Hepimiz hayatımızın bir parçasında zamanla ilgili hayaller kurmuşuzdur. Sanıyorum bunların içinde en sık olanı geçmişe götüren bir alet icadıydı. Peki, bazı yazarlar bunu çoktan başarmış desek ne düşünürsünüz?
Meliha Gümüştekin, Uzun Çarşının Uluları isimli kitabı netyazı okurları için değerlendirdi. Yazının sonuna da harika bir test ekledi. Keyifli okumalar dileriz…
Uzun çarşının uluları kitabını okurken Mitat Enç avuçlarımın içine geçmiş zamanı bırakıp kayboldu. Bunu yalnız eski kelimeler kullanarak yapmadı, unutulmuş hayatları hikayeleştirerek başardı. Eski meslekler, mahalle ortamları, eşyalar ve daha niceleri… Yirmi üç yaşında görme yetisini kaybeden yazar, o zamana kadar yaşadığı ve gördüklerini yeniden yorumlayarak hikâyelerine aktarmıştır.
Enç, hikâyelerini hayatın içinden, sinema tadında, canlı renklerle aksettirmiştir. Kitapta bulunan öyküler, ilk cümlesinden sizi kavrıyor, içine alıyor, eski dönemlerin kapılarından geçiriyor. Karakterlerle bağ kuruyor ve onları yıllardır tanır gibi oluyorsunuz… Yazarın hikâyeleriyle baş başa kaldığınızda, sizi geçmişe ve hatıralara götürecek yolu takip edebiliyorsunuz.
Kitapta bulunan yirmi iki hikâyenin geçtiği yer Antep çarşısı. Karakterler, Anadolu insanın öyküleşmiş hali. Dili renkli, dinamik, sade bir öz Türkçe ile yazılı. Zaman yirminci yüzyıl başları… Çarşının merkezi, mahalle tadında bir hayata sahip… Günümüzdeki gibi herkes birbirinden bağımsız değil. Hatta bir kişi olmasa bütün çarşı eksik diyebiliriz. Aktar dükkânları hikâyelerin geçtiği yerlerin başında geliyor. Sanki aktarlar bir âlem, çarşı onu içine alan ayrı bir âlem. Kitap, aktar Musa Efendi’nin trajik hikâyesiyle başlıyor. Tıpkı hayat gibi kimi zaman gülüp kimi zaman üzülüyorsunuz. Netice de hepsi insan için deyip yola yani-okumaya- devam ediyorsunuz.
İnsan tasvirleriyle karakteri önümüze apaçık seren yazar bunu klişe kelimelerle yapmıyor. Özellikle yazarın geniş tasvirlerinden, anı göstermedeki ustalığından etkileniyorsunuz. ‘‘O zamanlar tabutundan çıkarılıp bağdaş kurdurarak iki dükkân arasındaki taş duvara dayanmış, suyu çekik Mısır mumyalarını andırırdı’’.
Daha önce duymadığımız tanımlar, ikilemeler, deyimler, lakaplar ve hatta meslekler- debel debel dönmek cansız at (bisiklet), Zelluh teyze, Köse Hafız, İmam baba, şemsiye tamirciliği, ağızlıkçılar (sigarayı tutmaya yarayan ağaç ve taştan yapılan eşya)- kitabın zenginliğini ortaya koyuyor.
Özetle Mitat Enç, hikâyelerin geçtiği dönemi anlatan çoğu yazarın aksine yüzünü Anadolu insanına merhametle çevirmiştir. Ve konusunu Gaziantep’ten ve şehrin insanlarından alan önemli bir eser kaleme almıştır.
Özellikle hikâye türünde yazmak isteyenlere rehberlik etmesi amacıyla Enç’in bu kitabından örnekler derledik. Dil ve anlatım tekniklerine gelin beraber bakalım:
Anlatma: ‘‘Bu anlatım tekniğinde olaylar, genellikle anlatıcı tarafından aktarılır. Okuyucunun dikkati daha çok kendisi ile metin arasında aracı konumda olan anlatıcı üzerine yoğunlaşır. Hikâyenin anlatıcısı, ilâhi bakış açısına sahip olması sebebiyle, olayları ve kişileri dikkatlere sunarken genellikle bu anlatım tekniğini kullanır.’’
