Elif Yemenici Röportajı/ Zehra Yıldırım

İllüstrasyon sanatçısı, yazar, Elif Yemenici ile kitapları, çizimleri, ilgilendiği sanat dalları, oluşturduğu karakterlerin yolculukları, çocuklar ve duygu aktarımını konuştuğumuz bir röportaj yaptık. Röportajı yapan Zehra Yıldırım’a teşekkürler.

Ben sizi ilk olarak 2012 yılında yaptığınız takvim çalışmanız ile tanıdım. Hatta daha doğmayan kızım için o takvimi saklamıştım.  2013 yılında yaptığınız takvimi de alıp özenle ayırdım. O günden sonra illüstrasyonunu sizin yaptığınız kitapları gözlerim aradı. Buradan şuraya geleceğim; her sanatçı için üslubunun kabul görmesi, tanınır bir çizgisinin olması çok kıymetlidir. Siz buna çok erken yaşlarda eriştiniz. Bu size neler hissettiriyor? Doygunluk mu, kaygı mı?

Kendimi tanıyıp, ne istediğimin erken yaşlarda farkına vardığım ve üzerine gittiğim için şanslı hissediyorum. Çünkü başlarda her sektörde olduğu gibi aşılması güç görünen kalın duvarlar sizi bekliyor. Ben, o kendimi ve çizgimi kabul ettirmeye çalışma, kendime bir yer açma sürecini henüz öğrenciyken geçirdim. Bu ilk yıllar en sert süreç oluyor. Maddi anlamda da emeklerin karşılığını bulmadığı dönemler aynı zamanda. Çünkü insanlar genelde yapılan işten ziyade marka değerinize göre sizi değerlendirir ve siz henüz sıfır noktasındasınızdır. Bu kritik dönem aynı zamanda en çok vazgeçilen ve karamsarlığa kolay kapılabileceğiniz, önünüzü göremediğiniz bir süreç oluyor.  Şayet ailemin yanında, öğrencilik süreciyle birlikte bu kısmı aynı anda eritmiş olmasaydım, eminim yine pes etmezdim ama ayakta durmakta daha çok zorlanırdım.

Şu ana kadar çıkan kitaplarınızda tek kişilik yolculuklar vardı. Ebeveynlerin olmadığı hikayeler kurguladınız. Bu özellikle yaptığınız bir şey mi yoksa hikayeler mi bunu gerektirdi?

O hikayeler daha çok içsel yolculuk hikayeleriydi bir nevi. Dolayısıyla dışarıdan müdahil olacak karakterlerin, hikayenin yalınlığını bozacağını düşündüm. Yalnız karakter hikayelerini daha çok seviyorum.

TEMELDE NEYİ SEVİYORSAM ONU ÜRETİYORUM

Kitaplarınızda çocuktan yana bir tavır var, mesela hiç öğüt vermiyorsunuz. Size göre bu tavır çocuklar için yazmanın önemli bir prensibi midir?

Aslında temelde neyi seviyorsam onu üretiyorum. Olaylara çocuk tarafımdan bakıyorum, kadrajımı çocuk boyuna sabitliyorum ve bana öğüt verilen, sonunda ders çıkarılan, ebeveynlerin işe karıştığı hikâyeler aşırı sıkıcı geliyor. Zaten çocuk kitaplarının illa ki bir şeyler öğretmesi gerekliliği gibi bir durum söz konusu değil, onun için çocukların bolca ders kitapları var.

Hepimiz zaman zaman içinde yaşadığımız dünyadan sıyrılıp anlık alternatif dünyalara kaçma gereksinimi duyuyoruz, aslında kitaplarda en önemsediğim şey galiba yarattığım o dünyanın atmosferine okuru tamamen çekebilmek, kısa bir süreliğine gerçekten koparıp bir hayalin içinde yaşatmak. Benim kitaplara kaçışım da genelde böyle olur. Bir yerde en zararsız ve güzel yol : )

Kalben’in hikâyelerinde de Lorin de bir çeşit şifalanma var. Bu şifalanma sürecinde yalnızlar. Dolayısıyla ben sizin, yani yazarının kendi sıkıntılarını gidermek için kolay kolay yardım almayan, bireysel çabayı önceleyen biri olduğunu düşündüm. Bu hususta ne dersiniz?

Evet, biraz kendi sıkıntılarımı kendim çözmekten, sorunların üzerine koşarak gitmekten haz alıyorum galiba.

