Ahmet Demir, İstanbul’da 23 Eylül 1986’da nefes almaya başladı. Çocukluk yıllarından itibaren resimler çizdi. Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi’nde eğitim aldı. Lise yıllarında dostlarıyla birlikte okullarına Sanat Atölyesi kazandırdılar, farklı sanat alanlarında çalışmalarda bulundular. İlk çizimleri “Seher Dergisi” sayfalarında yayımlandı. (okul dergisinde) Sanat hayatı böylelikle başlamış oldu.
Mezun olduktan sonra; Ayşe Şener Yurtseven’in Şule Çocuk’tan çıkan Konuşan Kitap ve Çocuklar İçin Kırk Hadis 1-2 ve Adem Dönmez’in Carpe Diem’de yayımlanan Sınır Tanımaz Gezginin Günlüğü kitaplarını resimledi. Çocuk dergileri, Semerkand ve Diyanet’e aylık çizgi romanları yayımlanmaya devam ediyor.
Ayşe Çipan, Çocuk Kitabı Resimleme atölyelerimizin eğitmeni, çizer Ahmet Demir’le kendi atölyesinde çocuk kitabı resimleme konusuna ilgi duyan, resim yapmayı seven, içindeki çocuğu kaybetmemiş herkesin ilgisini çekecek güzel bir röportaj yaptı.
Resimlerin ve çizgilerin dünyasını merak edenleri röportajımıza bekleriz.
Röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz Ahmet Bey, müsadenizle biraz geriye giderek başlamak istiyorum sorularıma. Resme ilginiz ilk ne zaman başladı? Çocukken de hayalinizdeki meslek resimle mi ilgiliydi?
Tabii, resme çocukken başladım, çok küçük yaşlardan itibaren resimler çizdim. Başta olağanüstü şeyler değildi, güneş, ev… Ama bunu sürekli hale getirip hem kendimi geliştirdim hem resmi daha çok sevdim. Karşılaştığım hocalar da bunu bana sevdirdi. Çevremde de örnek alabileceğim bir kişi vardı. Arkadaşımın babası ressamdı. İlginç bir şekilde yağlıboya ile başladım.
En zoruyla başlamışsınız.
Çünkü yanımda örnek oydu ve şu an baktığımda en zor olanla başlamışım. O sıralar bir çok malzemeyi kendimiz yapıyorduk, onları bile öğrenmiştim. Karşılaştığım resim hocaları ve sınıf arkadaşlarım da resmimi sevmeye başlayınca ilgim daha da arttı. Meslek olarak ne yapacağımı bilmiyordum ama.
Peki, çocuk kitabı resimleme işine yani mesleğe başlamanız nasıl oldu?
Hep resim öğretmeni dedik ama ilginçtir ki lise yıllarında edebiyat öğretmenimiz benim resimlerimi çocuk kitaplarında görebileceğimizi söylemişti. Hatta konuyla ilgili bir kişiye beni direk yönlendirdiğini hatırlıyorum. Asım Gültekin, yakın zamanda kaybettik. İlk işlerimi onun sayesinde yaptım diyebilirim. Yapılmayanı yapan bir insandı ve yapabileceğime beni Asım hoca inandırdı. O anlamda çok şey öğrendim kendisinden. İlk olarak, dört tane boyama kitabı yapmıştım, hemen ardından bir masal kitabı ve hadislerle ilgili bir etkinlik kitabı yapma imkânı buldum.
Bunların hepsi lise yıllarında mı oluyor?
Lise ve mezun olduktan sonraki sene. Lise çağında yedi kitapla çizim hayatıma başlamış oldum. Asım Gültekin’in bana ve çevremdeki pek çok kişiye çok katkısı oldu.
Peki, ilk resimlediğiniz kitapları düşündüğünüzde aklınıza gelen ilk karakter hangisi? İlk resimlediğiniz kitaptan ya da ilk karakterinizden bahseder misiniz?
Çocuk kitabı deyince masal kitapları daha öncelikli benim için. Boyama kitapları da elbette piyasada ama masal kitapları daha farklı. İlk kitabımın adı Konuşan Kitap’tı. Onur, konuşan kitabı kitapçının tozlu raflarından arayıp bulan bir çocuktu. Onur benim ilk karakterimdi ve şöyle derler ya kitabınızda ya da karakterinizde kendinizden bir şeyler olur. Evet. Onur’da benim kendi hislerim vardı. Kıyafet anlamında bile kendime benzettiğim yanları olmuştu.
