Aramızdan ayrılalı kırk yedi yıl olmuş, biz Bedri Rahmi’den bahsediyor onun sanatını konuşuyoruz. Onun halktan aldığı geleneği geleceğe taşıma iddiasında ne kadar haklı olduğunu görüyoruz. Şiirlerinde süslü söz sanatları yerine bir çakıl taşına rastlıyoruz ama gündelik telaşemizde o çakıl taşını aşkın simgesine dönüştüren şairi unutmuyoruz ya da İstanbul’da yolda yürürken ansızın Bedri Rahmi imzalı rölyeflere rastlıyoruz. Sanki Bedri Rahmi hala aramızda dolaşıyor hissine kapılıyoruz. Çünkü biliyoruz “Güzellik faydalı olan, faydalı olansa hayatı güzel kılandır”.
Asıl adı Ali Bedrettin ama biz onu Bedri Rahmi diye tanırız[1].Bazen bir müziğin bestesinde sesini duyarız “Yiğidim aslanım burda yatıyor” diyerek seslenir Nazım Hikmet’e. Elbet âşıkların yolu “Karadutum, çatal karam, çingenem” dizelerinden geçer. Bedri Rahmi hayatlarımıza dokunacak sanatlardan bir sanat seçer: Bazen bir şiir bazen bir mozaik ya da bir tablo Bedri Rahmi’nin dünyasından dünyamıza uzanır.
Kimi hayatlar boşluklarla doluyken kimileri yaşanmışlıklarla doludur. Bedri Rahmi’nin altmış dört yıllık hayatı ise sadece sanat doludur. Öğrenciliğinden evliliğine, seyahatlerinden aşklarına, üzüntülerinden sevinçlerine hayatının tüm serencamı sanatına yansır. Lisedeyken resim yeteneğini resim öğretmeni Zeki KOCAMEMİ keşfeder. Böylece Güzel Sanatlar Akademisi yolculuğu başlar. Resim yeteneğini ünlü yazar Ahmet HAŞİM’den aldığı estetik ve mitoloji dersleriyle destekler.[2] Ayrıca Fransa’ya giderek pek çok ressamı ve resmi inceleme imkânı bulur. Bütün bu birikimini ise Anadolu imbiğinden geçirerek damıtır. Resimlerinde kullandığı motifler Anadolu manzaralarıyken şiirinin temeli halk edebiyatının sadeliğine dayanır.
Eserleri karşımıza bazen bir tablo bazen bir duvar mozaiği bazen de bir yazma olarak çıkar. Bu eserlerde sanatçının Fransa’dayken kazandığı sanat perspektifini görürüz. “Güzel aynı zamanda yararlı olandır” ilkesine dayanan bakış açısı Bedri Rahmi’nin eserlerini yalın, zarif, sadelikten ötürü çarpıcı kılar. Resimlerindeki kübist tavrı “eli böğründe” kilim motiflerinden tanırız. Resimlerinde “Âşık Veysel’i” onun gözünden seyrederken “Han Kahvesi” tablosunda çalınan sazdan türküler dinleriz.
Biz Bedri Rahmi’yi umudu resmettiği sade şiirleriyle tanırız. Bir çakıl taşıyla kalbimiz yumuşacık olur.
Seni düşünürken
Bir çakıl taşı ısınır içimde
Bir kuş gelir yüreğimin ucuna konar
Bir gelincik açılır ansızın
Bir gelincik sinsi sinsi kanar
Bazen hüznümüze ortak ederiz sessizce onun diliyle “Hüzün geldi başköşeye kuruldu/ Yoruldu yüreğim yoruldu.” der susarız ama en önemlisi Anadolu’ya bakarken onun sanatına iz bırakan motifleri anarız. Fedakârlık demez “analık” deriz, sevdiğimize sözü “sadelikle” söyleriz.
Aramızdan ayrılalı kırk yedi yıl olmuş, biz Bedri Rahmi’den bahsediyor onun sanatını konuşuyoruz. Ve onun halktan aldığı geleneği geleceğe taşıma iddiasında ne kadar haklı olduğunu görüyoruz. Şiirlerinde süslü söz sanatları yerine bir çakıl taşına rastlıyoruz ama gündelik telaşemizde o çakıl taşını aşkın simgesine dönüştüren şairi unutmuyoruz. Ya da İstanbul’da yolda yürürken ansızın Bedri Rahmi imzalı rölyeflere rastlıyoruz. Sanki Bedri Rahmi hala aramızda dolaşıyor hissine kapılıyoruz. Çünkü biliyoruz “Güzellik faydalı olan, faydalı olansa hayatı güzel kılandır”.
Ayşenur OKAN ŞENGEL
[1] http://www.hurriyet.com.tr/egitim/anasayfa/6366363.asp?gid=173
[2] https://tr.wikipedia.org/wiki/Bedri_Rahmi_Ey%C3%BCbo%C4%9Flu#cite_note-1