Biz sizi hem çizim hem yazı yeteneğinizle kıskanırken; instagram hikâyelerinizde sesinizin güzel olduğunu da duymuş olduk. Öncelikle maşallah diyoruz tabi. Bu kadar yeteneğin bir bedende olması ne güzel lütuftur. Aileniz genetik olarak sanata yatkın mı ve ailenizde sanatla uğraşan başka birileri de var mı?

Teşekkür ederim. Ailemde yetenek bolca olsa da hiç kimse meslek olarak sanatın herhangi bir dalını icra etmiyor. Kendi içimizde eğleniyoruz, bazen eskiden yapılmış o güzel resimler ara ara bakılıp yine o eski kutulara geri gidiyor. Çünkü ekonomik kaygılar… Hatta benim güzel sanatlar alanını tercih etmem de kararlılığım ve biraz ikna çabalarım sonucu olabildi.

Çizimde çok yönlü çalışıyorsunuz. Bir bakıyoruz kitaplarda bir bakıyoruz albüm kapaklarında, bir bakıyoruz şarkı sergilerindesiniz. Bu kadar geniş alanda çalışmak sizi bölüyor mu? Geliştiriyor mu?

Aynı şeyi yapmaktan çok sıkılıyorum. Bölmekten ziyade ferahlık veriyor. “Tebdil-i mekânda ferahlık vardır” sözü farklı yerler görmek kadar farklı alanlarda üretmek için de geçerli benim için.

YAŞSIZ KİTAPLAR ÜRETMEYE GAYRET EDİYORUM

Kitaplarınızı çocukları için değil, kendi için alan ebeveynler var. Yetişkinler için de hikayeler yazıyor musunuz?

Aslında yetişkinlerin de çocukların da lezzet alabileceği yaşsız kitaplar üretmeye gayret ediyorum.

Kitaplarım için genelde belirlenen 4+ yaş. Yani üst sınır yok : )

  Zap suyu düşleri kitabında çocuklarla çalıştınız. Çocuklara kendilerini anlatma fırsatı verdiniz. O çalışmanızla alakalı neler dersiniz?

Sevgili arkadaşım Elif Ayla ile Hakkâri Çukurca’ya gittik. Çocuklarla birlikte orada geçen bir hikâye kurguladık ve resimledik. Orada çocuklarla dolu dolu geçirdiğimiz günler hayatımın en güzel deneyimlerinden biri oldu. Her biriyle o kadar zor ayrıldık ki, dışarıdan manzara çok komikti. Onlar ağlıyor, biz Elif’le ağlıyoruz, dönüş yolu boyunca susturamadım kendimi. Doğuya seyahat etmeyi çok severim zaten ama oradaki atmosfer çok başkaydı. Daha sonra çocukların kendi üretmiş oldukları kitapları basıldı. Kitabın lansmanını da İstanbul’da yaptık. Bu sefer biz yetişkinler sıraya girip onlara kitaplarımızı imzalattık. Bütün çocuklar hayatlarında ilk kez İstanbul’u gezdiler. Umarım bir gün tekrar karşılaşırım onlarla.

Bir röportajınızda “Yazma benim sonradan dâhil olduğum bir alan” demişsiniz. Hâlbuki kar masalı hikâyenizi 21 yaşında yazmışsınız.  21 yaşında yazdığınız hikâyenizi yayınlamışken neden sonradan dâhil olduğum dediniz?

Çünkü resim yapmak çok daha öncesinde hayatımın ortasındaydı. Liseden itibaren resim bölümünde bu işi daha bilinçli yapmaya başladım elbette ama doğar doğmaz annem elime kalemi vermiş, hala evimizde 2 yaşında pastelle çizdiğim karakterler sehpaların altında duruyor. Yani resim yapmaya başladığım bir tarih yok aslında, yemek yemek, su içmek gibi doğal bir ihtiyacı gidermek üzerine yaptığım bir hareket gibi benim için. İlk lisede çizgi öyküler yazıp çizmeye başlamıştım kendi kendime. Baykuş Sendromu diye bir çizgi öyküm vardı, hayatımda yayımlanan ilk üretimim o oldu lisedeyken. Sonrasında dergilere kısa hikâyeler yazıp çizmeye başladım. Yazabildiğimin farkına biraz onlarla vardım galiba.

