Bir Diriliş Eri: Sezai Karakoç/ Editör

Edebiyatımızın yapı taşlarından, şair, yazar, mütefekkir ve dava adamı Sezai Karakoç’un doğum günü bugün.

Resmi kayıtlara göre 22.01.1933’de doğan Ahmet Sezai Karakoç’un doğum günü münasebetiyle hem kısaca ondan bahsetmek hem de en çok sevilen şiirlerinden bir derleme sunmak istedik.

Keyifli okumalar dileriz…

22.01.1933 yılında Diyarbakır/ Ergani’de doğan Sezai Karakoç’un adı Muhammed Sezai koyulmuş fakat nüfusta yaşanan bir yanlışlıkla adı Ahmet Sezai olarak kayıtlara geçmiştir. İlkokulu Ergani’da, ortaokulu Maraş’ta okuyan Karakoç 1950’de Gaziantep Parasız Yatılı Lisesi’ni bitirdiğinde Felsefe Eğitimi almak istediğini söyler. Hedefleri ona İstanbul yollarını gösteriyor, babası ise İlahiyat okumasını istiyordur. Şartları düşününce İstanbul’da okumanın maddi olarak imkansız olacağını görüp burs imkanı bulunan Siyasal Bilgilere kayıt yaptırır. 1955 yılında Ankara Siyasal Bilgiler mezunu çiçeği burnunda bir memurdur.

SANATLA TANIŞMA:

Edebiyatla hassaten de şiirle meşguliyeti küçük yaşlarda başlayan Karakoç ortaokul sıralarında divanlardan beyitler ezberlemektedir. Ergani’de 2-3 yaşlarında pencereden izleyerek “sanat algımın ilk nüveleridir.” dediği kar yağışı Sezai Karakoç’taki dikkat ve merakın da ortaya çıkışıdır. Parasız yatılı olarak Maraş’ta okuduğu okul ve kaldığı pansiyon çocuk zihninin hayale dönüşen kıvrımlarından sanatın yeniden çıkışı ve alevlenişine de vesile olacaktır.

“Maraş çocuk yüreğimin ateş aldığı yer, belki ondan öncesi bir rüyaydı, bu ateş Maraş’ta yanmaya başladı. Oraya geldiğimde karşımda okul duruyordu, bu hayatımda gördüğüm ilk kaloriferli binaydı ve hayatımda ilk defa zeytin ağacını burada görüyordum. Harçlığım çok sınırlı olmasına rağmen kitaplar alıyor ve divan şiirlerini ezberliyordum. Henüz ortaokula gidiyorum bendnameler ezberliyor ve Mesnevi’yi anlamaya çalışıyordum bu çok erken bir uyanmaydı.”

Erken yaşta okuduğu divanlar mı yoksa etkisinde kaldığı Necip Fazıl’dan mı bilinmez metafizik bir şiire yönelir. Bunun yanında lise yılları batı edebiyatından örnekleri okuyarak, hikaye, roman, deneme, tiyatro gibi türler üzerine kafa yorarak geçer. Yine de bu yıllarda şair olmak gibi bir niyeti yoktur. Necip Fazıl’ı ve Büyük Doğu’yu takip etmektedir. İstanbul’da kaldığı kısacık süre boyunca Büyük Doğu ekibine gönüllü olarak katılmış bu arada Necip Fazıl ile tanışma fırsatı bulmuş, Ankara’da okuduğu yıllarda da üstadla arasındaki bağ hiç kopmamıştır.

İKİ ARKADAŞ, İKİ ŞAİR: KARAKOÇ VE SÜREYA

Sezai Karakoç’un fakülteden dönem arkadaşı Cemal Süreya’dır. Okul yılları bitip memuriyet hayatı başladığında da mektup arkadaşlığı yapacaklar hatta bir mektubunda arkadaşı Cemal’e gönderdiği balkon şiirini bir kaç hafta sonra Pazar Postası’nda görüp kızmıştır.

Cemal Süreya “99 Yüz” isimli kitabına arkadaşı Karakoç’u şu sözlerle tarif eder:

Bulgucu adam. Belki de ülkemizde tek bulgucu. Çok daha yetenekli bir Mehmet Akif’in tinsel görüntüsüyle adamakıllı dürüst bir Necip Fazıl’ınkini iç içe geçirin, yaklaşık bir Sezai Karakoç fotoğrafı elde edebilirsiniz.

Türkiye’de, özellikle sağın, özellikle de mukaddesatçı kesimin içinde yalnız. Bir başına. Hiçbir ortaklığa girmez. Dışarıda ve yukarıdadır. Düşüncesini de, öfkesini de hemen ortaya koyar. Ama yalnız olması yalnız kalma anlamında değil, diyorum. Yapısı öyle.

Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde birinci sınıf öğrencisiyken kendisine asistanlık önerilmiş, ama kabul etmemiştir. Kendisi için gazetede üst üste başyazı yazan Prof. Osman Turan’ın yüzüne bakmamıştır. Dışarıya karşı bağnaz değil. Her şeyi tartışabilirsiniz. Kimseyi küçük düşürmez. Ama bazı kişileri büyük düşürdüğü olmuştur. Öyle bir Müslüman ki Marx da bilir, Nietzsche de bilir, Rimbaud da bilir. Salvador Dali de sever. Nâzım da okur. Sıkışmış, sıkıştırılmış deha. Alçakgönülle katı yüksek uçuyor. Şemsiyesi yok.

1955-1973 yıllarında görevi gereği şehir şehir gezen, pek çok defa istifa edip yeniden memuriyete başlayan Karakoç, 1973 yılında memuriyeti bir daha görev almamak üzere bırakmıştır. İstanbul’da Diriliş Yayınları ve “Diriliş” dergisini kurmuş, yayınevinde kendi kitapları dışında bir kitap da basmamıştır. Karakoç, 1990 yılında “güller açan gül ağacı” amblemiyle Diriliş Partisini kurar. Onun kitaplarında anlattığı diriliş neslinin bir ayağı da siyasettir. Yedi yıl partinin genel başkanlığını yürütür. Ancak bu parti 19 Mart 1997’de üst üste iki defa genel seçime girmediği için kapatılır.

2006 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü ile ödüllendirilen şairimiz ödül törenine katılmayıp bir mektup gönderir. Bakanlığa, ödülün para kısmının kültür sanat işlerine harcanmasını, diğer kısmınınsa posta ile bildirdiği adrese yollanmasını rica eder. Karakoç, 2011 yılında Cumhurbaşkanlığı Edebiyat Ödülü’ne layık görülse de kendisine verilen plaket ve para ödülünü reddederek bu ödülü almaya da gitmez.

 2007 yılında Yüce Diriliş Partisini kuran ve hâlen partinin genel başkanlık görevini yürüten Karakoç, 2007 yılının nisan ayından bu yana her cumartesi akşamı, Yüce Diriliş Partisi İstanbul İl Başkanlığında değerlendirme konuşmaları yapmaktadır. 

ŞİİRLERİ

Hikaye, deneme, inceleme, düşünce yazıları ve piyesler yazan Sezai KARAKOÇ’un en çok sevilen şiirlerinden bazı bölümleri de sizler için seçtik….

KÖŞE
Saçlarını kimler için bölük bölük yapmışsın
Saçlarını ruhumun evliyalarınca örülen
Tarif edilmez güllerin yankısı gözlerin
Gözlerin kaç kişinin gözlerinde gezinir
Sen kaç köşeli yıldızsın

Fabrika dumanlarında resmin
Kirli ve temiz haritaları doldurmuşsun
Hatırasız ve geleceksiz bir iç deniz gibi
Aşka veda etmiş topraklarda durmuşsun

Benim geçmiş zaman içinde yan gelip yattığıma bakma
Ben geleceğin kara gözlü zalimlerindenim
Bir tek köşen bile ayrılmamışken bana
Var olan ve olacak olan bütün köşelerinin sahibi benim
Ben geleceğin kara gözlü zalimlerindenim
Sen kaç köşeli yıldızsın

KARA YILAN

Ben çiçek gibi taşımıyorum göğsümde aşkı
Ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum
Gelmiş dayanmışım demir kapısına sevdanın
Ben yaşamıyor gibi yaşamıyor gibi yaşıyorum
Ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum

Seni süt içmeğe çağırıyorum parmaklarımdan
Kara yılan kara yılan kara yılan kara yılan…

KAR

Allah kar gibi gökten yağınca
Karlar sıcak sıcak saçlarına değince
Başını önüne eğince
Benim bu şiirimi anlayacaksın

Bu adam o adam gelip gider
Senin ellerinde rüyam gelip geçer
Her affın içinde bir intikam gelir gider
Bu şiirimi anlayınca beni anlayacaksın

SÜRGÜN ÜLKEDEN BAŞKENTLER BAŞKENTİNE

Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır
Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır
Senden umut kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır

MONA ROSA

Akşamları gelir incir kuşları,
Konarlar bahçemin incirlerine.
Kiminin rengi ak kiminin sarı.
Ah beni vursalar bir kuş yerine.
Akşamları gelir incir kuşları.

Ki ben Mona Rosa bulurum seni
İncir kuşlarının bakışlarında.
Hayatla doldurur bu boş yelkeni.
O masum bakışların su kenarında.
Ki ben Mona Rosa bulurum seni.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: İçerikte Kopyalama Yasaktır. ©️ Bu yazının her türlü telif hakkı yazarın kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
  • No products in the cart.
Sohbeti aç
Canlı Destek