Şairin Renk Paleti: Haşim Karası/ Gülsüm Çelik

Milletler hamur yoğurur gibi doğada gördüğü her ışık yansımasına bir benzetme, oradan hareketle bir isim verme ihtiyacı hissetmişler. Keza dildeki renk yelpazesi medeniyetin ve gelişmişliğin bir ölçütü olarak kabul edilir. Ağaçların ve ormanın hâkim olduğu bir memlekette yeşilin, çölde sarının, kutuplarda beyazın ve grinin, dağlık alanlarda kahverenginin, denize yahut okyanusa kıyısı olan ülkelerde sarının, mavinin ve kırmızının benzersiz tonuna şahit olabiliriz.

Bakır çalığı, deve tüyü, fındık kabuğu, geyik kanı, limonküfü, pişmiş ayva, pekmez köpüğü,  vapur dumanı, yaprak kurusu. Ardı ardına sıralanan bu kelimelerin hepsi dilimizde farklı renkleri ifade ediyor. Milletimizin dikkatli bakışı, varlığı adeta bir mikroskop altında inceliyor, ondan en yüksek verimi kazanıyor. Martin Lings’in sözleri bize asli görevimizi hatırlatıyor.  “Renkler, bu dünyada bize ‘Gizli Hazine’ servetine tanıklık taşımak ve onun herhangi bir olumsuz anlamda kesinlikle ‘tekdüze’ olmadığını doğrulamak üzere verilmişlerdir.” O halde biz, renklerle birlikte varlık âleminin kusursuzluğuna karşı şahitlik borcumuzu da ödüyoruz. Yavruağzı derken yeni doğmuş ördek yavrusunun hakikatinde paletimizde yeni bir ton da ediniyoruz.

Dünyaya eşsiz bir hassasiyet ve bakışla eğilen, kelimelere yeni ruhlar üfleyen şairlerimiz, medeniyetin önemli unsurlarından biri haline gelen renkleri nasıl gösterdi? Şairlerimizin ihtimamla üzerinde durduğu renkler var mıydı? Bu yazı serisinde bazı şairlere özel olarak eğileceğiz ve bu sorulara cevap bulmaya çalışacağız.

“Akşam Şairi” olarak da bilinen Ahmet Haşim’den başlayalım. Haşim’i anarken hepimiz onu rahatlıkla “Kırmızı”nın şairi olarak adlandırırız. Nihayetinde gün batımını ilmek ilmek ayırmış kızıl havaları ve mermerlerin tunca döndüğü akşamları yazmıştır. Fakat şairin şiirlerinde üzerine en çok eğildiği renk siyahtır. Bu renk bazen kara, bazen zulmet bazen de karanlık olarak karşımıza çıkar.

“Annemle karanlık geceler bazı çıkardık;

Boşlukta denizler gibi yokluk ve karanlık

Sessiz uzatır tâ ebediyyetlere kollar… dizeleriyle başlayan “Sensiz” şiirinde Haşim, paletine on kez karanlık veya zulmet kelimeleriyle siyah damlatmıştır. Şairin hayatına ve bilhassa çocukluğuna baktığımızda paletine en çok siyahı boca etmesini anlayabiliyoruz. Hasta bir anne ve onun erken gelen ölümü, otoriter bir baba ve şefkat isteyen bir çocuğun hâlet-i ruhiyesini bugünkü psikoloji ışığında daha iyi biliyoruz.

Çocukların kendini ifade etmede en sık kullandığı araçlardan birinin resim olduğu vakidir. Aynı nesneyi ya da rengi tekrar tekrar kullanması dikkatli bir bakış için çocuk ve yaşadıkları hakkında önemli bilgiler içerir. Şairimizin, annesiyle Dicle’nin Bağdat içindeki boylarında gezerken hissettiği hüzün, umutsuzluk ve korku da tuvaline siyahın çeşitli tonlarında vücut buluyor. Biz biliyoruz ki çocukluk yılları ve ergenlik döneminin izdüşümleri, yaşımız kaç olursa olsun bizi etkilemeye ve yönlendirmeye devam ediyor. Bu bilgi ışığında Haşim’in siyahını anlamak kolaylaşıyor. Şairin hayatının ilerleyen dönemlerinde de içine kapanık olduğu gerçektir.

Karamsarlığının, insandan uzak durmasının “Arap Haşim” olarak yabancılaştırıldığı dönemin hatırası olması muhtemeldir.

Necip Fazıl’ın “Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim; Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!” sözlerindeki bu tavrı Haşim’in akşama yaklaşımında görürüz. Öyle ki bu akşamlar, sarıdan kırmızıya ve sonra da siyahta hayat buluyor. Paletini dalgalandıran da ziyadesiyle bu üç renk oluyor.

Karanfil şiirinde kırmızı alevden ayrı düşmez. Yakıcı olduğu kadar sıcaktır, yakındır ama el değmez. Yârin dudağından bir parça gölgedir.

“Yârin dudağından getirilmiş

Bir katre âlevdir bu karanfil,

Rûhum acısından bunu bildi!”

Gün batışının bir özeti halinde ezberlediğimiz “Merdiven” şiiri, şairin paletinin en açık olduğu eserlerden biridir. Gümüş rengi, sararan sular, kızıl havalar, kanayan güller, alev gibi kanlı bülbüller, tunca dönen mermer, fırçasının kırmızı ve sarının tonlarına defalarca bulandığını gözler önüne serer.

“Sular sarardı yüzün perde perde solmakta

Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta”

Şairin, “Akşam”, “Gece”, “Gece Yarısı”, “Siyah Kuşlar”, “Karanlıkta Beyaz Kuşlar”, “Son Sâat” “Bir Günün Sonunda Arzu” şiirlerinde zihnimizi kaplayan tek bir renk var. Atmosfer bir kuş gibi avuçlarımızda kıpırdar. Güneş usulca ellerini çekmektedir yeryüzünden ve yüzümüzden. “Akşam yine akşam yine akşam” diye seslenecektir. Üstelik Haşim şiirinde gün batımı “sükut” ile gelmektedir. Gün sona erer ve bu bitişin karşında tüm varlık kesif bir sessizlik duyar. Herkes eşittir. Günün kararması belki de her şeyi görünür kılar. İnsanın ve dünyanın giyindiği parıltılı yaşam örtüsü ve maskeler aradan kalkar. Akşam, siyah bir fon oluşturarak varlığı apaçık ortaya koyar. Herkes kendi rengine soyunur.

Güneş, dünyanın bu yüzünden çekilmekte. Haşim şiirinde, insan ve kâinat siyah bir fonun üzerinde yeniden hayata dönmektedir. Paletin nasibine ateş, yakut ve erguvan düşer.

Gün bitti. Ağaçta neş’e söndü.

Yaprak âteş oldu, kuş ta yâkût;

Yaprakla kuşun parıltısından

Havzın suyu erguvâne döndü.”

2 Comments

  1. Ne hüzünlü bir yazı. Ahmet Haşim'i rengiyle değerlendirmek çok ilginç. keyifle okudum. Teşekkürler Gülsüm'cüm
  2. Elinize sağlık Gülsüm hanım, bu çok değerli bir yazı. Şairler ve şiirler aşkına, yazmaya devam edin lütfen.

meliha için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error: İçerikte Kopyalama Yasaktır. ©️ Bu yazının her türlü telif hakkı yazarın kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazıların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
  • No products in the cart.
Sohbeti aç
Canlı Destek