Tüm kitaplarınız çok güzel ama özellikle “Eyvah kalbim kırıldı” ve “Eyvah kim oldum ben” kitaplarınız her evin ve her okul öncesi sınıfının kitaplığında mutlaka olmalı diye düşünüyorum. Çocuklara Her okuyuşumuzda çizimlerinizdeki başka bir ayrıntının farkına varıyorlar, bu sayede kitapla bağları artıyor. Sorum şu: O kitaplar üzerinde çalışırken ruh haliniz nasıldı? Duygusal olarak nelerden beslendiniz? Bu kadar beğenileceğini öngörmüş müydünüz?

Açıkçası bu kadar sevileceğini ön görmemiştim, hatta bunun üzerinde hiç düşünmedim bile. O süreçte sadece üretmeye odaklanıyorum. Bu kadar yankı uyandırması, kitabın yayınlandığı farklı ülkelerden de güzel mesajlar almak benim için de nefis bir sürpriz oldu.

Kitap üretim süreci aylarca sürdüğünden o kitaplar da her türlü değişken ruh halimle tanışmışlardır muhtemelen.

Çalışmaya başlamadan önce genelde ufak ritüellerim oluyor; her kitap için kitabın ruhuna göre ayrı hazırladığım Spotify müzik listesi, odadaki ışık, atmosfer, kokular gibi… Fakat çalışmak için ilham beklemek amatörlüktür. Her ruh hali içinde çalışıyorum genelde.

Yazarlık yolculuğunuzun bundan sonrasını nasıl hayal ediyorsunuz?

Bir yol haritam yok,  yaşayıp göreceğiz : )

Online eğitim de veriyorsunuz. Öğrencileriniz yetişkin mi çocuk mu? Bu çalisma size neler kattı? Sizce derslerin online yapılması verimli olup olmamasını etkiler mi? (Bu arada ben online eğitimleri çok seviyorum)

Pandemi sürecinde yetişkinlerle online dijital illüstrasyon atölyesi yaptık. Senede 1-2 sefer atölye açmaya çalışıyorum, ilk kez online oldu. Bildiklerimi paylaşmak, farklı insanlar tanımak kendi açımdan keyifli oluyor. Çok güzel dönüşler alıyorum atölye sonrası, bu da içimi rahatlatıyor. Başta online konusunda çekincelerim vardı açıkçası ama diğer atölyelerimle verimlilik açısından bir fark olmadı, belki de tekrar açarsam artık böyle devam eder.

Covid 19 un Türkiye’de başladığı günlerde yurt dışındaydınız. Karantina sürecinde yaşadıklarınıza dair neler söylersiniz?

Uzun süre Fas’ta kaldıktan sonra evimi çok özlemiş bir şekilde karantina süreci başlamış oldu benim için. Hatta şimdi gülerek andığım ama içerisindeyken biraz korkunç bir mahsur kalma hikâyesi yaşadım. Eve geldikten sonra bir süre çok hızlı ve yoğun geçen o günleri sindirme safhası vardı bende. Uzun süre çalışmaya odaklanamadım. Enerjimi ve kafamı toparlayınca yavaş yavaş normal hayatıma dönebildim. Zaten bir odanın içinde sabahtan akşama yalnız çalışan biri olarak karantina aşinası olduğum bir durum. Sadece genel anlamda yaşananlardan ve bu belirsizlikten ötürü bir moral bozukluğu vardı elbette, o da epey motivasyon kaybı yaşattı. Aynı duruma iradeyle ve irade dışında maruz kalındığında hissiyatın ve reaksiyonun ne kadar değiştiğini deneyimlemiş oldum. Bunu hem evde, hem de Fas’ta zorla tutulduğumuz günlerde fazlasıyla hissettim.

O zor günlerini de sanatınızla yoğurup iyi bir eser çıkaracağınıza inanıyorum. Zira elinizin değdiği kitapları çok seviyorum. Ürettiğiniz her işin iyi olmasını, huzurla yaşamanızı diliyorum. Çok teşekkür ederim .                                                                  

1 Comment

  1. Zehra, sen de bir yaşsız okuyucu olarak harika bir söyleşi gerçekleştirmişsin. Keyifle okudum tebrik ederim.

Burcu Yıldız KILIÇ için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: İçerikte Kopyalama Yasaktır. ©️ Bu yazının her türlü telif hakkı yazarın kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
  • No products in the cart.
Sohbeti aç
Canlı Destek