Genelde çizerler, karakterlerine kendilerinden bir parça koyuyor sanıyorum. Sizde de böyle olmuş galiba.
Bu biraz doğal oluyor aslında. İnsan bir şey yaparken içindeki çocuğa ulaşıyor. Özellikle çocuk kitaplarında veya yapılan herhangi bir işte kendi içinden bir şeyler koyuyor ve zaten bu şekilde daha kıymetli hale geliyor. Yapay değil, doğal olmuş oluyor. Planlayarak değil de içinizden geldiği gibi yapmak bu işin güzelliğini arttırıyor.
Çocuk kitabı resimliyor, çocuklara daha yakın olacak, onların dünyasına yaklaşacak işler üretiyorsunuz. Peki, çocuklarla aranız nasıl, dünyayı onların gözünden görmek için neler yapıyorsunuz?
Çocukluğumdan beri çocuk olarak yaşamaya devam ediyorum. Çocuklarla hem atölyeler aracılığıyla hem de gündelik hayatta diyalog halindeyim. Herhangi bir yerde çocuk gördüğüm zaman -yanımda genelde malzemeler olur- onlarla resim çizerek iletişim kurmaya çalışıyorum ve bundan çok keyif alıyorum Çocuklarla onların birey olduğunu unutmadan, onların kullandığı ya da duyduğu kelimeleri seçerek konuşuyorum ve en önemlisi onların gözünden olaylara bakıyorum. Bu anlamda soruya da gelecek olursak çocuklarla iletişimi çok önemsiyorum.
Şimdiye kadar pek çok çocuk kitabı resimlediniz. Elbette hepsinin ayrı bir yeri vardır ama resmettiğiniz karakterler içinde özel bir yeri olan, kendinize yakın hissettiğiniz karakter hangisi?
Onur ilk karakter olduğu için güzeldi. En son yaptığım karakter de Meraklı Tomurcuk karakteri. O da birçok çocuk için etkiliydi. Bu anlamda her ikisi de benim için önemli yer tutuyor şu an biraz daha düşünsem şu karakter daha iyi mi diye aklımda kalan var mı?
Bizim son gördüğümüz Kamer karakteri var.
Kamer henüz kitaplaşmadığı için onu söylemiyorum ama Kamer karakterini ben sonradan keşfettim. Muhtemelen ileride etkisini göreceğim bir duygu olacaktır. Ama şöyle bir şey demek istiyorum aslında karakteri yaşıyoruz, kendimizden de bir şey katıyoruz. Çizdiğim karakter tarzı da kitaplar da bir şekilde değişiyor, hem tecrübeyle değişiyor, hem ben yaşadıkça, yaşım ilerledikçe değişiyor. En son çizdiğim karakter aslında tam anlamıyla adını koyamasak da -bu Kamer de olabilir, kedi bakıcısı kız da olabilir- baktığımız zaman yan yana koysak onların hepsi bir bütün olarak benim sevdiğim karakter. Bir nevi tarz, üslup da diyebiliriz. Bir kişinin karakteri nasıl oluşuyorsa, yeniden çizmiş bile olsam sorunuzun cevabını her birinde bulabiliyorum.
Bir işte başarılı olmak için çalışmanın, tekrarın gerekli olduğu herkesin malumu. Sizce çocuk resimleme işinde başarılı olmak için çalışmanın yanında neler gerekli?
Öncelikle çocuk seviyesinden bakabilmek. Buna Salih Zengin’in ifadesiyle “çocuk gözünden” de diyebiliriz, böyle bakabilmek önemli. Ben olaya başarı olarak bakmak istemiyorum. Bu işi iyi anlamak için çocuk gözüyle bakabilmek gerekli. Aslında o gözler bizim içimizde var. Hepimizin içinde birer çocuk var. Oradan bakıp onun gibi düşünebildiğimiz zaman iyi işler çıkartabiliriz. Ama tabi bu da kendi içinde parçalara ayrılıyor.
Mesela, 3-6 yaş grubuna bir iş yapmak istiyoruz onların kelimeleri anlamasıyla resmin uygulanması arasında ilginç bir ilişki var. Gözlemlerime göre mesela 2-3 yaş kol ve bacakları çizgi şeklinde ifade eder, yaş biraz ilerleyince kollar boyut kazanır, dikdörtgenimsi bir şekle girer ve vücudun bir yerinden çıkar. Çizim yapmak isteyenlere tavsiye olarak şunu söyleyebilirim. O çocuk çizgileri bu şekilde anlıyor. Nasıl konuşurken çocuğun duyduğu ve kullandığı kelimeleri seçip; anlaşmak için çabalıyorsak; çizim dilini de çocuğa göre ayarlayıp çalışmak gerekir. Böylece ortaya harika işler çıkabilir.
