Şairler doğayı başka bir gözle okuyan insanlar.
Tabiatta gördükleri nice güzellik gibi ağaçları da kalem almış, okuyucuyu tabiat ve şiirin ahenkli buluşmasına davet etmişler.
Hatice Şahin bizler için derledi. Keyifli okumalar…
ZERDALİ AĞACI / CAHİT KÜLEBİ
Havalar güzel gidiyor
Sen de çiçek açtın erkenden
Küçük zerdali ağacım
Aklın ermeden
Bak kurt gibi kalın yapılı
Görmüş geçirmiş ağaçlara
Küçük zerdali ağacım
Pişman olursun sonra
Zerdali kayısının diğer adı olarak kullanılsa da aslında kayısının bir türü. Farsça sarı erik anlamına gelen zerdalu kelimesinin değişmesi ile oluşmuş. Her bölgede yetişen bu ağaç aslında soğuğa da oldukça dayanıklı. Ama şair narin çiçeklerini görünce endişe etmekte haklı . Diğer ağaçlardan daha erken çiçek açıyor.
AĞAÇLAR/ CAHİT ZARİFOĞLU
Ellerimin önündeki dallar da
Sarıldı yaprağa
Göremiyorum karşı yamacı
Erken mi yoldayım
Ben mi geciktim
Önümüzde bir çınar yükseliyor
Her gece atlılar geliyor ona
Destan söyleşip gidiyorlar
Esmerlikleri
Tutuşup kuruyan dudakları kalıyor sabaha
Çınar ihtişamlı, güçlü duruşuyla ve uzun ömrüyle devletleri ve imparatorlukları simgelemiş bir ağaç. Osman Gazi de gördüğü rüyada göğsünde bir çınar ağacının kök saldığını görmüş. Nitekim bu ulu çınar asırlarca üç kıtaya dal atmış. Şair de her gece atlıların destan söylediği ağacı bir çınar ağacı olarak seçmiş.
NAZIM HİKMET/ CEVİZ AĞACI
Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda,
Budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda
Yapraklarım suda balık gibi kıvıl lıvıl.
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril,
Koparıver, gözlerinin gülüm yaşını sil
Yaprakları ellerimdir, tam yüz bin elim var
Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul’a
Yapraklarım gözlerimdir şaşarak bakarım
Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul’u
Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı!nda
Ne sen bunun farkındasın, ne de polis farkında
ÇOCUK VE AĞAÇ/ARİF NİHAT ASYA
Çocuk, çok sevdi ağacı
Verirdi ona, her kış
Çiçekleri olaydı.
Ağaç, çok sevdi çocuğu
Öperdi altın saçlarından
Dudakları olaydı.
Ve ona öptürmek için
Eğilirdi yerlere kadar
Yanakları olaydı.
Dökerdi önüne hepsini
Gümüşten, altından, sedeften
Oyuncakları olaydı.
Ve çocuk gittikten sonra
Böyle kalır mıydı ağaç?
Ne olurdu onun da
Bacakları olaydı
Ayakları olaydı.
Ağaç ve çocuk, iki güzel oyun arkadaşı. Bazen salıncakta sallanıp bazen saklambaç oynarlar. Şair de seyretmiş onların oyununu ki birbirlerine olan sevgilerini şiirle ölümsüzleştirmiş.
RAHATI KAÇAN AĞAÇ/ MELİH CEVDET ANDAY
Tanıdığım bir ağaç var
Etlik bağlarına yakın
Saadetin adını bile duymamış
Allah’ın işine bakın
Geceyi gündüzü biliyor
Dört mevsimi, rüzgarı, karı
Ay ışığına bayılıyor
Ama kötülemiyor karanlığı
Ona bir kitap vereceğim
Rahatını kaçırmak için
Bir öğrenegörsün aşkı
Ağacı o vakit seyredin.
Ağaçlar sabrın, sükûnetin ve huzurun simgesi. Şair de onları kıskanmış haliyle. Bir kitap vererek huzurunu kaçırmak istiyor.
SAYIKLAYAN AĞAÇ/ CAHİT SITKI TARANCI
Güzü duymayagörsün ağaç
Artık her günü bir işkence
Bir hayale dalar her gece
Başında gök ürperen bir taç
Göz kırparken ona yıldızlar
Baharında sanıp kendini
Çağırır eski bülbüllerini
Ağaç pırıl pırıl sayıklar.
Ağaçlar da ölümden korkar mı? Ölümü sıkça düşünen şairimiz bu korkuyu ağaçta da görmüş. Sonbaharın adını duyan ağaç, ulaşıp ulaşamayacağını bilemediği baharın hayaliyle sayıklamakta.
SİTEM/ BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU
Önde zeytin ağaçları arkasında yar
Sene 1946
Mevsim sonbahar
Önde zeytin ağaçları neyleyim neyleyim
Dalları neyleyim
Yar yollarına dökülmedik dilleri neyleyim
Zeytin ağaçları, şifanın kadim kültürün, barışın sembolleri. Binlerle yıl yaşayıp dünyanın pek çok şeyine şahitlik ediyorlar. Sınırları genellikle zeytin ağaçları çiziyor. Şairin sevdiği de o sınırların arkasında kalmış. Sitemi bu yüzden.
RÜZGARLI MEŞE/ OKTAY RIFAT
Kadın kanatlarını çırparak çığrışan
Kazlarını güder, bir rüzgar inim inim
Dumanlı bulutlarını sürerdi gökte
Kızsa parmak kadar, otların arasında
Yarı beline dek gömük, çiçek toplardı
Döne döne çıkardık dağa patikadan
Omuz omza inerdik dağdan meşelerle
Ormanla sarmaş dolaş geçerdik kapıdan.
SOFYA’DAN/NAZIM HİKMET
Sofya’ya bir bahar günü girdim şekerim
Ihlamur kokuyor doğduğun şehir
Dünyayı sensiz dolaşıyorum,
Böyleymiş kaderim
Elden ne gelir
Sofya’da ağaç duvardan önce duvardan güzel
Sofya’da ağaçla insan karışmış birbirine
Hele kavak neredeyse odaya girip
Kırmızı kilime oturacak.
Kavaklar hemen her yerde yetişen, nazı sözü olmayan mütevazı ağaçlar. Çeşme başlarında kadınların konuşmalarını dinler ya da bir yol boyu dizilip gelen giden yolcuya eşlik ederler. Ağaçların insanlarla bu denli içli dışlı olmasını da bir şair ancak bu kadar güzel anlatır.