Ölüm-hayat. “Serin bir rüya hatırına çektiğimiz dünya ağrısı.’’ diyor şair biz de edebiyatın umuda bakan yanını seviyoruz. Peki, şairler neye umut olsun isterdiniz? Hayata mı yoksa ölüme mi? Meliha Gümüştekin şairlerin dilinden ölümü sizler için araştırdı.
Turgut Uyar
Turgut Uyar ölüme dair konuşmalar adlı şiirinde ölümü bir başlangıç kabul eder. Söze, inanarak ve tasdik ederek başlar. Şaire göre ölüm, insana bir hatıradır.
…İşte günlerden bir gün Elâgözlüm,
Yeni bir başlangıçla bitecek ömrümüz.
Amenna ve Saddakna,
Bari hoşça geçse günümüz…
Hangisine tasa edeceğiz, şaştık.
“Ölüm derdi, kalım derdi” derken
Dimyata pirince giden misali,
Yolun ortasına ulaştık…
Ölüm bir hatıra gibidir insanda;
Kâh hatırlanır, kâh unutulur.
Fakat bir gün, bir gün nihayet
Gözle görülür elle tutulur…
Şimdi taştan çıkardığım ekmekle,
Çorba içmedeyiz sıcak sıcak.
Fakat yarın kim diyebilir ki Turgut,
Hatıra olmayacak?…
Unutmak istiyorum zaman zaman,
Ne yapsam, ne etsem olmuyor,
Kabulleniyorum,
Kabulleniyorum da -gelgelelim-
İçim içimi yiyor…
Nasıl ki, unutamaz insan
Bir kez gerçekten sevdi mi…
Senin anlayacağın Elâgözlüm şimdiden
Alıştırıyorum kendimi…
Uyar, yaşamayı ara sıra ”Çekilmez” bulsa da ”Fakat her şeyden önce/Yaşadığın için güzelsin” diyerek hayata öncelik verir. Şaire göre ”Bu yaşamak bir şiir; harikulade”dir.
İşte ben hep böyle garip mahzun,
Bir şey beklermişcesine yaşıyorum.
Bazan öyle günlerim oluyor ki, Elâgözlüm,
Ne oldu, nasıl bitti şaşıyorum..
Bazı bilmem, gün nasıl başladığında,
Kayıp kayıp gidiyor dünya bıkkın bakışlarımdan.
Yaşıyorum, yaşıyorum da bitmiyor,
Bir tutam sakız oluyor ağzımda zaman..
Yaşamak ne kadar çekilmez gelse de ara sıra,
Bu görmek, bu sevmek, bu aziz sıcaklık tende.
Bu bir nimet, bu bir nimet, bu Elâgözlüm,
Bu yaşamak bir şiir; harikulâde.
Sen ki, saçından tırnağına kadar
Bir hürriyete bedelsin,
Bu ılık saçlar, bu gözler; fakat her şeyden önce
Yaşadığın için güzelsin..
İşte böyle yeşil bulutlar misali senelerce,
Oradan oraya elinde kaderin.
Kimbilir kaç kere üstünden geçtim,
Şarkılar söyledim karşısında
Bir gün bana mezar olacak yerin..
Gerçi şimdi çağımız değilse de Elâgözlüm,
Bu bir kötü tecelli ki, nasıl diyeyim.
Bir gün bir kara gölge görürsen gözlerimde
Akşamsa beni uyut..
……..
Bir nefis sabahsa eğer, ölümü
Ellerin ellerimde bekliyeyim…
Sezai Karakoç
Karakoç şiirinde hayatı ölüme, aşkı uçuruma benzetir.
Ben geldim geleli açmadı bulutlar
Ya ben bulutları anlamıyorum
Ya bulutlar benden bir şey bekler
Hayat bir ölümdür aşk bir uçurum
Ben geldim geleli açmadı gökler…
Şair, söylenecek sözün kalmadığı yerde de şiirine devam eder.
Anne ölünce çocuk
Bahçenin en yalnız köşesinde
Elinde bir siyah çubuk
Ağzında küçük bir leke
Çocuk öldü mü güneş
Simsiyah görünür gözüne
Elinde bir ip nereye
Bilmez bağlayacağını anne
Kaçar herkesten
Durmaz bir yerde
Anne ölünce çocuk
Çocuk ölünce anne
…
Bir balık görünce nasıl çırpınırsa bir martı
Gün batınca nasıl çırpınırsa
Boğulmuş bir kuş gibi
Bir deniz
Çocuğu ölünce öyle çırpınır bir anne
Annesi ölünce bir çocuk öyle çırpınır
Çırpın çırpın ki belki görürsün ölümden ötesini
Senin mesleğin bir bakıma bir ölüm mesleği
Bozulmuş saatleri ölümle iyi etmek
Ölümle açmak kurumuş dudakları
Ölümle açmak kapanmış gözleri
Öleni ölümle diriltmek
Ölümle sağ tutmak sağ olanı
Ölümün ışınıyla görmek
Karanlık gecede
Kara taştaki
Kara karıncayı
…
Şükrü Erbaş
Şükrü Erbaş “Yaşıyoruz Sessizce” kitabını eşinin vefatı üzerine kaleme alır. Şair en çok “Ömür hanım” şiiriyle tanınmaktadır. Şairin hayata ve ölüme baktığı pencereye gidelim mi?
Ölüler yaşlanmazmış
Yalan
Sensin canımda çırpınan zaman.
Bir gün ben de
Senin kış bahçende—
Sevmek başka nedir Ömür Hanım…
İki Hayat
İnsanlar ölümü yanlış biliyor
Arasalar seni, gelseler
Öyle çok şey var ki konuşacak.
Bu neyin korkusudur
Herkes kendinin de ücrasına çekiliyor
Ne hazin. Ölüm yaşayana gelir değil mi?
Benim iki hayatım oldu diyorum.
İki kere yaşayacağım, iki kere öleceğim
Boşluk bile bunlardan anlamlı bakıyor.