Bu anlamda yapılmış işler var. Baktığımız zaman “Aaa ne kadar çocuksu.” deriz ama onu kocaman bir insan çizmiş. Çocuğun baktığı çerçeveden bakıyor ve onun gibi çizmeyi deniyor aslında. Bu hususta Picasso’nun da bir sözü var. “Rafael gibi resim yapmak 4 yılımı, bir çocuk gibi çizmek bütün ömrümü aldı.” Yani bir çocuk dediğiniz zaman tek bir çocuğu değil çocukluğun evrelerini kastediyorum. Çocuklar farklı süreçlerden geçtiği için ömür boyu onların çizimine ulaşmamız kolay olmayabilir fakat kısmen onu yakalayabilirsek iyi işler çıkarabiliriz.
Kitabın yayın süreci nasıl ilerliyor peki? Bize biraz işin mutfağından bahseder misiniz?
Çizimler yayın sürecine geçtiği zaman şöyle bir durum oluyor. Aslında çok duygusal bir iş yapıyoruz her şey kâğıt ile sizin aranızda. İçinizden geldiği gibi ama bunun bir de yayıncı boyutu var.
Yayıncıya ben fazla fırsat bırakmamaya çalışıyorum. Çizdiğim resmi son haline, en iyi olma noktasına kadar getirip yazıların yeri bile kafamda belli olacak şekilde bir deneme çizimi yapıp onlara veriyorum. Tabi bunu şu an yapabiliyorum. Yeri gelmişken söyleyelim. İlk kitabım çıktığından bu yana 16 yıl oldu. Artık ortaya koyduğum şey ne kadar karşı tarafın işini görecek ya da tatmin edecek bunları öncesinde planlama imkânı buluyorum.
Size gelen hikâyeleri kitaplaştırmak için herhangi bir kriteriniz var mı? Her hikâye için deneme çizimi yapmaya başlar mısınız yoksa hikâyeyi okuduktan sonra bu benim için uygun ya da değil diyor musunuz?
Ben bu işte uzun yıllardır uğraştığım, farklı yaş gruplarına dijital, geleneksel çizimler yaptığım için hayır demek gibi bir imkânım yok. Hayır demem için elimde yetişmeyecek bir iş olması gerek. Ancak, yazarla çizerin ürünleri uyuşmayabilir, tarz uyumu, ruh anlamında bir uyum olmazsa ve o işin sürmeyeceğini hissedersen o zaman geri çeviririm. Çizimle yazı bunu hissettirir bize. İçeriği okuduğumda bazen onu yapamayacağımı hissederim. Aslında başından beri böyleydi bu benim için. O anki müsaitlik ve ruh haliyle de alakalı. Onu baştan söylemekte fayda var.
Pek çok çocuk kitabı resimleme atölyesi yürüttünüz, eğitimler verdiniz. Mezun sayısı da giderek artıyor. Sadece çizim yapmaya çalışan ama yayınevi ile ilgili hiç tecrübesi olmayan bu grup için bir yol haritası olması bakımından yayınevleri ile süreç nasıl işliyor, biraz bundan bahseder misiniz?
Kitap resimleme atölyeleri öncesinde fiziki olarak yapılıyordu online olarak Netyazı ile başladık. Pandemi sürecinde de sayı arttı. İnsanların bir hayali olduğunu biliyordum ama bu kadarını tahmin etmemiştim. Hem kendimize dönme hem vakti iyi değerlendirme açısından çok iyi oldu. Bir metin geldiğinde çizerin izlemesi gereken yol şu: Yazıyı okumak ve yapıp yapamayacağına karar vermek. Ben kendimce bazı sorular belirledim. Ne tarz resim istiyor? Ne kadar sürede istiyor? Bütçe ne kadar? Yayıncı mı yazar mı? Bu soruları diyalog içerisinde sorarım. Bu tanışma için de önemli. Bu sorularla hem siz karşı tarafı tanırsınız hem o sizi tanır. Genelde onundan sekizi sadece “Benim hikâyem var resimler misiniz?” der ancak başka bir şey söylemezler. Yayıncı mı yazar mı bilemezsiniz. Bu sorularla her şey ortaya çıkar. Bu sorulara net cevaplar veriliyorsa bu iş yürür. Mesela “Takvim nedir?” sorusuna “Siz kendinize göre ayarlayın, zaman sınırı yok” cevabı geliyorsa o işin sonunun gelmeme ihtimali yüksektir. Bu sorularla başlanır. Bu aşamayı geçtik, sorular soruldu. Metin okunup anlaşılır.