‘‘Adının başında deli lakabı olmadığı halde kentin en zır delisi olduğunu bilmeyen yoktu. Bu yüzden de karşısına geçip uzaktan da olsa elma ya da mısır koçanı atmak gibi çılgınlıklar aklımızdan bile geçmezdi. Onu kaçıp kurtulmaya imkân veren bir uzaklıktan izlemek, ağaç gölgeleri ya da kaya diplerine gizlenerek yakınına sokulup yaptıklarını sessiz gözetlemekle yetinirdik. Bu kadarı bile tehlike ve gerilimlerle dolu bir kaplan avı gibi gelirdi.’’
Tasvir etme: “Tasvir, romanın kurmaca dünyasında yer alan kişi, zaman, olay, mekân gibi unsurları, sanatın sağladığı imkânlardan yararlanarak görünür kılmaktır”.
‘‘Sulak yerde alabildiğine gelişmiş çam yarması bir herifti. Suratı ve boynu, başındaki uzun püsküllü fesin uzantısı sanılacak kadar kızıldı. Sıcak yaz aylarında bu kızıllık daha da koyulaşırdı. Yüzündeki kasların her birisi de ayrı makamdan oynaşır dururdu.’’
Gösterme: “Olup biten her şeyin bütün ayrıntılarıyla olduğu gibi, dışarıdan en az müdahaleyle sergilenmesidir. Anlatıcının açık tavrından çok, anlatılan şeyin kendisi ön plandadır.”
‘‘O zamanlar köye gitmek iki, üç saatlik bir yol da olsa kolay bir iş değildi. Bitip tükenmeyen bir hazırlık dönemi vardı. Önce giysi bohçaları dolaplardan iner, ıskartaya çıkarılmak için sıra bekleyenler ayrılırdı. Yüklüklerden hurçlar, heybeler çekilir, tozları silkilir, sökük ve yırtıkları onarılırdı. Arkasından boy boy torbalara bulgur, pirinç, mercimek konur, yağ badyaları doldurulurdu.”
Geriye dönüş: ‘‘Geriye dönüş tekniği, konunun daha iyi anlaşılmasında, kahramanların tanıtılmasında ve olayların sebeplerinin ortaya konulmasında anlatıcıya yardımcı olur.’’
‘‘Yıllar önce bir güz harmanlar kalkıp ambarlar ve keseler dolduktan sonra Karadağ’ın ağası oğlunu evirmeye kalkmıştı.’’
Özetleme: : “Özetleme tekniği, gereksiz ayrıntıyı silen, dolayısıyla esere derli toplu bir görünüm kazandıran bir yoldur. Bu yöntemle olaylar ve kişiler, bariz yön ve çizgileriyle tanıtılır, anlatılır.”
‘‘İlk sıralarda Eskisaray’da çetelere soğan, patates soymakla, Çınarlı’ya karavana taşımakla yetindi. Sonra ne edip etti bir İngiliz filintasıyla iki kor fişek sağlayıp çeteye katıldı. Birkaç ay içinde attığını vuran keskin bir nişancı, saldırıların başında Allah çekerek atılan eşsiz bir yiğit kesilmişti. Savaşın ortasına doğru da eski tanıdıklardan beş onunu çevresine toplayıp kendi çetesini kurmuştu.’’
İç çözümleme: “Olay örgüsünde yer alan kahramanların iç dünyalarının anlatıcı tarafından bütün derinliği ve çıplaklığıyla ile irdelenip gün yüzüne çıkarılmasıdır.”
‘‘Bugün git yarın gel’’ diyebilen pişkinlereyse en çok üç kez rahat nefes alma fırsatı tanırdı. Dördüncü girişiminde onu eli boş savmak olanaksız gibiydi. Aç ve inatçı bir yara sineği gibi inatla kişelendiği aynı noktaya gelir konar, borçluyu canından bezdirip tuşa getirinceye dek sessiz ve saygılı direnirdi.’’
Dil ve anlatım tekniklerini sizler için özetlemeye çalıştık. Yazar bu teknikleri, hikâye yazımında meraklı olanlara, rehber niteliğinde kullanmıştır.