Gerçek insan hikâyeleri anlatması bakımından dönemi için iyi birer şahit olan Fakir Baykurt eserleri günümüzde yaşadıklarımızı yansıtması bakımından etkilidir. Yazarın hayatına ve eserlerine bir ülkede yabancı olarak bulunma gerçeği açısından bakacağız.
Fakir Baykurt, yetmiş yıllık hayatına pek çok görev, kitap ve ödül sığdırmıştır. Yurt içinde ve yurt dışında çok yerde bulunmuş olan yazar Burdur’da dünyaya gelmiş, babasının ölümünden dolayı Burhaniye’ye gitmiş, öğretmenlik görevinden dolayı Ankara’da bulunmuş, eğitim için Amerika’ya gitmiştir. Asıl adı “Tahir” olan Baykurt, gezi amacıyla farklı şehir ve ülkeleri ziyaret etmiş buralarda da yazıları için gözlemler yapmıştır. Yazdığı kitaplar birçok dile çevrilmiş, bazı ülkelerde sinemaya ve tiyatroya uyarlanmıştır.
Fakir Baykurt’un bazı kitapları siyasi engele takılmış ve çok eleştirilmiştir. “Yılanların Öcü” isimli kitabı filme uyarlandığında dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in desteği ile gösterime girmiş olmasına rağmen gösterimin yapıldığı sinema salonları saldırıya uğramıştır.
Ülkemizde en çok “Yılanların Öcü” ve “Kaplumbağalar” isimli romanlarıyla tanınsa da yazarın bunun dışında “Sakarca, İçerdeki Oğul, Sınırdaki Ölü, Kara Ahmet Destanı, Tırpan, Irazca’nın Dirliği, Dünya Güzeli, Saka Kuşları” gibi pek çok eseri bulunmaktadır.
Fakir Baykurt denildiğinde ilk akla gelen köy yaşamı ve köylülerdir. Kitaplarının çoğunda köy yaşamının gerçeklerinden ve zorluklarından bahseder. “Amerikan Sargısı” gibi kitaplarında ise ülke politikalarını eleştirmiştir.

Bize göre Fakir Baykurt göçmenlerin yazarıdır. Bir ülkede yabancı olarak bulunma gerçeğini en etkili anlatan yazarlarımızdandır. Fakir Baykurt 1980’lere doğru Almanya’ya gider ve burada öğretmenlik yapmaya başlar. Bu süreçte Türk göçmenlerin hayatına dair gözlemler yapar. Yazarın hikâyeleri sahalarda yazılmış olması ve gerçek insan hikayeleri anlatması bakımından iyi birer şahittir. Almanya’nın Türkçe işçileri kabul ettiği yıllarda, ülkeye gitmeden öncesini ve sonrasını öykülerinde anlatır. “Barış Çöreği” isimli kitabında Türklerin Almanya’ya alışma sürecini, kültür farklılıklarını, yaşadıkları zorlukları anlatır. Bilhassa çocukların gözünden anlattığı hikâyelerde bazen kahkahalar attırır bazen de insanın içini yakar. Yazar olarak gurbetçilerle içli dışlı olur ve olayları yerinde gözler
Köyünden kalkıp giden Anadolu erkeğinin, Alman kadınlarla imtihanını ironik bir dille anlatır ama Türk erkeğini harcamaz. Onu insan olarak görür. İki ülkenin şartlarını mukayese eder. Almanların dillere destan disiplin anlayışını ve ciddiyetini Fakir Baykurt öykülerinde de görürüz. Duisburg Treni kitabındaki ‘Dil Kursu’ isimli öyküde Türklerin lisan öğrenmedeki kayıtsızlıklarını ve yeteneksizliklerini halk diliyle çarpıcı şekilde anlatır.
“Duisburg Treni” kitabında en çok dikkatimizi çeken ise ‘Nisan Bir’ isimli öyküdür. Türkler Almanya’nın çağrısıyla ülkeye gitmiş olmalarına rağmen ırkçı saldırılara maruz kalırlar. Yahudilerin yerini Türkler almış ve yabancı düşmanlığının ülkedeki karşılığı Türk düşmanlığı olmuştur. Almanların bazıları adaletli bir yaklaşım sergilerken bazıları saldırgandır. Rudi Felder isimli karakter:

“Bu düşmanlığı kimlerin körüklediğini biliyorum. Türkler bedavacı değil burada. Dilenci hiç değiller. İşçi olarak çalışıyorlar. Bütün dünyanın işçileri kardeştir. Alıklar bozulan ekonomiyi Türklerden biliyorlar! Artan işsizliği onlar yarattı sanıyorlar. Kadınları doğuruyor diye kızıyorlar…” diye çıkışır. Bu cümleler adeta günümüze ışık tutar. Yazarın bu cümleleri bir Türk karaktere kurdurmak yerine Alman karaktere söyletmesi de dikkat çekicidir. Böylece hem Türklerin mağduriyetini ve haklılığını kuvvetli delile dayandırır hem de kendi dünya görüşünü ortaya koyar.
Fakir Baykurt’un göçmenleri anlattığı kitaplarının günümüz gözünden yeniden ele alınarak çalışılmasının faydalı olacağı kanaatindeyiz. Dünyanın her yerinde bir ülkede ekonomik sıkıntılar baş gösterdiğinde ilk göze batan göçmenler olmuştur. Bir göçmenin ne amaçla gittiğinin hiçbir önemi yoktur. Göçmen sadece göçmendir
Vildan KINALI