Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük boksörü, hatta birçoklarına göre en büyük sporcusu olan Muhammed Ali yaşasaydı, bugün seksen yaşında olacaktı.
Boks ringindeyken yüreklere korku salan boksör için George Foreman “Ali herkesin onu sevmesini isterdi. Kim olursanız olun kendinizi dünyanın en iyisi gibi hissetmenizi sağlardı” demişti.
Zehra Yıldırım sizler için ırkçılığa, haksızlığa hatta savaşa karşı mücadele veren boksörün hayatından kısa kesitler hazırladı. Ayrıca Selime Coşkun’un hazırladığı ödüllü animasyonu da seyredebilirsiniz.
Cassius Marcellus Clay 17 Ocak 1942’de, Kentucky Louisville’de doğdu. On iki yaşına geldiğinde babası ona kırmızı bir bisiklet aldı. Panayırda bisikleti çalınınca bisikleti bulmasına yardımcı olacak bir polis aradı, buldu da. Ama rastladığı polisler ona yardım etmedi. Caaius vazgeçmedi, yarımcı olabilecek bir polis bulmak için panayır içinde dolaşmaya devam etti. Boks çadırında bir polise daha rastladı ama maçı izleyen polis de onunla ilgilenmedi. Polis memuru kendini boks maçına kaptırmış, yardım isteyen çocuğu duymamıştı. Cassius da maçı izlemeye başladı. Boks maçı onu da hipnoz etmişti. Maç bitince babasına gidip boks yapmak istediğini söyledi. Yetenekliydi, günden güne ilerledi. Babası onun için “Benim oğlum, dünya ağır sıklet şampiyonu olacak” diyordu.
1960’ta, Roma Olimpiyatları’nda, ağır hafif sıklette aldığı altın madalya ile amatörlükten profesyonel lige ilk adımını attı. Amerika’ya döndü. Sonra arkadaşıyla gittiği lokantada garson kız ona servis yapamayacağını söylediğinde Muhammed Ali “Bayan, ben olimpiyat şampiyonu Cassius Clay’im” dedi. Garson kız bunun bir şeyi değiştirmeyeceğini söyledi. Yüzündeki ifade olimpiyat Şampiyonunu hayal kırıklığına uğrattı.
Yirmi iki yaşında Müslüman Afro Amerikalılarla tanıştı. Müslüman oldu. 1964’te S. Liston’u yenip Dünya Şampiyonu oldu. Dinini değiştirdiğini ve Müslüman olduğunu açıkladı. Artık adının da Muhammed Ali olduğunu bildirdi. Büyük bir tepki ile karşılaştı. Amerika’da resmi kesim onun ne adını ne dinini tanıyor, ona hala Cassius Clay diye hitap ediyordu…
1967’de Vietnam Savaşına katılmayı reddetti. “Benim Vietnamlılarla hiçbir anlaşmazlığım yok. Fakir bir halkı yakmaya ve öldürmeye yardım etmek için evimden 10 bin mil uzağa gitmeyeceğim” dedi. Sözleri ve savaşmayı reddetmesi sebebiyle şampiyonluğu da boks lisansı da elinden alındı. 1970 yılına kadar maddi sıkıntılar çekti.
1970 yılında nihayet temyiz davasını kazandı ve boksa döndü. Bunca yıl aradan sonra yaptığı ilk maçı kaybetti. Sonraki iki maçı kazandı. Kendini tekrardan kanıtlamıştı. Londra’ya bir unvan maçına gitti. Rakibi ise, Henry Cooper’di. Kraliçe Elizabeth, maçtan önce Cooper’i saraya davet etmiş, ancak Muhammed Ali’yi kabul etmemişti. Kendisine kraliçenin onu davet etmediğini hatırlatanlara “Maçı alıp boksörlerin kralı olacağım” dedi. Londra’da Muhammed Ali unutulmaz bir şey yaşadı. İslam Enstitüsünün görevlendirdiği Nevzat Yalçıntaş’la tanıştı. Selamlaşmadan sonra Nevzat Yalçıntaş Muhammed Ali’ye sarıldı, Muhammed Ali ağlamaya başladı. Yalçıntaş, bir hata yaptığını sanarak ne olduğunu sordu. Muhammed Ali, “Yok. Hiçbir hata yapmadın. Bugüne kadar bana sarılan ilk beyaz sensin”…
Muhammed Ali, daha sonra İstanbul’a geldi, Sultanahmet’te büyük bir cemaatle saf tutarak Cuma namazı kıldı. Erbakan ile birlikte, Sultanahmet’i dolduran on binlerce insana seslendi. Yanındakilerin ısrarı ile İslam’a hizmet etmek için boksu bırakacağını söyledi.
1978’de, Leon Spinks ile iki kez karşılaştı. İlkinde yenilse de, ringe ikinci çıkışında kazandı. Böylece 3. kez Dünya Şampiyonu olan ilk boksör oldu. İstanbul’da duyurduğu gibi boksu bıraktı.
1984’te Parkinson hastalığına yakalandığı halde Larry Holmes ve Trevor Berbick ile iki maç daha boks teklifini kabul etti. Bu maçları kaybetti. Bokstan uzaklaşsa da o hala Muhammed Ali’ydi. Yardım isteyene koşuyor, intihara teşebbüs edenleri durduruyor, beyin felci geçirmiş çocuklarla beraber oluyor, halk ile iç içe yaşıyordu.
1990 yılında Kuveyt, Saddam Hüseyin tarafından işgal edilmiş, yedi yüzü Amerikalı, iki bin yabancıyı rehin alınmıştı. Bağdat’a bir Müslüman olarak gittiğini belirten Muhammed Ali, Saddam Hüseyin ile rehineleri serbest bırakması için görüştü.
2001’de gerçekleşen 11 Eylül saldırılarından sonra hasta olmasına rağmen şehir meydanına gitti. Başına New York İtfaiye Müdürlüğü şapkası taktı ve şu sözleri söyledi. “Beni asıl inciten, ‘İslam’ ve ‘Müslüman’ adlarının bulaştırılması. İslam, katil dini değildir. İslam, barış demektir. Evde öylece oturup insanların sorunun kaynağı olarak Müslümanları yaftalamalarına seyirci kalamazdım.”
Muhammed Ali daha sonraki yıllarda sağlık problemleri yaşadı. 3 Haziran 2016’da, solunum yolu rahatsızlığı sebebiyle hastaneye yatırıldı ve vefat etti.
Cenaze töreni Cuma gününe planlandı. Ailesinin isteğiyle tabutu tüm Louisville sokaklarında dolaştırıldı. Halka açık bir cenazede toprağa verildi. Cenazesine çok fazla insan katıldı.
Onun hayatı, sporu, İslam’ı seçmesi üzerine nice yazılar yazıldı. Yazılacak. Onun hayatını anlatan “Ali” filmi gibi daha nice filmler de yapılacak. Haksızlık karşısındaki duruşu, Allah’ duyduğu imanı, bir beyaz adam ona sarıldı diye döktüğü gözyaşları hep hatırlanacak.