Bu aşamada anlaşma yapılıyor mu? Bunu da soralım hemen
Sözleşme evet. Genelde öncelikle güvenle başlıyor. Karşı tarafa güveniyoruz o da bize güveniyor. Biz zaten bir keşif yapıyoruz, bir deneme çizimi hazırlıyoruz. Ama az önce ifade ettiğimiz gibi bu denemenin de bir bedeli olduğunu yayınevi bilir. Zaten o iş için anlaşılırsa o bedel ödenecektir, bir yüzde belirlenir. Bu nezaketen insani olarak yapılan bir şey.
Deneme çizimi yapmakta şu anlamda fayda var işi yapabilir miyiz kendi açımızdan anlıyoruz. Bu süreçte bizim yapmamız gereken şeyler şunlar: ön çizimde kitapları ve tarzı inceleyip belirlemek, renk skalası incelemek, cevaplara göre çalışmalar yapmak, detaylı mı olacak, mekân ağırlıklı mı, sade mi, yaş grubu ne bunlara göre bir ön çalışma yapmak. Eskiz ve renklendirme olarak hazırlanıp ilgili kişiye gönderilir. Yayınevlerinde bunun için editörlerle birlikte sanat yönetmenleri vardır. Onlar zaten başta bu yazıyı bu çizer iyi çizer demiştir, demesi de gerekir. Bu aşamadan sonra zaten işin yarısı bitmiştir. Süreç bu şekilde başlar ona gelince sözleşme yapılır. Ödeme koşulları, kaç yıllık olduğu ve bazı fikir sanat hakları çerçevesinde bir madde var. Ona binaen bir sözleşme imzalanır. Bu sabittir aslında sonrasında iş başlar ve herkes şartlara uyar.
Hemen arkanızdaki duvarda resimler var. Karakterlerinizi görüyorum. Bir karakter nasıl ortaya çıkıyor?
Bu resimlerden başlayalım. Atölyenin misafiri çok, bu resimler aslında gelenlerin de çizdiği resimler. Buraya gelenler çay kahvenin yanında buradaki malzemeleri kullanarak çizim de yapabiliyorlar. Burada eşimin ve benim de çizimlerimiz var. Önce karakter için şablon oluştururuz. Karakterin özellikleri maceracı mı, duygusal mı buna göre bir şeyler belirleriz. Maceracı mı mesela çanta, büyüteç, belki çakı gibi uygun araçlar ekleriz. Duygusalsa bir kitap, gözlük olabilir böyle imgelerle karakteri zenginleştiririz. Bunları kâğıt üzerine not alırım. Taslak çok önemli, karakteri tamamlamadan önce 5-10 çizimle taslak yapmak başka çizimleri incelemek lazım. Bu zaten bir antreman süreci, bu süreç sonunda karakter çıkıyor. Araçlarla desteklemek çok önemli. Bisiklet, kaykay mesela. Ya da bir hayvan karakteri tilki, akvaryumda bir balık mesela. Bu aslında karakteri keyifli hale getirir karşı tarafın onu sevmesini sağlar. Tilkiyi herkes sevmez ama tilkiden dolayı karakter akılda kalır. Bu mühim, çok da tavsiye ediyorum. Mesela ben karakter çizerken o kadar ilgi görmüyordu ama tilkiyle birlikte çizdiğimde sorular gelmeye başladı.
Aslında tilkiyi ben de merak ediyordum. Duvardaki resimlerle de tilki görüyorum. Tilki sizinle bir şekilde bütünleşti. Sizin için özel bir anlamı var mı?
O, tamamen akılda kalıcı olması maksadıyla. Tilki hikâyenin içinde ya da kitapta değildi. Karakterimin yanına bir karakter daha çizmek kendimi geliştirmek için denedim. Hep kedi oluyor, ben tilki denedim. Rengini seviyorum, kuyruğunu seviyorum. Normalde evcil bir hayvan değil ama sevimli ve ben de kullanmaya başladım. Tilki ile arkadaş oldu karakter. Tilki ve çocuk hikayesi yok ama olabilir. Akılda kalıcı ve tanınır hale geldi ben de bunu sürdürdüm onlarca tilki ve çocuk çizdim.
