Değişen Güzellik Algımız/ Ayşegül Uyar

Bu topraklarda yaşayıp Leyla ile Mecnun efsanesini bilmeyen yoktur. Efsane odur ki Kays’ın uğruna Mecnun olduğu Leyla’yı görenler onun kara kuru bir kız olduğuna bakıp Ah Mecnun bu mudur Leyla?” demişler, peşine düşülüp âşık olunacak bir kız olmadığını îmâ etmişlerdir. Mecnun’un cevabı manidardır bilirsiniz: “Ona bir de benim gözümle bakın.”

Ayşegül uyar değişen güzellik algımızı yazdı. Keyifli okumalar dileriz.

Dursun Ali Tökel medeniyetlerin tanınmasında mitler ve mitolojilerin önemine vurgu yaptığı bir konuşmasında arketiplerimiz kadar zengin olduğumuzu belirtmiş, kültürel kodlarımızın bu arketiplerle şekillendiğini anlatmıştı. Leyla ile Mecnun efsanesindeki ona benim gözümle bakın cümlesi bizim medeniyetimizin güzele bakışını yansıtması açısından mühimdir. İslam Medeniyeti bakma değil görme üzerine kurulduğundan güzel de bizatihi güzel olması gereken değil güzel görülendir.

Âşık Veysel’in yıllardır söylene gelen

“Güzelliğin on para etmez

Bu bendeki aşk olmasa

Cümleleri de yine aynı arketipe göndermeden başka bir şey değildir.

Peki, nedir güzel: Sözlükler bir canlının, somut bir nesnenin veya soyut bir kavramın algısal bir haz duyumsatan, hoşnutluk veren özelliği şeklinde tanımlarlar. Tariften anlaşılacağı üzere güzellik içinde görecelik de taşıyan bir kavramdır.  Geçmişten günümüze toplumbilim, ruhbilim, kültürler üzerine yapılan incelemeler başta olmak üzere farklı disiplinlerin odak noktası haline gelen güzellik kavramı felsefenin de konuları içinde yer almıştır.

Güzeli konu edinen felsefî disiplin olarak karşımıza çıkan estetik, doğadaki ve sanattaki güzeli açıklamaya çalışmıştır. Tarihi olarak bakmak istersek antik çağa kadar gidip Platon’un güzellik hakkındaki düşüncelerine rahatlıkla ulaşabiliriz. İlahi aklın eşya alemindeki ışıltısı  olarak güzel tanımı yapan Planton’un ardından Hegel güzel için, mutlak ruhun tabiatta görüntü olarak yansımasıdır der. 19, yüzyıla gelindiğinde Kant güzelin sübjektif olduğunu vurgular. Kant aynı zamanda güzelin bakılana değil bakana göre belirlendiğini söyler. İlerleyen yıllarda estetiğin göreceli olduğu inancı yerine altın orana bırakacaktır. Böylece güzelliğin niceliği uzun yıllar tartışılacak, nesnel mi sübjektif mi olduğu üzerine tartışmalar yapılacaktır.

Günümüze gelirsek durum nedir? Sosyal medyada tıpkıbasım kitaplar gibi tıpkıbasım güzelleri görünce sizler de durup düşünmüyor musunuz? Yahut size güzel olarak sunulan bir şeye bakıp “İnsanlar gerçekten bunu güzel buluyor mu?” dediğiniz olmuyor mu?

20. yüzyıl itibariyle Amerika ve Avrupa eliyle güzellik algısının evrenselleştiğini ve yerel olanın gücünün ve etkisinin azaldığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bunda batıdan alınan teknoloji ile beraber pazarlanan popüler kültürün etkisi yadsınamaz. Sözün özü küresel dünyada yalnızca teknoloji değil kültür ticareti de yapılıyor.

Barbie bebeklerle büyüyen on yaş ve üzeri çocuklar hakkında yapılan araştırmalar çocukların kusursuz beden algısına sahip olduğunu ve ideal vücuda ulaşmak için gösterilmesi gereken çabanın ilk çocukluk çağlarına kadar gerilediğini gösteriyor. Araştırmalara göre 15 yaşına gelmiş bir çocuk ortalama 200 bin reklam izleyerek kadın güzelliğinin bir standardı olduğuna inanmaya başlıyor. Birkaç yıl sonra nasıl olduğu değil nasıl göründüğü mühim olan bir genç modeli ile karşılaşıyoruz.

Kadınların dünyasına girince kişinin kendi aksini görmesine yarayan araç olan aynanın bir metafora dönüştüğünü görüyoruz. “Aynalara küstüm” diyen kadınlar aslında kendi vücutları ile barışık olmadıklarını dile getiriyorlar. Buna şaşırıyor muyuz? Hayır. Çocukluğunda pamuk prenses kitaplarını okuyup, çizgi filmlerde aynalarla konuşan üvey anneyi izleyen çocuklar “Ayna ayna söyle bana, benden güzeli var mı bu dünyada?” cümlesini ve herkesten güzel olma alt bilincini de çoktan kazanmış oluyor.  Size abartı gelebilir belki ama on kadından yedisi kendini beğenmediğini itiraf ediyor.

Bütün gücünü kullanan medya eliyle kadınlar üzerindeki güzellik algısı çağımızda yeniden şekilleniyor. Kozmetik ürünlerle başlayan süreç bıçak altına yatıp estetik operasyonlara kucak dolusu para vererek neticeleniyor.  Kadın böylece endüstri çarklarının hızla dönmesini sağlayan baş aktör görevini de devr almış oluyor. Üstelik işin garibi estetik operasyonlar yapan doktorlar bunun da bir çeşit bağımlılık olduğunu ve bir kez yaptıranın devamını da mutlaka istediğini söylüyorlar.

Tuhaf mı geldi kulağınıza? Masamda bunları yazarken “Bu çaba insanın tanrıya kafa tutmasının bir değişik versiyonu olsa gerek.” diyorum. Mezarları şehir dışına taşıyan, kabirleri demir parmaklıklarla çeviren insanoğlunun yaşlanmaya direnişini görüyor musunuz siz de?

 “Ben kendimi olduğum gibi kabul ediyorum” cümlesi kendini beğenmeyen hemcinslerimiz için birer telkin olarak tavsiye ediliyor. Giderek artan kadın fetişizmi, teşhiri öyle meşrulaştırıyor ki bir kişi tarafından değil kamu tarafından beğenilme isteği toplumda hastalıklı bir ur gibi hızla yayılıyor. Gelinen noktada “Güzeller içinden bir seni seçtim” diyen şarkı mısralarını da garipsemiyoruz.

İşte beni şaşırtan bu sevgili okur!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: İçerikte Kopyalama Yasaktır. ©️ Bu yazının her türlü telif hakkı yazarın kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
  • No products in the cart.
Sohbeti aç
Canlı Destek