmanın kurbanlarından olduğunu anlatıyor. Fakat yine de temel başvuru kitapları dışındaki diğer tüm kitaplarını bodruma kaldıran arkadaşını ikna edemiyor. Becker bu sonuçsuz ve kendisini huzursuz eden tartışmayı bir yerde sonlandırsa da bu tartışmanın, kendi deyişiyle “Geleceğe inanan, kültürü korumaya layık bir değer olarak gören okurlar” ın zihninde devam etmesini arzuluyor. Çünkü Becker geçmişi unutmak istemeyen, unuttuklarını da yazarak hatırlamak isteyen bir yazar. Bunu da,  Alman kültür sözlüğü niteliğinde yayınlanan “Teks und Kritik” de yayınlanan röportajından öğreniyoruz.

Yaşadıklarını yazıp yazmadığı kendisine sorulduğunda Becker “Çocukluğumda yaşadıklarımı hatırlamıyorum. Çocukluğunu hatırlamamak içinde ne taşıdığını bilmediğin bir sandığı sırtında taşımaya mahkûm olmak demektir. Yaşlandıkça bu yük daha da ağır gelmeye başlıyor ve bu sandığın içinde ne olduğunu öğrenmek için sabırsızlanıyorsun.” Aynı zamanda senaryo yazarlığıyla da tanınan Becker’ın, üçleme diye anılan “Yalancı Jakob, Bronstein’in Çocukları, Boksör” adlı eserlerine bakıldığında da geçmişi ve kültürü aynı sandığa koyduğunu açıkça görüyoruz.

 Eseri okuduğumda içimden, çevirmenlerin yorumlarını içeren önsöz daha uzun olsaydı ve bu alanda çalışma çapmış kişiler olarak Ahmet Sarı ve Şahbender Çoraklı’nın hem Jurek Becker hem de eserleri hakkında daha çok ön bilgi edinebilseydim diye geçirdim. Peter Bichsel ’in yine Ketebe’den çıkan “Okur Anlatı” dersinde olduğu gibi,  derinden incelendiği zaman insana çok şey katan bu eseri de beğendiğimi ifade etmeliyim.

Elif Solmaz Çağlıyan’ın daha önce yazdığı incelemeyi de okuyabilirsiniz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: İçerikte Kopyalama Yasaktır. ©️ Bu yazının her türlü telif hakkı yazarın kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
  • No products in the cart.
Sohbeti aç
Canlı Destek