Tekniklerden de bahsedelim istiyorum. Renkler karaktere göre değişiyor dediniz peki teknik de karaktere göre değişiyor mu, buna nasıl karar veriyorsunuz?
Bir metin gelince tam anlamıyla onun içine dalarız. Ve o ne istiyorsa onu kullanırız. Atölye bu işte çok önemli. Ön çalışma sürecinde, bir hafta kadar her şeyi deniyoruz. Dijital, suluboya, akrilik… Ben sonucu bulana kadar denemeye devam ediyorum. Nerede “Tamam, bu iyi.” dersem o zaman tamam oluyor. Bu mühim bir şey aslında. Hem karakteri çalışıp deniyoruz, hikayeye dalıyoruz, orada gereken neyse kağıt türü boya türü bunları buluyoruz. Bunu yayıncı, yazar bilmez onlar sadece sonucu görüyor. Mutfak kısmını bilmiyorlar. Ama bazen de yayıncı başta ne istediğini söylüyor ben dijital istiyorum gibi. Bazı yazılar çizimle tamamlanıyor, bazı yazılar çizerini buluyor. Bu buluşma gerçekleşirse ortaya çıkan iş daha güzel oluyor. Bunu çocuklar da farkediyor, geri dönüşlerini alıyoruz. Ayrıca, kitap sadece yazar, çizer, yayıncı değil; dağıtımcı, pazarlamacı, öğretmen, kargocu… Bu uyumu yakalamak lazım. İşini kitapla sağlayan kişilerin, bizim, bir şeyler yapması lazım. Ben çizer olarak, çizerek katkı sağlıyorum; editör okuyarak en iyi hale getiriyor, yayınevi iyi şekilde sunuyor yani kocaman bir şey aslında. Ben bunların hepsinin içinde olan birisiyim; mutfakta, rafta, pazarlamada. Çocukla göz göze geliyoruz stantta. Çocuk ne istiyor, ne görüyor, ne alıyor o enerjiyi alma fırsatım oldu. Düşünsenize hiç kitapla tanışmamış çocukla göz göze gelmek, ona bir kitap vermek… O, onun hakkı zaten. Van’da İyilik Atölyesi’nin düzenlediği bir fuarda ilk kez kitapla tanışmış bir çocuk vardı, çikolata alacağı parayı kitap için getirdi. Biz hediye ettik kitabı. İyilik Atölyesi’ne de sevgiler, bizim işimiz sadece tasarım değil bunun bir de arka planı var.
Pandemi sürecinden de bahsedelim. Bu süreçte atölyeler kapandı ama siz eğitime uzaktan devam ettiniz. Bu süreç sizin açınızdan nasıl işledi? Geri dönüşler nasıl?
Bu Netyazı’nın sevimli ısrarları, Ayşe ablanın (Ayşe Sevim) katkıları ve ekibin azmiyle oldu. Ben işi güzel yapma taraftarı biri olarak başta bunun mümkün olmayacağını düşündüm. Ama bunu şöyle çözdük. Olayı 7/24’e yaydık. İki ay ve kitap üretimiyle üç aylık bir atölye. Ders dışında da sürekli WhatsApp iletişimi. Katılımcılara sunduğumuz bir içerik vardı, orada çizimler gelişti, ders sırasında katılımcıların çizimlerine müdahalelerimiz oldu. Tek tek her şeyi uyguladık. Tabi öncesinde denedik ve bir ön çalışma yaptık, iyi bir diyalog kurduk bunun arkasında tabi Netyazı’nın enerjisi var.
Sosyal medyanın gücüne inananlardansınız. Bunun için de pek çok farklı etkinlik yapıyorsunuz. Öğrencilerle iletişiminiz de çok kuvvetli. “Kâğıttan Hayalim” çocuk dergisi ortaya çıktı. Biraz da bunlardan bahseder misiniz?
Kâğıttan Hayalim çok geniş bir başlık. En başından bu güne kadar gözümde canlandı şimdi. Çocuk kitabı resimleme atölyesi yaptık bitti demek istemiyordum, bunu sürdürmek istiyordum ve devam ettirme sözü vermiştim. Ayrı ayrı gruplarla çok zordu. Sonra şöyle dedik bu grupları birleştirelim ama herkesi bir araya toplamak gibi değil. Ben bütün gruplara kâğıttan bir gemi yapın dedim, onu çizenleri de gruba aldık. Çizenler geldi. Şu an çok büyük bir grup oldu. Pandemi döneminde motivasyon arttı. Herkes evde boştu. Haftalık görevler vermeye başladık. Atölyeden sonra istedim ki insanlar emek verdi, ben de emek verdim bu iş gelişsin diye. Bu arkadaşlarla beraber kendimizi geliştirmeye devam ettik.
Pandemide her yer kapalıyken karakterlerimiz her yerde olsun dedik. Çizdiğimiz karakterleri farklı mekânlara ekledik. Mesela bir caminin avlusunda, Eyfel Kulesi’nde, Kudüs’te, Mekke’de, Kabe’de, bizim olmak istediğimiz her yerde karakterlerimiz olsun dedik. Biz bu projeyi daha önce buralarda gezebiliyorduk ama şimdi gezemiyoruz, kıymetini bilelim diye başlattık. Sonra birçok haber ajansı bunu haber olarak yazdı, dışarıdan katılanlar oldu, sınırları aştık. Burada rehavete kapılıp kaybolup dağılabilirdik hâlbuki yeni başlamıştık. Sonra “Kağıttan Hayalim” başladı. Sadece bir haftada bir çocuk dergisi çıkarttık.
Grupta haftalık görevler veriyorduk bir hafta “Hadi bu hafta dergi çıkaralım.” dedim, neden dedim bilmiyorum ama bir haftada dergi çıkardık. İnanılmaz bir şey. On bin kişiye ulaştık. İndirilip de yayılanları bilmiyoruz tabi. Yayıncılardan olumlu dönüşler oldu. Hatta bana “Ya böyle bir dergi çıkmış.” diye gelenler oldu. Arkadaşlar da çok motive oldu. İkinci sayıyı da çıkardık. Dönemsel bir hale getirdik. Ekibin şu anda %15’i kitap işiyle uğraşıyor. Bunları söylememiz lazım. Bizim tanıştırdığımız oldu, bazen yayınevleri direk mesaj atıp iletişim kurdu. Sosyal medyayı bu anlamda iyi kullandık. İşimizi Instagram’da gösteriyoruz. Orada pek çok yayıncı var. Sosyal medyayı iyi kullanmak aslında işinizi iyi sunmak demek. Ben çizim yapan yapsın ve paylaşsın fikrinden yanayım. Aslında günlük en fazla bir saat ayırabiliyorum çünkü daha çok iş yapıyorum ve yayıncılık işleri var.
Son olarak kariyer planınızda neler var önümüzdeki yıllar için? Yeni projeler var mı?
Atölyeler devam edecek, hatta ivme kazanacak. İleri seviyeler için de atölyeler olacak. Bizim atölyelerde şimdiye kadar herkes aynı metni resimledi, artık herkesin kendi metninin olduğu bir projemiz var, buradan da duyuralım. Atölye sonunda kitap ortaya çıkıyor. Bu kitaplar öyle basit kitaplar değil; tasarımı yapılan, basılıp birer örnek gönderilen kitaplar. Netyazı ile bu kez metinleri farklı olacak şekilde bir atölye hazırlıyoruz. Şu an metinleri için çalışılıyor. Ortaya çıkan ürünü doğrudan alıp bir yere sunabilecekleri bir atölye olacak. Ben istiyorum ki işi güzel yapalım ve bu alanda güzel işler ortaya koyalım. Çocuklar için estettik pencereden bakalım. Yaptıklarımızı açık tutuyoruz, bu işi yapan ya da yapmak isteyenlerle de bilgi alışverişi yapalım istiyoruz. Biz böyle yapıyoruz, siz daha iyisini yapın diyoruz. Ortaya farklı işler koymalıyız. Sürekli tüketiyoruz ama bir şey bırakmıyoruz, bunu yapmalıyız. Bu kadar zaman sonra sadece kitap çıkartan biri değil; ortaya bir şeyler koyan, fidanlar, ağaçlar diken biri olmak istiyorum. İnsanları teşvik etmek, onlarla birlikte yürümek istiyorum. Proje olarak Kamer kitabı var, onu bekliyoruz, onun basılma süreci var. Arkadaşlarla metin ve resim hazırlığı yapıp onların kitap üretebilir hale gelmelerini istiyoruz.
Ahmet Bey, hem vakit ayırdığınız için hem de paylaştığınız bilgiler için hem kendi adıma hem Netyazı ailesi adına teşekkür ediyorum. Umarım öğrencilerinizle birlikte yaptığınız güzel işler katlanarak büyür.